Her toplum yöneten ve yönetilenlerden oluşur. Tarih boyunca bu düzen böyle sürüp gelmiştir. Yalnız yönetilenlerle yönetenler arasındaki ilişkiler farklılıklar göstermiştir. Kimi göklerden gelen bir gücün temsilcisidir, kimi bedensel gücüne dayandırmıştır, kimisi sınıfsal bir güç sahibidir, kimi de toplumun rızasıyla yönetici olmuşlardır. Bu saydıklarımız içinde yöneticilerle yönetenler arasında en sağlıklı ve huzurlu ilişki de şüphesiz rızaya dayalı olanıdır. Rızanın da esası seçimdir. Bunun da adı özetle demokrasidir.
İlkokulda öğrenci sınıf başkanını seçebilir, köyde, mahallede halk muhtarını seçer, kentlerde vatandaş belediye başkanını seçebilir, dernek üyeleri başkanlarını seçebilir, millet, vekillerini seçebilir. Bütün bunlar demokrasinin gereğidir.
İnsanlık tarihi biraz da demokratik haklar mücadelesidir. Yukarıda da kısaca izah etmeye çalıştığım gibi en iyi yönetim biçimi, insan onuruna en çok yaraşanı demokrasidir. Bunun tartışılacak bir tarafı da yoktur.
Hal böyle iken üniversitelerin en tepesindeki yönetici olan rektör seçiminde niçin o okulların öğrenci ve öğretim görevlilerine kendi yöneticilerini seçme hakkı verilmez. Binlerce öğrenci ve öğretim görevlisinin tercihlerine güvenmeyip bir darbe anayasasının mahsulu olan bir kurula ve tek başına Cumhurbaşkanına iki yüz üzerindeki üniversiteye rektör atanması hakkının tanınmasını nasıl içinize sindirebiliyorsunuz.? İlkokulda sınıf başkanını seçme hakkını demokratik hayatın bir gereği görüyoruz da üniversite öğrencisine sen ne anlarsın rektör seçiminden dercesine tepeden inme bir atama yapmayı demokrasimize nasıl yakıştırıyoruz?
Sözü Boğaziçi Üniversitesi’ne getirmek zorundayım. Hatalı bir kişi atandı şeklinde görüş bildirmem yakışıksız kaçar kanaatindeyim. İntihal dışındaki kusurundan başka bir kusuru var mı bilemiyorum. O nedene dayansa bile atanması sakıncalı sayılabilir ama ben işin o tarafına girmeyeyim. Gördüğüm kadarıyla bu seçkin ve itibarlı üniversitemizin öğrencileri ve öğretim üyelerinin itirazı atama yöntemine dayanmaktadır. İlkokul, Ortaokul ve liselere müdür atanması belki Bakanlık tarafından zorunluluk olarak görülebilir ama hem bilimsel, hem de ekonomik özerklik kazanabilmesi gereken üniversite ve yüksek okulların tepe yöneticileri mutlaka seçimle işbaşına gelebilmelidir.
Hatalı olduğu her haliyle belli olan bir rektör atamasından doğan tepkilere bakınca bu yolun doğru olmadığını, rektör seçiminde sadece Boğaziçi Üniversitesine değil, bütün üniversitelere yetki verilmesinin, üniversitelerin huzura kavuşması için ilk şart olduğunu söylemek mümkün. “ Ben yaptım oldu “ ısrarını sürdürmenin ne bu ülkeye, ne de üniversitelerimize huzur getiremeyeceği görülmüş olmalı ve bu ısrardan vazgeçilmelidir. Öğrenci ve hocalarımızın gösterdiği tepkilerin yasal sınırlar içinde kalması şartıyla bu gösterilerin anayasal bir hak olduğunu da kabul etmek gerekecektir.
Boğaziçi Üniversitesine atanan rektöre gösterilen tepkilere normal şartlarda dayanabilmek, tahammül edebilmek hiç de kolay olmasa gerek, Kendi kendine daha fazla eziyet etmemesi akılcı bir davranış olur. Çünkü ısrar en çok rektörü yıpratmaktadır. Huzurun olmadığı bir yerde, maazallah akıl sağlığı da zarar görebilir. Mevcut uygulama, merkezi yönetime de zarar vermektedir. Kamuoyu böyle bir seçkin eğitim kurumunun kuru bir inat uğruna ısrarla huzursuzluğa itilmesinden endişe duymaktadır.
Yapılması gerektiği tartışmasız olan Anayasa değişikliğinin ilk şartlarından biri üniversite rektörlerinin öğretim görevlileri ve öğrenciler tarafından seçilmesi olmalıdır. 1970 yılında mensubu bulunduğum o günler Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir yüksek okul olan İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde okul müdürünü öğretmen ve öğrenciler olarak iki kademeli bir seçimle yönetimin başına getirmiştik. Bu demokratik kazanım çok uzun süreli olmamış ve iki - üç ay sonra gelen 12 Mart Muhtırasıyla silip süpürülmüştü.
Aradan 50 yıl geçtikten sonra 200 civarındaki üniversiteye rektör seçimini Cumhurbaşkanlığının tek eline bırakılması demokrasimizin geldiği noktayı ortaya koyması bakımından hüzün vericidir.
Bugün yürütülmesinde çeşitli sakıncalar ve zorluklar olduğu apaçık belli olan Anayasal düzenimizin yeniden ele alınması çalışmalarında bir çok demokratik haklar verilirken üniversite yöneticilerinin seçiminde okul öğrencilerine ve öğretim kadrosuna söz hakkı verilmesi de asla unutulmamalıdır.