Anılar, yaşanmış olaylar, karşılaştığımız olumlu veya olumsuz örnekler kişiliğimizin oluşmasında önemli rol oynar. Kişiliğin oluşmasında eğitim ve öğretimin önemi de inkar edilemez. Öğretim bireylere bilgi yükleme işidir. Eğitimin ise öğrenilen bilgiler paralellinde olumlu davranışlar geliştirme olduğunu düşünürsek eğitimsiz öğretimin yararsız bir bilgi hamallığı olacağı ortadadır.
Öğrenciliğimde değerli öğretmenlerimden çok güzel bilgiler edindim, ondan da güzel olanı ise davranışlarımızın olumlu yönde gelişmesinde etkili olan eğitimin rolünü hayatım boyunca değerlendirmeye çalıştım. Hepsini anlatmaya ne zaman ne de bu sütunlar yetersiz kalır. Ancak bir ibretlik anımı bugünlerde okurlarımla paylaşmayı yararlı görüyorum.
Yıl 1967 İmroz ( Gökçeada ) Atatürk İlköğretmen Okulunun birinci sınıfı öğrencileriyiz. O günlerde Cumartesi öğleye kadar ders yapılır, sonra da Bayrak töreni yapılır ve tatile girerdik. Yine bir bayrak töreni öncesi haftalık değerlendirmeler yapmak üzere Okul Müdürümüz İsmail Lemi Uluer sahneye çıktı. Elinde sadece metal iskeleti kalmış bir formika sandalyeyi gözümüze sokarcasına havaya kaldırarak hiddetle “KATİLLER “ diye haykırıyordu. 500’e yakın öğrenci, hepimiz yerimizde tir tir titriyorduk. Okulumuz yeni binasına taşınalı iki üç ay kadar olmuştu. Devletimiz pırıl pırıl bir okul yapmış, içersini de son derece güzel demirbaşlarla donatmıştı. Nasıl olmuştu da bu kadar kısa sürede bu sandalye böyle iskelet halini almıştı. Belki birkaç kişini hatalı kullanımı söz konusu olabilirdi. Ama müdürümüz hepimizi sorumlu tutuyordu. Haklıydı, hepimizin sorumluluğunda olan bu eşyayı korumayı başaramamıştık. Korkudan değil ama üzüntümüzden heyecanlıydık. Aradan yarım asır geçmesine rağmen hala o anı unutamıyorum. (Bu yazıyı yazarken son durumunu araştırdığım İsmail Lemi Uluer hocamızın hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendim. Allahtan rahmetler diliyorum.)
Değerli dostlar, bu heyecanı yaşayan, bu sorumluluğu paylaşan bir eğitimci olarak hayatım boyunca özellikle kamu malına zarar verici davranışları önlemek için var gücümle çalışmayı önemli bir görev bildim. Yeni staddaki ilk maçı izlemeye gitmiştim. Her şey çok güzel, her yer pırıl pırıl, insan böyle bir statda maç izlemeye doyar mı? Bir ara baktım arkadaki bir genç yanıbaşımdaki boş koltuğun üst kısmına ayağını koymaz mı? Dayanamazdım, dayanamadım. Arkama dönerek yavaşça bana doğru eğilmesini söyledim ve dedim ki “Evladım daha bu ilk maç, böyle kullanmaya devam edersek bir daha gelişimizde bu güzelliklerden eser kalmaz.” Dedim çocuk hemen ayaklarını indirdi, özer diledi. Memnun olmuştum, görevimi yapmanın mutluluğuyla maçı izlemeye devam ettim. O da ne beş – on dakika sonra aynı hareketi tekrarlamaz mı? Belli alışkanlık oluşmuştu.Tekrar döndüm tekrar uyardım, etkisi kalıcı olur mu bilmem?
Yine Gölet etrafındaki kamelyaların elle tutulacak yerlerinin kalmadığını görünce çok üzülmüştüm. Facebook’ta bir arkadaşın gölet çevresindeki tuvaletlerdeki çirkin görüntüleri paylaşınca hor kullanılan kamu mallarına, eşyalarına hassasiyet gösteren başkaları da varmış diyerek mutluluk duydum. Daha önce de bazı densiz davranışların izlerini görmüşüzdür. Umumi tuvaletlerdeki ampullerin sökülüşü bir toplumun yüz karası değil de nedir Allah aşkına.
Değerli dostlar, sevgili kardeşlerim çok zengin bir millet değiliz, yoksul da değiliz ama yapılan her iyi işin arkasında durmadıkça yaptığımız harcamalar toz olup gittikçe geleceğimizden de neleri alıp götürdüğünü milletçe görüp sahip çıkmamız hepimizin görevi olmalıdır.
UNUTMAYALIM; YAPMAK ZOR ve PAHALI, KORUMAK İSE ÇOK DAHA ZOR VE ÖNEMLİ.BUNLARI KORUMAK İÇİN HEPİMİZ SORUMLUYUZ