Doğup büyüdüğüm Tire’yi ne kadar sevdiğimi bilmem anlatmama gerek var mı? Yazılarımı takip eden okurlarım benim bir Tire sevdalısı olduğumu çok iyi bilirler. Sevdamız belki de Orhan Veli’nin vatan için söylediği şu sözlere benzeyecek “Neler yapmadık şu Tire için? Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.” Ben nutuk söyleyenlerden biri olmalıyım. Ama olsun ölmesek bile nutuk söylemiş olmamız bile Tire’miz için bir kazanım sayılmalıdır.
Şaka bir yana Tireli olmak gerçekten büyük şans, büyük bir mutluluk. Bunu sadece ben değil cümle alem biliyor. Kendimi Tireliyim diye tanıttığım da tüm dostlarımın gözü fal taşı gibi açılıyor, sanki söz birliği yapmış gibi “Ooo çok güzel bir memleketiniz var , ne kadar şanslısınız” sözlerine muhatap oldum ömrüm boyunca. Eh bu nedenle gururlanmamak elbette mümkün değil.
Ancak yaşadığımız şehir Tire’mizle öğünürken bir başka tireden de büyük rahatsızlık duyduğumu belirtmek zorundayım. Gazetemizin adı Büyük Tire, e- posta adresimiz “buyuktire@hotmail.com. Elektonik posta adresimizi telefonla birilerine bildirirken çatlayacak kadar sıkıntıya düşüyorum desem inanın abartmış olmam. Karşımdakine buyuktire’yi yazdırıncaya kadar inanın göbeğim çatlıyor. Tire deyince birer çizgi çekiyor muhteremler. Doğrusunu yazdırmak için başlıyorum kodlamaya ; Bursa, Yozgat,... Trabzon, İzmir, Rize, Edirne gibi...
Fuarkolik sayılırım, eskiden beri. Özellikle mesleki ihtisas fuarlarının amansız takipçisi oldum hep. Yenilikleri takip etmenin büyük faydalarını gördüm bu sayede. Çeşitli zamanlarda katıldığım fuarlara giderken bazen kartvizitimi almayı unuttuğum olurdu. Özellikle matbaa ve kağıt endüstrisi fuarlarında bu durum söz konusu olunca, ziyaret ettiğim stantlardan kartvizitimi istediklerinde şaka yollu “yakında bir matbaanın önünden geçmediğim için kartvizit bastıramadım” der gülüşürdük, çünkü matbaa fuarının takipçileri matbaacılardan başkası değildi. Bunun üzerine adresimi defterlerine yazdırmaya çalışırdım. Stant görevlisi kızımıza “ Yaz kızım ……Mah. ……Cd… No…. Tire - İzmir şeklinde söylediğimde yine sigortaları attıracak bir davranışla karşılaşırdım. Özellikle Tire diye bir şehrin varlığından habersiz kızcağız “Tire “ismini duyunca bir küçük çizgi çekerdi deftere. Gel de tepen atmasın? ( !) Biraz kızgın , biraz üzgün “Kızım, benim caanım memleketimi , güzel şehrimi bir çizgiye feda ettin diyerek eleştirir, Tire’nin sadece bir çizgi adı olmayıp İzmir’in şirin bir ilçesi olduğunu anlatmaya çalışırdım.
Yıllar önceydi şimdilerde Gümüldürspor, Çırpıspor, Beydağ vs. gibi köy takımlarıyla amatör liglerde mücadele eden Tiresporumuz o yılların fırtına ekibiydi. Üçüncü ligde, ardından yıllarca Türkiye ikinci liglerinde top koşturan takımımıza antrönör olması için Kadri Aytaç’a telefonla teklif götüren yöneticilerimize bir zamanların efsane futbolcusu, Milli takımların kurt sporcusu, namı diğer rahmetli P.ç Kadri’den dinlediğim bir anıyı naklederek Tire’mizin tanıtımında ne kadar eksik kaldığımızı gözler önüne sermek istiyorum: Yöneticimiz şampiyonluğa oynayan takımın başına o yılların ünlü futbolcusu ve ardından antrenör olarak yıldızı parlayan Kadri Aytaç’ı getirmek ister. Yöneticilerimiz Aytaç’ın telefonunu bulur ve telefon eder “ Kadri Bey ben Tire’den arıyorum. Takımımız şampiyonluğa gidiyor, seninle çalışmak istiyoruz, takımın başına seni getirmek istiyoruz.” Bundan sonrasını kurt antrenör Kadri Aytaç’dan dinleyelim; “ Zırıltılar içinde tam anlaşılmayan konuşmalardan pek bir şey anlaşılmıyordu. O ana kadar Tire’nin ismini hiç duymayan biriydim. Alo Pire’den mi arıyorsunuz. Diye sordum. Atina’nın yanındaki Pire şehrinin futbol kulübü başkanı Türkçe konuşur mu diye geçti aklımdan. Biri beni işletiyor diye düşündüm. Sonradan öğrendim ki beni arayanlar Pire’li değil Tire’li imiş.
Kadri Aytaç bu komik telefon görüşmesi ardından Tirespor’a antrenör olmuş o yıl takımımızı üçüncü ligde şampiyon yapmıştı. Ertesi yıl birkaç yeni transfer ile takımımızı güçlendirerek aynı takımla ikinci ligde de şampiyon adayı yapmış son maçımızda Erzurumspor’a 2-1 yenildiğimiz için şampiyon olamamıştık.
Benim çektiğim bu sıkıntıları sizlerde yaşamış olmalısınız. İşte böyle dostlar güzel şehrimizi hala bir küçük çizgiye değişen insanlarımız varsa bu onların ayıbı olduğu kadar bizim de ayıbımızdır. Neden derseniz, bunun sorumlusu bu cennet şehrimizi, Tire’mizi tanıtmadaki eksikliğimiz değil midir.?