bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Şevket Bahçelioğlu
Köşe Yazarı
Şevket Bahçelioğlu
 

VİRAN DAĞLAR

Corona virüs tehdidiyle evde karantinaya başlayalı tam tamına beş gün oldu. Kendime ve evime hiç bu kadar uzun süre ayırma fırsatı bulamamıştım, evde yapılması gereken ne kadar eksiklik varsa onarma fırsatı buldum, yazı yazdım, sosyal medyada da paylaşımlarda bulundum. Bence en büyük kazancım uzun zamandır okumak isteyip de fırsat bulamadığım bazı kitapları okuyup bitirmem oldu.   Bunların içinde de beni gerçekten çok etkileyen, hani denir ya bir solukta okuduğum kitap Necati Cumalı’nın Viran Dağları oldu. İtiraf etmeliyim ki Viran Dağlar beni bir kez daha maziye bgötürdü. Rahmetli anamla yaşadığımız eski günleri yeniden yaşamamı sağladı.   Asıl mesleği avukatlık olduğu halde usta bir şair, ondan da önemlisi çok çok usta bir romancı olan Cumalı’nın akıcı üslubu ve olayları kurgulamadaki becerisi okuyucuyu adeta olayın içinde yaşıyormuş gibi sürüklemekte, sanki olayların kahramanı hissini yaşatmakta.   Bu duygular içinde okuyup bitirdim kitabı. Satırları yutarcasına aşarken yüz yıl öncesinin Viran Dağlar’ında gezerken buldum kendimi. O yılların Evlad-ı Fatihanı’ydım sanki. Osmanlı yönetimindeki Balkan coğrafyasını, bu coğrafyada yaşayan Türk’ü, Rum’u, Arnavut’u, Bulgar’ı, Sırp’ı ve bunların birbiriyle amansız mücadelesinin içinde yaşıyormuşum gibi oldum.   Romanın beni bu kadar sarması ve yüzyıl öncesine kadar sürüklemesinin bir başka nedeni de Cumalı’nın rahmetli anamın hemşehrisi olması ve aynı yıllarda, aynı şehrin çocukları olarak aynı havayı soluması olmuştur. Rahmetli anam ile Viran Dağlar’ın yazarı Necati Cumalı Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan’ın birbirine en yakın olduğu ve şu an Yunanistan’ın Kuzey Batısında yer alan Florina şehrinin çocuklarıdır. Çocukluğum anamın çocuk gözüyle görüp yaşadığı Rumeli topraklarındaki anılarını dinlemekle geçmiştir. Florina’nın yamaçlarındaki evlerinden seyrettikleri ovayı, kasabanın ortasından geçen dereyi, dere boylarındaki oyunlarını, evlerinin hanay adlı bölümünden Yunan süvarilerinin ovayı toza dumana katarak gelip,kasabayı işgal edişlerini , dolayısıyla yarattıkları mezalimi anlatırken bu gerçekler eski bir film gibi belleğime yerleşmişti.   Beş çocuk, en küçüğü benim , kolay değil, bunaldığı zamanlarda anacığım; “Çıkayım gideyim Urumeline”adlı Rumeli türküsünden esinlenmiş olmalı ki “Çıkıp gideceğim Urumeline” diye teselli bulurdu kendi kendine. Sağlığında, doğup çocukluğunu yaşadığı şehre götürmeyi çok arzu etmiştim ama o günkü şartlar bu düşüncemi gerçekleştirme fırsatı vermemişti bana. İçimde bir ukte olarak kalmıştır anamın bu arzu ve isteği. Vefatından yıllar sonra iki defa gitme fırsatı buldum Florina’ya. Anamın tarif ettiği evlerini bulamadım ama, Cumalı’nın metruk hale gelmiş evini bulunca bir torba Florina toprağı ve bir şişe su alarak dönüşte annemin mezarına dökmüştüm. Böylece annemi Folorina’ya götüremeyişimin ezikliğini Florina’yı anama getirmekle kısmen de olsa hafifletme fırsatı bulmuş oldum.   Cumalı tıpkı anamın ailesi gibi 30 Ocak 1923 Lozan Mübadele Sözleşmesi ile Türkiye’ye gelmiş bir mübadil ailenin çocuğudur. Ailesi İzmir Urla’ya yerleşmiştir. Susuz Yaz, Tütün Zamanı, Acı Tütün, Zeliş, Makedonya 1900, Viran Dağlar başlıca romanlarıdır.   Gelelim Viran Dağlar’a ;Romanın adı bir Rumeli Türküsü olan” Dağlar dağlar , viran dağlar”dan esinlenmiştir. Romanın konusu ise Osmanlı’nın Balkanlar’da yönetim zafiyetine düştüğü 19. Yy. sonları ile 20.yy. ilk çeyreğinde geçen olaylardır. Makedonya’da Goriçka adlı kasabada uç beyi olan Zülfikar Bey adlı bir kahramanın yaşam öyküsüdür. Viran Dağlar romanı Makedonya’da, Goriçka, Uçana, Manastır, Selanik, Florina ve Biliste civarında geçmektedir. Farklı dillerden ve farklı dinlerden insanların bir arada yaşamayı başarabildiği bir coğrafya iken yirminci yüzyılın başlarından itibaren Sırp, Bulgar ve Yunanlılar yüzünden bu huzur kaybolur. Cesaretini toplayanlar dağlara çıkar, çete hareketleriyle halka zulmeder. Makedonya artık bir barut fıçısı gibidir.   1912 de Balkan Savaşı çıkar. Savaşa katılmak isteyen fakat yaşının küçük olması gerekçesiyle orduya kabul edilmeyen Zülfikar Bey ve arkadaşları, Resneli Niyazi Bey’in komutasındaki gönüllüler ordusuna dâhil olur. Yunan ordusuyla girdikleri ilk çatışmada vurulur ve bir daha muharebeye katılamaz. İyileştikten sonra gizli haberleşme örgütünde görev alır. Bu örgütün varlığından haberdar olan Fransızlar, Zülfikar Bey’in peşine düşer. Fransızların kendisini aradığını duyan Zülfikar Bey, Goriçka’daki evinden ayrılıp Manastır’a gider. Ardından Kaptan lakaplı bir komitacının grubuna katılarak dağlara sığınır. 16 Haziran 1917’de, Görce’de bir otelde yakalanan Zülfikar Bey’in on ay boyunca dağlarda sürdürdüğü kaçak yaşantı böylece son bulur. Bu süreçte halkın gözünde kahramanlaşan Zülfikar Bey’i yakalamaya Fransızların gücünün yetmeyeceği fikri Makedon halkı arasında yaygınlaşır. Bu söylenti Fransızların Zülfikar Bey’e olan kinini artırır. Fransızlar, yakaladıkları Zülfikar Bey’i, Görce-Florina arasındaki yüz kilometrelik yoldan dört günde, elleri hem kelepçeyle hem de halatla bağlanmış bir vaziyette, on sekiz atlı asker eşliğinde yayan götürürler.   Bir otelde tutsak olarak tutulan Zülfikar Bey bir yolunu bularak kaçar. Kendi konağına sığınır.Yakalanması için başına büyük ödül konur. İhanet en yakınlarından gelir, kendi kahyası İsmail ödüle konma düşüncesiyle Zülfikar Beyi uyurken başına kurşun sıkarak öldürür ve bir halıya sararak Fransız Birliğine teslim etmek ister. Zülfikar B eyi canlı teslim almak istediğini belirten Fransızlar İsmail’i ödüllendirmek yerine cezalandırırlar, hapse atarlar.   Zülfikar Bey için memleketi Goriçka’da büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Tabutu Müslüman – Hristiyan binlerce kişi tarafından taşınır. O’nun ölümü Osmanlının Makedonya’daki son kalesinin düşmesi olarak değerlendirilir. 3 gün sonra da 30 Ekim de Mondros Ateşkes Atlaşması imzalanır.  
Ekleme Tarihi: 27 Mart 2020 - Cuma

VİRAN DAĞLAR

Corona virüs tehdidiyle evde karantinaya başlayalı tam tamına beş gün oldu. Kendime ve evime hiç bu kadar uzun süre ayırma fırsatı bulamamıştım, evde yapılması gereken ne kadar eksiklik varsa onarma fırsatı buldum, yazı yazdım, sosyal medyada da paylaşımlarda bulundum. Bence en büyük kazancım uzun zamandır okumak isteyip de fırsat bulamadığım bazı kitapları okuyup bitirmem oldu.

 

Bunların içinde de beni gerçekten çok etkileyen, hani denir ya bir solukta okuduğum kitap Necati Cumalı’nın Viran Dağları oldu. İtiraf etmeliyim ki Viran Dağlar beni bir kez daha maziye bgötürdü. Rahmetli anamla yaşadığımız eski günleri yeniden yaşamamı sağladı.

 

Asıl mesleği avukatlık olduğu halde usta bir şair, ondan da önemlisi çok çok usta bir romancı olan Cumalı’nın akıcı üslubu ve olayları kurgulamadaki becerisi okuyucuyu adeta olayın içinde yaşıyormuş gibi sürüklemekte, sanki olayların kahramanı hissini yaşatmakta.

 

Bu duygular içinde okuyup bitirdim kitabı. Satırları yutarcasına aşarken yüz yıl öncesinin Viran Dağlar’ında gezerken buldum kendimi. O yılların Evlad-ı Fatihanı’ydım sanki. Osmanlı yönetimindeki Balkan coğrafyasını, bu coğrafyada yaşayan Türk’ü, Rum’u, Arnavut’u, Bulgar’ı, Sırp’ı ve bunların birbiriyle amansız mücadelesinin içinde yaşıyormuşum gibi oldum.

 

Romanın beni bu kadar sarması ve yüzyıl öncesine kadar sürüklemesinin bir başka nedeni de Cumalı’nın rahmetli anamın hemşehrisi olması ve aynı yıllarda, aynı şehrin çocukları olarak aynı havayı soluması olmuştur. Rahmetli anam ile Viran Dağlar’ın yazarı Necati Cumalı Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan’ın birbirine en yakın olduğu ve şu an Yunanistan’ın Kuzey Batısında yer alan Florina şehrinin çocuklarıdır. Çocukluğum anamın çocuk gözüyle görüp yaşadığı Rumeli topraklarındaki anılarını dinlemekle geçmiştir. Florina’nın yamaçlarındaki evlerinden seyrettikleri ovayı, kasabanın ortasından geçen dereyi, dere boylarındaki oyunlarını, evlerinin hanay adlı bölümünden Yunan süvarilerinin ovayı toza dumana katarak gelip,kasabayı işgal edişlerini , dolayısıyla yarattıkları mezalimi anlatırken bu gerçekler eski bir film gibi belleğime yerleşmişti.

 

Beş çocuk, en küçüğü benim , kolay değil, bunaldığı zamanlarda anacığım; “Çıkayım gideyim Urumeline”adlı Rumeli türküsünden esinlenmiş olmalı ki “Çıkıp gideceğim Urumeline” diye teselli bulurdu kendi kendine. Sağlığında, doğup çocukluğunu yaşadığı şehre götürmeyi çok arzu etmiştim ama o günkü şartlar bu düşüncemi gerçekleştirme fırsatı vermemişti bana. İçimde bir ukte olarak kalmıştır anamın bu arzu ve isteği. Vefatından yıllar sonra iki defa gitme fırsatı buldum Florina’ya. Anamın tarif ettiği evlerini bulamadım ama, Cumalı’nın metruk hale gelmiş evini bulunca bir torba Florina toprağı ve bir şişe su alarak dönüşte annemin

mezarına dökmüştüm. Böylece annemi Folorina’ya götüremeyişimin ezikliğini Florina’yı anama getirmekle kısmen de olsa hafifletme fırsatı bulmuş oldum.

 

Cumalı tıpkı anamın ailesi gibi 30 Ocak 1923 Lozan Mübadele Sözleşmesi ile Türkiye’ye gelmiş bir mübadil ailenin çocuğudur. Ailesi İzmir Urla’ya yerleşmiştir. Susuz Yaz, Tütün Zamanı, Acı Tütün, Zeliş, Makedonya 1900, Viran Dağlar başlıca romanlarıdır.

 

Gelelim Viran Dağlar’a ;Romanın adı bir Rumeli Türküsü olan” Dağlar dağlar , viran dağlar”dan esinlenmiştir. Romanın konusu ise Osmanlı’nın Balkanlar’da yönetim zafiyetine düştüğü 19. Yy. sonları ile 20.yy. ilk çeyreğinde geçen olaylardır. Makedonya’da Goriçka adlı kasabada uç beyi olan Zülfikar Bey adlı bir kahramanın yaşam öyküsüdür. Viran Dağlar romanı Makedonya’da, Goriçka, Uçana, Manastır, Selanik, Florina ve Biliste civarında geçmektedir. Farklı dillerden ve farklı dinlerden insanların bir arada yaşamayı başarabildiği bir coğrafya iken yirminci yüzyılın başlarından itibaren Sırp, Bulgar ve Yunanlılar yüzünden bu huzur kaybolur. Cesaretini toplayanlar dağlara çıkar, çete hareketleriyle halka zulmeder. Makedonya artık bir barut fıçısı gibidir.

 

1912 de Balkan Savaşı çıkar. Savaşa katılmak isteyen fakat yaşının küçük olması gerekçesiyle orduya kabul edilmeyen Zülfikar Bey ve arkadaşları, Resneli Niyazi Bey’in komutasındaki gönüllüler ordusuna dâhil olur. Yunan ordusuyla girdikleri ilk çatışmada vurulur ve bir daha muharebeye katılamaz. İyileştikten sonra gizli haberleşme örgütünde görev alır. Bu örgütün varlığından haberdar olan Fransızlar, Zülfikar Bey’in peşine düşer. Fransızların kendisini aradığını duyan Zülfikar Bey, Goriçka’daki evinden ayrılıp Manastır’a gider. Ardından Kaptan lakaplı bir komitacının grubuna katılarak dağlara sığınır. 16 Haziran 1917’de, Görce’de bir otelde yakalanan Zülfikar Bey’in on ay boyunca dağlarda sürdürdüğü kaçak yaşantı böylece son bulur. Bu süreçte halkın gözünde kahramanlaşan Zülfikar Bey’i yakalamaya Fransızların gücünün yetmeyeceği fikri Makedon halkı arasında yaygınlaşır. Bu söylenti Fransızların Zülfikar Bey’e olan kinini artırır. Fransızlar, yakaladıkları Zülfikar Bey’i, Görce-Florina arasındaki yüz kilometrelik yoldan dört günde, elleri hem kelepçeyle hem de halatla bağlanmış bir vaziyette, on sekiz atlı asker eşliğinde yayan götürürler.

 

Bir otelde tutsak olarak tutulan Zülfikar Bey bir yolunu bularak kaçar. Kendi konağına sığınır.Yakalanması için başına büyük ödül konur. İhanet en yakınlarından gelir, kendi kahyası İsmail ödüle konma düşüncesiyle Zülfikar Beyi uyurken başına kurşun sıkarak öldürür ve bir halıya sararak Fransız Birliğine teslim etmek ister. Zülfikar B eyi canlı teslim almak istediğini belirten Fransızlar İsmail’i ödüllendirmek yerine cezalandırırlar, hapse atarlar.

 

Zülfikar Bey için memleketi Goriçka’da büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Tabutu Müslüman – Hristiyan binlerce kişi tarafından taşınır. O’nun ölümü Osmanlının Makedonya’daki son kalesinin düşmesi olarak değerlendirilir. 3 gün sonra da 30 Ekim de Mondros Ateşkes Atlaşması imzalanır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.