bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Hüsnü Barışan
Köşe Yazarı
Hüsnü Barışan
 

ATATÜRK İLE NAPOLEON

Atatürk (1881-1938) ve Napoleon (1769-1821)Napoleon İtalyan asıllı Fransız General Charle Bonapart'ın ikinci oğludur. Başarılı savaşlardan sonra generalliğe yükseldi. 1796'da Başkomutan oldu. 1798'de Mısır'ı işgal edip oradan İstanbul'a kadar ilerleme hayali yaşıyordu. Ne var ki Osmanlı Komutan Cezzai Ahmet Paşa'ya yenilince Fransa'ya geri döndü. Komşularla giriştiği savaşların hepsinde başarılı oldu. Ve Fransa'nın başına yaşam boyu konsül seçildi. L'Egion OL'Hanneur nişanını çıkardı. İngiltere, Osmanlı ve Rusya dışında bütün Avrupa'yı ele geçirdi. Ve 18 Mayıs 1804'te imparator oldu. 1872'de Büyük Rusya Seferine çıktı ve büyük yenilgiye uğradı. 1813'te Avrupa Birleşik Kuvvetlerine yenilince Elbe Adasına sürüldü. 1815'te oradan kaçıp tekrar Fransa'nın başına geçti. 18 Haziran 1815'te İngilizlere Waterloo savaşında yenilince bu kez İngilizler tarafından Saint-Helen adasına sürüldü. 1821'de öldü. 1840'da Paris'te Les Invalides'e gömüldü. Birkaç satırla özetlediğim-Fransız komutan ve devlet adamı Napoleon acaba Atatürk'te kıyaslanabilir mi?Bu konuda esasen yanlış yorumlar yapan kişileri eleştirme amacım yok. Ancak dilerseniz Fransız halkının büyük bir bölümünün bu kişi hakkında ne düşündüğünü de anlayabilmek için değerli okurlara bir anımı anlatmak istiyorum. Yanılmıyorsam 2002-2003 yıllarında idi. Rehber olarak çalıştığım firma birkaç Amerikan Üniversitesi ile öğrencilerin Türkiye'de eğitici turlar yapmaları için sözleşme imzalamıştı. Sözleşme tek taraflı olarak Amerikan Üniversitelerince iptal edildi. (Bunun ilginç ayrıntılı nedenlerini bir başka yazıda okurlarıma anlatacağım) Sonuçta Türkiye'yi anlatmak için beni Amerika'ya davet ettiler. Pan Amerikan o günlerde Türkiye'ye çalışmadığı için onlar da başka firma uçağına bilet göndermediği için, benden Avrupa'nın beş merkezinden birini seçmemi söylediler. Ben de Paris'i seçtim. Buradan bilet alırken bazen bir hafta bazen birkaç gün Paris'te kalıyor, gündüzleri geziyor, akşamları da özellikle güzel Fransızca dinlemek için tiyatroya gidiyordum. Seçtiğim tiyatro her katta ayrı oyun sergileyen Lucernaire tiyatrosu idi. Beş katında ayrı temsil vardı. Ben de her gece ayrı birine gidiyordum. Otelden yer altı trenine binince yere kolayca erişiyordum. Bitiş saati geç değildi. Giriş katında da güzel bir lokanta vardı. İşte bir gece yine içeri girmiş olduğum bir sırada arkadan gelen bir kişi birden kolumu yakaladı ve siz tiyatroyu çok mu seviyorsunuz diye sordu. Ben de Türk olduğumu zamanımın kısıtlı olduğunu bunun için her gece orada olduğumu söyledim. O zaman yarın yemeden gelin oyundan sonra bizim eve gideceğiz diyen kişi tiyatronun müdürü idi. Aramızda büyük bir dostluk başladı. Ailesinin Arnavut göçmeni olduğunu söyledi. Bana bilet değil davetiye verilmesini istedi. Ben de ona her akşam gündüz gezdiğim yerleri anlatıyor bir bakıma tekmil veriyordum. İşte gene bir gece “e anlat bakalım bugün nereleri gezdin?” deyince Les Invalides'e (bir bakıma askeri müze sayılabilir) gittiğimi orada diğer birkaç general gibi Napolyon'un gömülü olduğu çevresi balkonlu büyük salonu ziyaret ettiğimi ancak hayal kırıklığına düştüğümü söyleyince hemen sebebini sordu. Ben de koskoca Napolyon bir odada gömülü üstelik dışarıda da sıradan bir sokağa adı verilmiş bir caddeye bile adı konmamış, halbuki Ankara'daki Atatürk için yapılan Anıtkabir ne kadar cezbedici ne muhteşem deyince: birdenbire müdürün hem tavırları hem konuşması değişti ve yüksek sesle yahu sen ne yapıyorsun? Atatürk ile Napolyon hiç kıyaslanır mı? Atatürk'ün yaptıkları anlatmakla bitmez. Napolyon bir süre Avrupa'da yayıldı sonra ne oldu? Yüzbinlerce asker, malzeme, at vb. canlı hayvan telef oldu. Yenildi iki defa sürgüne gönderildi. Ve en kötüsü ve en önemlisi Cumhuriyeti yok etti. İmparatorluğu kurdu. Kendi de imparator yani direktör oldu. Yakınlarını önemli görevlere atadı. Bütün yakınlarını zengin etti. O derece ki halk bugün dahi yakınlarını çaldığı paralarla zengin yapma anlamına gelen Bonapartisme kelimesini türetmiştir.(Lorousse 1956 salife 120) Müdürle dostluğumuz yıllarca sürdü. İzmir'e her geldiğinde eşi ile birlikte birkaç ilçeyi gezerdik. İzmir ziyaretini bitirdikten sonra Basmane'den trene binip Ankara'da Anıtkabir'i ziyarete giderdi. Bir kez beraber gittik. Dünya kamuoyunun değerlendirdiği gibi: Atatürk-Napolyon arasında çok farklar var. Bir tanesi: Atatürk imparatorluğu sonlandırıp cumhuriyet kurdu. Napolyon ise cumhuriyeti yok edip kendisini imparator yani direktör yaptı. Son olarak; Lucairnaire tiyatrosunun önünden geçerken cephesini bakımsız bulan Başbakan Sarkozy tarafından kapatıldığını belirtelim. Belki de cephesini beğenmeyince : Bu ucubeyi kapatın demiştir.
Ekleme Tarihi: 11 Temmuz 2014 - Cuma

ATATÜRK İLE NAPOLEON

Atatürk (1881-1938) ve Napoleon (1769-1821)
Napoleon İtalyan asıllı Fransız General Charle Bonapart'ın ikinci oğludur. Başarılı savaşlardan sonra generalliğe yükseldi. 1796'da Başkomutan oldu. 1798'de Mısır'ı işgal edip oradan İstanbul'a kadar ilerleme hayali yaşıyordu. Ne var ki Osmanlı Komutan Cezzai Ahmet Paşa'ya yenilince Fransa'ya geri döndü. Komşularla giriştiği savaşların hepsinde başarılı oldu. Ve Fransa'nın başına yaşam boyu konsül seçildi.
L'Egion OL'Hanneur nişanını çıkardı. İngiltere, Osmanlı ve Rusya dışında bütün Avrupa'yı ele geçirdi. Ve 18 Mayıs 1804'te imparator oldu.
1872'de Büyük Rusya Seferine çıktı ve büyük yenilgiye uğradı. 1813'te Avrupa Birleşik Kuvvetlerine yenilince Elbe Adasına sürüldü. 1815'te oradan kaçıp tekrar Fransa'nın başına geçti. 18 Haziran 1815'te İngilizlere Waterloo savaşında yenilince bu kez İngilizler tarafından Saint-Helen adasına sürüldü. 1821'de öldü. 1840'da Paris'te Les Invalides'e gömüldü.
Birkaç satırla özetlediğim-Fransız komutan ve devlet adamı Napoleon acaba Atatürk'te kıyaslanabilir mi?
Bu konuda esasen yanlış yorumlar yapan kişileri eleştirme amacım yok.
Ancak dilerseniz Fransız halkının büyük bir bölümünün bu kişi hakkında ne düşündüğünü de anlayabilmek için değerli okurlara bir anımı anlatmak istiyorum.
Yanılmıyorsam 2002-2003 yıllarında idi. Rehber olarak çalıştığım firma birkaç Amerikan Üniversitesi ile öğrencilerin Türkiye'de eğitici turlar yapmaları için sözleşme imzalamıştı. Sözleşme tek taraflı olarak Amerikan Üniversitelerince iptal edildi. (Bunun ilginç ayrıntılı nedenlerini bir başka yazıda okurlarıma anlatacağım) Sonuçta Türkiye'yi anlatmak için beni Amerika'ya davet ettiler.
Pan Amerikan o günlerde Türkiye'ye çalışmadığı için onlar da başka firma uçağına bilet göndermediği için, benden Avrupa'nın beş merkezinden birini seçmemi söylediler. Ben de Paris'i seçtim. Buradan bilet alırken bazen bir hafta bazen birkaç gün Paris'te kalıyor, gündüzleri geziyor, akşamları da özellikle güzel Fransızca dinlemek için tiyatroya gidiyordum. Seçtiğim tiyatro her katta ayrı oyun sergileyen Lucernaire tiyatrosu idi.
Beş katında ayrı temsil vardı. Ben de her gece ayrı birine gidiyordum. Otelden yer altı trenine binince yere kolayca erişiyordum. Bitiş saati geç değildi. Giriş katında da güzel bir lokanta vardı.
İşte bir gece yine içeri girmiş olduğum bir sırada arkadan gelen bir kişi birden kolumu yakaladı ve siz tiyatroyu çok mu seviyorsunuz diye sordu. Ben de Türk olduğumu zamanımın kısıtlı olduğunu bunun için her gece orada olduğumu söyledim. O zaman yarın yemeden gelin oyundan sonra bizim eve gideceğiz diyen kişi tiyatronun müdürü idi. Aramızda büyük bir dostluk başladı. Ailesinin Arnavut göçmeni olduğunu söyledi. Bana bilet değil davetiye verilmesini istedi. Ben de ona her akşam gündüz gezdiğim yerleri anlatıyor bir bakıma tekmil veriyordum.
İşte gene bir gece “e anlat bakalım bugün nereleri gezdin?” deyince Les Invalides'e (bir bakıma askeri müze sayılabilir) gittiğimi orada diğer birkaç general gibi Napolyon'un gömülü olduğu çevresi balkonlu büyük salonu ziyaret ettiğimi ancak hayal kırıklığına düştüğümü söyleyince hemen sebebini sordu. Ben de koskoca Napolyon bir odada gömülü üstelik dışarıda da sıradan bir sokağa adı verilmiş bir caddeye bile adı konmamış, halbuki Ankara'daki Atatürk için yapılan Anıtkabir ne kadar cezbedici ne muhteşem deyince: birdenbire müdürün hem tavırları hem konuşması değişti ve yüksek sesle yahu sen ne yapıyorsun? Atatürk ile Napolyon hiç kıyaslanır mı? Atatürk'ün yaptıkları anlatmakla bitmez. Napolyon bir süre Avrupa'da yayıldı sonra ne oldu? Yüzbinlerce asker, malzeme, at vb. canlı hayvan telef oldu. Yenildi iki defa sürgüne gönderildi. Ve en kötüsü ve en önemlisi Cumhuriyeti yok etti. İmparatorluğu kurdu. Kendi de imparator yani direktör oldu. Yakınlarını önemli görevlere atadı. Bütün yakınlarını zengin etti. O derece ki halk bugün dahi yakınlarını çaldığı paralarla zengin yapma anlamına gelen Bonapartisme kelimesini türetmiştir.(Lorousse 1956 salife 120)
Müdürle dostluğumuz yıllarca sürdü. İzmir'e her geldiğinde eşi ile birlikte birkaç ilçeyi gezerdik. İzmir ziyaretini bitirdikten sonra Basmane'den trene binip Ankara'da Anıtkabir'i ziyarete giderdi. Bir kez beraber gittik.
Dünya kamuoyunun değerlendirdiği gibi: Atatürk-Napolyon arasında çok farklar var. Bir tanesi: Atatürk imparatorluğu sonlandırıp cumhuriyet kurdu. Napolyon ise cumhuriyeti yok edip kendisini imparator yani direktör yaptı.
Son olarak; Lucairnaire tiyatrosunun önünden geçerken cephesini bakımsız bulan Başbakan Sarkozy tarafından kapatıldığını belirtelim. Belki de cephesini beğenmeyince : Bu ucubeyi kapatın demiştir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.