Sağlıklı birey ve sosyal hayat için, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadının sosyal hayattan soyutlanmaması için bilimsel bir zorunluluk olan karma eğitim son yıllarda “Eğitimde Seçme Özgürlüğü” denilerek tartışmaya açıldı. Otuz yıllık bir eğitimci olarak hem ilköğretimde hem de ortaöğretimde çalıştım. Meslek hayatım boyunca karma eğitimin hiçbir sakıncasını görmediğim gibi birçok faydasına da şahit oldum.
Dostlar, isterseniz önce karma eğitimin bizdeki tarihçesine bakalım:
Osmanlılarda kadınlar, Tanzimat’a kadar resmî olarak sadece sıbyan mekteplerinden faydalanırdı. Kızlarımız eğer aynı mahallede iki sıbyan mektebi varsa erkeklerden ayrı, yoksa yeni bir mektep açılana kadar erkeklerle aynı sıraya oturmamak koşuluyla eğitim görürlerdi.
Kızlarımızın ortaokul düzeyinde eğitim görmesi ise 1859’dan itibaren kız rüştiyeleriyle başlar, 1880’de açılan ilk kız idadisi ile ortaöğretim düzeyinde de devam eder.
1914 yılında kadınlar için açılan ilk yükseköğretim kurumu olan İnas Darülfünunu 1918’de İstanbul Darülfünunu binasına taşınınca kız öğrencilerin erkeklerle aynı binada eğitim almaları karma eğitime doğru önemli bir adım olur.
1921 yılında Darülfünunun fen ve edebiyat şubeleri ile Hukuk Fakültesinde karma eğitime geçilmesinin ardından 1922’de de tıp fakülteleri kız öğrenci almaya başlar.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla 1924’te ilköğretimde, 1926’da da ortaöğretimde karma eğitime geçilir.
Karma eğitim, 1973’ten itibaren Türk Milli Eğitimi’nin temel ilkelerinden biri olur ve okullarda istisnalar dışında karma eğitim yapılması zorunlu hâle getirilir. 2000 yılında tüm okullarda zorunlu olur.
Avrupa ve ABD’de ise 18. yüzyılın ikinci yarısıyla karma eğitim benimsenir.
Peki, karma eğitim nedir, ne gibi faydaları vardır?
Karma eğitim, cinsiyet farkı gözetmeksizin evlatlarımızın aynı çatı altında, aynı sınıflarda, eşit şekilde eğitim-öğrenim gördükleri bir sistemdir. Bu sistem, cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmayı amaçlar. Kadına da erkeğe de aynı anda ve aynı yerde; okuma, yazma, yaşayarak öğrenme, araştırma ve beraber öğrenme olanağı sunar.
Son yirmi yılda eğitimimizin niteliği korkunç düzeyde düştü. Nice lise, üniversite bitiren, toplum tarafından mürekkep yalamış olarak bilinen insanlar dilekçe yazmayı dahi bilmiyor. Nerede ne yetişir, hangi il-ilçemiz neyiyle meşhur, bilmezler. Dört işlemi yapamayan sekizinci sınıf öğrencilerimiz var. Okuma-yazma öğrenemeyen öğrencilerimiz, kurul kararlarıyla bir üst sınıfa geçiriliyor. Bir bakıyorsunuz, adını yazmayı beceremeden nur topu gibi yeni bir lise mezunumuz daha oluvermiş. Robot hâline gelmiş çocuklar, hayatla baş başa kaldıklarında sudan çıkmış balığa dönüyor. Tiyatro, spor, satranç vb. sosyal etkinlik yok… Hayat, beş şıktan ibaret… Düşünmesini bilmedikleri için düşünemeyen, yazmayı bilmedikleri için yazamayan dolayısıyla da kendilerini ifade edemeyen gençler yetiştiriyoruz. Yani okur-yazar olmayan okuryazarlar…
İşte asıl sorunumuz bu!.. Daha birkaç hafta önce açıklanan Liselere Giriş Sınavı’nda ortaya çıkan sonuçlarda eğitim durumumuzun felakete sürüklendiğini görmüyor musunuz? Bırakın insanlar istedikleri yerde, istedikleri okulda okusunlar. Eğitimin erkeği kadını olmaz. Erkek ve kadının birlikte eğitim alması en önemli eğitimdir. Aynı sınıfta, aynı sırada oturan insanlar birbirini cinsel meta olarak değil, “İNSAN” olarak görür. Gelin, çağdan uzaklaşmak yerine çağın önüne geçelim. Bilimde, sanatta, edebiyatta, sosyal hayatta ilerlemenin yollarını tartışalım.
Yüz yıl önce tartışılan konuları yeniden tartışmanın zerre faydası yok! Bakın bu anlayış; kadınların parkın yürüyüş alanında spor yaptığı için dövülmesine, eteğinden dolayı tacize uğramasına, geceleri sokakta yürüyememesine neden oluyor. Çünkü bu çağdışı anlayışla yetişen insanlar kendilerini bu anlayışın zabıtası olarak görüyor. Sonuç olarak ahlâktan nasibini şu kadar olsun almamış insanlar(!), toplumun ahlâk bekçiliğine soyunuyorlar!
Dostlar, Tire’de uygarca yaşadığımız için gururluyum. Kasabamızda kimse kimsenin kıyafetiyle, yaşam tarzıyla ilgilenmiyor; kızlı erkekli çocuklarımız özgürce günün hangi saati olursa olsun gezebiliyor. Bunun değerini bilelim, ortamımızı bozmaya çalışan kim olursa olsun beraber karşı çıkalım. Bu anlamda geçtiğimiz çarşamba günü Tire Demokrasi Platformu bileşenlerinden Cumhuriyet Kadınları Derneği’ne duyarlılık göstererek yaptığı basın açıklaması için teşekkür ederim.
Dostlar; edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın.