Anayasanın son değişikliğine neden olan iki önemli husus olduğu apaçık ortada . Bunlardan ilki Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir partinin genel başkanı olması, diğeri ise yasama, yürütme ve dolaylı olarak yargı erkinin tek elde toplanması arzusudur. Bir çok maddenin de değişikliği şirin göstermek için özenle hazırlanmış birer sos veya elma şekeri olarak değerlendirilmesi hiç de yanlış olmayacaktır.
Değişikliği ısrarla savunanların iddia ettiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin beka ( Gelecek ve varlık) sorunu varsa evet ile asla giderilemeyecektir. Aksine evet, devletimizin ağır aksak yürüyen demokratik hayatını içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyerek gerçek bir beka sorunu yaratacaktır.
MHP BÜYÜK VEBAL ALTINDA
2007 de halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçimi referandumu, yanlışlığın başlama noktası olmuştur. Parlamenter sistemlerde Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçilmektedir. Biz de bir inatlaşma sonucunda Cumhurbaşkanını halk seçsin kararı verildi. Aslında bu değişiklik Cumhurbaşkanının anayasal görevlerinde bir değişiklik getirmiyor, Cumhurbaşkanı olarak ettiği yemini değiştirmiyordu.
Özetle Cumhurbaşkanı seçim şekli değişmiş olmasına rağmen görev ve sorumlulukları aynen devam etmeliydi. Ama maalesef olmadı. Bahçeli’nin ifade ettiği gibi Cumhurbaşkanı anayasaya aykırı davranıyor ( suç işliyor ) bunun önüne geçilemediği için de Anayasa değişikliği yapılarak fiili durumu hukuka uyduralım diyerek anayasa değişikliğinin yolunu açıyordu. Önü arkası düşünülmeden ortaya atılan bu fikir Ak Parti tarafından ganimet olarak görülüp bugün ortaya çıkan ve ne gibi felaketlere yol açacağı meçhul bir akıbete doğru sürüklenmektedir.
PARTİLİ CUMHURBAŞKANINA NASIL EVET DENEBİLİR?
Cumhurbaşkanı deyince aklımıza Cumhur adı verilen tüm halkı kucaklayan ve toplumsal uzlaşıyı sağlayan devletin tepe noktasındaki bir görevli akla gelir. Gerek parlamentonun, gerekse doğrudan doğruya halkın seçtiği Cumhurbaşkanına demokrasinin gereği olarak herkes saygı duyar. Duymak zorundadır.
Sözgelişi halkın % 50 + 1 kişinin oyunu alan bir Cumhurbaşkanına ben bir vatandaş olarak saygı duyar, çok rahatlıkla ve içime sinerek bu benim Cumhurbaşkanım diyebilirim. Üstelik buna ben oy vermemiştim ama halkın çoğunluğu bu kişiyi Cumhurbaşkanı seçtiğine göre benim de Cumhurbaşkanım diyebilirim. Ama şimdi getirilen şekliyle seçilen Cumhurbaşkanı ertesi gün gidip bir partinin Genel Başkanı olursa kim olursa olsun, o partinin taraftarından başka kimse o kişiyi Cumhurbaşkanım diye kabullenemez. Oldu mu ülkeye toplumsal bir kargaşa nedeni? Çıktı mı ülke çapında bir huzursuzluk ortamı.
Hele şimdiki fiili durum gibi tarafsızlığı üzerine yemin etmiş bir Cumhurbaşkanının bir siyasi partinin genel başkanı olması ve kendi partisine yaslanıp sabah akşam muhalefet partilerine çatması halinde kimse kusura bakmasın toplumun bütün kesiminin saygı duyması beklenemez.
Toplumun tamamını kucaklamayan bir Cumhurbaşkanı toplumun tamamından aynı saygıyı duyamaz, duymayacaktır. Bu da ülkenin sürekli bir gerilim ve tartışma ortamına sürüklenmesi sonucunu doğuracaktır.
Son olarak parlamenter sistemle yönetilen Almanya ‘da Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Kimsenin burnu kanamadı. Kimsenin canı yanmadı. Biz bir referanduma gidiyoruz; kimi silahın kabzasını gösteriyor, kimi kürsüleri deviriyor, kimi savaş naraları atıyor, kimi ölüm tehditleri savuruyor. Evet ve hayır seçeneklerinden birini tercih edecek vatandaşlara öyle baskılar uygulanıyor ki insan ister istemez “ Hiç hayır umulur mu bu karanlık gecenin sabahından ? “ demek zorunda kalıyor.
Başka ne diyelim? “Allah yar ve yardımcımız olsun” değerli okurlar.