Geçmiş ve gelecek. İnsanlık tarihini bölümlendirirken belirlediğimiz önemli kıstaslardan biri olan milattan önce ve sonrası gibi insan hayatını da iki bölüme ayırmak mümkün; mazi ve ati gibi. Biz yaşça biraz eskidik ya, eskimiş kelimelere de ister istemez kayıveriyor dilimiz. Genç kuşaklara anlayabilecekleri bir dille seslenmek gerekirse “geçmiş ve gelecek” diye düzelteyim söylemimi.
İster genç, ister yaşı ilerlemiş olsun herkesin bir geçmişi vardır, gelecek için ise öyle umulur ve beklenir ki yine herkes mutlu bir geleceğin düşüyle yaşar.
Yaşlılar geçmişi hatırlayıp, gençler de geleceği hayal ederler desek hiç de yanlış söylemiş olamayız.
Şu salgın günlerinde etrafımıza bir göz attığımızda bu gerçeği apaçık görürüz. İleri yaşlardakiler çocukluk ve ilk gençlik günlerini, okul ve askerlik anılarını, nişanlılık, evlilik günlerini, çocuklarıyla olan güzel geçmişlerini konuşup, dostlarıyla paylaşır oldular. Özellikle sosyal medya bu paylaşımların en çok sergilendiği yerlerin başındaydı.
Ne güzelmiş o yıllar! O masalsı çocuksu yıllarımız, yirmili , otuzlu, kırklı yaşlarda uzayıp giden güzelim yıllar. Bitmeyecekmiş gibi düşlenen kocaman bir ömür. Yapılacak işler, kurulacak yapılar, büyütülecek çocuklar, görülecek güzel çok güzel yıllar, her şey henüz yaşanmamıştır, bitimsiz bir yaşam hissi vardır aklımızda. Masal gibidir her şey.
Oysa Yahya Kemal’in “Varmadan menzile bir yerde ölür “sözü hiç aklımıza gelmez, ama bu da hayatın gerçeklerindendir.
Şöyle etrafımıza bakıverdiğimizde hayata beraber başladığımız pek çok dostumuzun menzile çabucak vardıklarını fark ederiz. Ama hayat tatlıdır, bütün bu gerçekleri görüp yaşamış olmamıza rağmen yetmişli, seksenli yıllara ve hatta daha da ötelere ulaşacak hedefler belirler ve hayata sımsıkı tutunmaya çalışırız. Çocukluğumuzda ülkemizde ortalama insan ömrü 50 - 55 yaşlarındaydı. Şimdilerde beslenmede bilinçlenme ve sağlıklı yaşama konusunda gelişen teknoloji sonucunda ülkemizde ortalama insan ömrü 70 – 75 yaşlarına ulaşılmış durumdadır. Ama az yaşa, uz yaşa elbet bir gün hepimiz menzile ulaşacağız. Öyleyse menzile epeyce yaklaşmış insanlar için biraz ağız tadı, biraz sağlık ,biraz mutluluk beklemekten başka daha doğal ne olabilir ki?
Bütün bu gerçeklere karşı bitip tükenmeyen, insanlık var oldukça tükenmeyecek olan kavgaların, öfkelerin peşine takılıp bir boşluktan bir başka boşluğa sürüklenip gitmeyelim. Toplum ve devlet insanlarına hizmet etmekle görevli olduğuna göre yaşlılarımıza huzur ve mutluluk veren çabalarımız sürerken, gençlerimizin de geleceğe daha güvenle bakabilecek bir ülke bırakmak başta devletimiz olmak üzere hepimizin en başta gelen görevlerinden biri olmalıdır.
Değerli dostlar hayatın tadını doyasıya hmek, gündelik telaşlar ve gereksiz tartışmalarla, öfkelerle, kavgalarla heba etmemek her şeyden önce kendimizle barışık olmak, çevremize olumlu mesajlar vermek en akılcı davranış olacaktır.
Sözlerimi yine Yahya Kemal’in bir güzel, güzel olduğu kadar anlamlı şu sözleriyle noktalamak istiyorum:
“Bir tel kopar, ahenk ebediyen kesilir.”