İkinci el arabayı alalı altı ay olmuştu. İşleri hafifler hafiflemez dört ay önce Dört Eylül Kurtuluş Şenlikleri’ni kutlamak için çoluk çocuk günü birlik Tire’ye gitmişlerdi.
Bacanağı son üç gündür tutturdu, ”Kayınvalide yılbaşında mutlaka gelsinler. Çocuklar burnumda tütüyor” diyor. Her şeyi dört dörtlük hazırlamış… İster inan ister inanma bi tek kuş sütü eksik…
-Aslan sütü eksik değil, dediklerine bakılırsa.
-Sen içkiyi bırakalı hayli zaman oldu.
-Şaka birader şaka. Çocuklar da çok özledi anneannelerini ve kuzenlerini. Gelmez olur muyuz hiç! Allah’ın izniyle akşama Tire’deyiz. Senin, yengemin, yeğenlerimin ne istekleri varsa söyle gelirken getirelim.
-Sağ ol bacanak. Sağsalim Tire’ye gelin o bize yeter.
Şakir Bey akşama iki saat kala iş yerinden izin alarak erken paydos etmiş kayınvalidesine ve yeğenlerine sürpriz hediyeler almıştı.
Akşam saatlerinde hazırlanıp yola çıktılar. Daha bir hafta önce arabasının bakımını yaptırmıştı. Otobanda düşük hızla ilerlerken bir tek lastiklerin sesi geliyordu. Sanki orkestranın sazlarından sadece dördü aynı sesi çıkarıyordu. Radyoyu karıştırdı, güzel bir müziği hep birlikte dinlemeye başladılar. Lastiklerin sesi artık duyulmuyordu…
Direksiyonu iki eliyle iyice kavrayıp gaza yüklenerek arabanın hızını daha da artırdı. Motorun sesi sağlıklıydı. Kapılar önceden dikkatlice gürültüsüz bir şekilde kapatılmıştı. Eşi Şermin Hanım kâh yola bakıyor kâh yan pencereden gittikçe seyrekleşen evleri ve gitgide sıklaşan ağaçları ve boz bulanık tepeleri inceliyordu. On yaşındaki Tayfun ile altı yaşındaki Canan, ellerinde birer çerez poşeti keyifle atıştırmakla meşguldüler.
Otobana gireli henüz on dakika ya olmuş ya olmamıştı ki, ön sol tekerden arabayı sarsan bir ses duyuldu. Bu ses şoförümüz Şakir Bey’in gayet iyi tanıdığı bir sesti. Gazı kesti. Aniden frene bastı. Kapısını açıp arabadan indi. Eşi Şermin Hanım;
-Hayrola Şakir bi şey mi oldu…
-Önemli değil, korkulacak bi şey yok. Lastik patladı galiba…
Araba olduğu yerde kala kalmış, ailenin tüm fertleri soğuk havaya rağmen ön sol tekerin önüne doluşmuştu. Eşi ve çocukları kendinden önce ön tekerleği merakla inceliyorlardı.
-Baba Tire’ye gidemeyecek miyiz?
-Gitcez Canan gitcez. Babam şimdi halleder.
-Çocuklar siz arabaya girin bakayım. Eliniz yüzünüz kara olmasın. Hanım sen de mukayyet ol bunlara…
Şakir Bey, ön tekeri sökmek için arka bagajı açmaya gider. Çocuklar haşlanmış mısırları sohbet eşliğinde kemirmektedirler. Araba rölantide çalışmakta, kalorifer araba içi ortamı ısıtmaktadır.
Şakir Bey bagajı açar krikoyu , bijon anahtarıyla stepneyi alıp geri döner. Bijonları anahtarla iyice gevşetir. Elle somunları ve tekeri yerinden çıkarır. Stepneye el atar tekeri bir türlü yerine oturtamaz.
-Hay aksilik, bu stepnenin inadı tuttu. Kaldık mı buralarda bu soğukta, hay aksi şeytan…
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş derler. O hesap… Arabanın arka tarafına bir kamyon yanaşır fren yaparak on metre mesafede durur. Şoför aracın kapısını açıp hantal gövdesinden beklenilmeyen çevik bir hareketle asfalta atlar, Şakir Bey’e doğru çabuk adımlarla yaklaşır. İki tekeri yanyana, bijon anahtarını da fırlatılmış şekilde daha da uzak bir yerde görünce bir sorun olduğunu anlar ve:
-Merhaba birader, kolay gelsin. Bi sorun var galiba.
-Evet az önce lastik patladı. Stepneyi bir türlü takamadım.
-Bi bakayım, şimdi anlarız. Kamyon şoförü önce çakmağıyla stepnenin takılacağı yeri inceler. Hava kararmaya yüz tutmuştur. Işık yetersizdir. Şakir Bey’e dönerek:
-Bi gazete varsa getirin, der.
Şakir Bey arabanın bagajından bulabildiği eski gazetelerden bi tomar getirir. Kamyon şoförü tutuşturduğu gazetenin alevli ışığıyla stepneyi takmaya çalışır fakat takamaz;
-Kardeşim bu stepne bu arabanın değil. Başka marka bi arabaya ait. Nasıl görmedin. Hadi gördün diyelim nasıl fark etmedin.
-Tanıdık bi arkadaştan altı ay önce aldım. Şimdiye kadar arabada tık yoktu. Bi tek boya derdi vardı onu da hallettik. Bi şekilde stepneler bi yerlerde değişmiş.
Olacak bu ya tam bu sırada olay mahalline bir yol yardım aracı yanaşır. Kamyoncu “Hadi bana Müsaade daha gideceğim epey yol var. Yükümü zamanında boşaltmam gerek, haydi eyvallah,” deyip oradan ayrılır.
Yol yardım ekibi Bir saat içerisinde lastik işini halledebileceklerini en geç saat 21.00 gibi burada olacaklarını söyleyip lastiği yamatmak üzere giderler.
Şakir Bey arabasında koltuğuna kurulur. En geç iki saatlik bir yolculukla Tire’ye saat 23.00 gibi varacaklarına sevinir. Ortalık yatışmıştır. Radyonun FM kanalından istasyon istasyon gezinip o şarkı senin bu türkü benim derken aradan tam bir saat geçer henüz gelen giden yoktur. Bi yarım saat daha geçer, saat 22.30 olur. Şakir Bey ikide bir arabasından çıkıp yol yardımcıların yolunu gözler. İndi bindi yapa yapa bir hal olur. Sigarasının birini yakıp diğerini söndürerek ve de söylenerek, volta atma rekoru kırmışken nihayet 24.00 ‘e yirmi dakika kala yardım ekibi gelir. Arabadan inen ekip elemanı iki kişi tamir edilen tekeri bijon anahtarıyla takarlar, Şakir Bey kızmasını belli etmeden;
-Hayrola nerde kaldınız. Sayenizde yılbaşını otobanda kutlarız artık.
-Abi özür dileriz. Bi aksilik oldu sorma gitsin.
-Sordum gitti. Nasıl oldu bu aksilik?
-Öyle böyle değil abim.
-Borcum ne kadar ?
-Borcunuz yok. Bizim size özür borcumuz var geciktiğimiz için.
-Peki niye geciktiniz.Arabanın kaloriferi olmasaydı bu düz yolda buz kesip donmuştuk. Bi saatte geliriz dediniz millet yirmi dakika sonra yeni yıla girecek biz hala otobandayız. Sahi niye geciktiniz?
-Abi bizi bağışlayın. Lastikçinin elinde işi çoktu, sırada üç kişi vardı. Elemanının birisi de işe gelmemiş. Biz kuyruğun sonundaydık ziyafet teklifini reddedemedik. İki tek, üç duble derken… Hani yılbaşı ya…
-Anlaşıldı anlaşıldı. Bu gece yılbaşı gecesi ve de eğlenmek sizin de hakkınız. Yine de sağ olun arkadaşlar.
-Eyvallah abi yeni yılınız kutlu olsun.
-Sizin de sizin de…
Çocuklar kaloriferin etkisiyle çoktan uykuya dalmışlardır.
Saat 24.00’e de gelmek üzeredir. Şakir Bey, arabanın radyosunda çok sevdikleri bir dans müziğine rastlar. Müziğin sesini kısık tonda dinleyerek, eşiyle birlikte yeni yıla dans ederek girerler.
Mehmet Sadık Medin