Yıl 1967 Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanıp okula kayıt için gittiğimde ilk kez gördüğüm İstanbul’a hayran kalmıştım. Dostlarım hatırlayacaklardır, sağlık raporu alamadığım için Tire’ye dönmüştüm ama kalbimin bir parçasını İstanbul’da bırakarak.
Sonra Gökçeada İlköğretmen okulunu da kazanarak orada üç yıl okumuş, mezuniyet sonrası o günkü şartlarla gidebileceğimiz tek okul Eğitim Enstitüleri vardı. Ben tereddütsüz İstanbul Eğitim Enstitüsünü tercih etmiştim. O okulu da kazanmakla aşk derecesinde hayran olduğum İstanbul’a tekrar dönüş yapabilmiştim.
Bu güzide okulun öğrencisi olmakla her zaman öğünmüştüm. Çok değerli öğretmenlerimizin öğrencisi olmak bir şanstı bizim için.
Hiç unutmam bazı öğretmenlerimiz” Arkadaşlar İstanbul bizim gençliğimizde İstanbul idi, şimdi İstanbul’da yaşanmaz “ diyorlardı. Onların zamanında İstanbul’un nüfusu bir milyonmuş, bu sözleri söyledikleri yıllarda da 2.5 milyon civarında idi. Şimdiki durumunu görselerdi herhalde isyan ederlerdi.
Ben de İstanbul aşığı biri olarak İstanbul gibi bir şehirde yaşamayı hiç düşünmedim. Ama yazdığım makalelerden birinde “ İstanbul’a yılda bir kez ziyaret ibadettir “ Diyerek İstanbul özlemine değinmiştim. Fırsat buldukça da iki üç günlüğüne İstanbul’a giderim.
Evet bu uzun girizgahtan sonra gelelim bu günlere. 16 milyon bilinen nüfusu ve günlük giriş çıkışlarla 20 milyon civarında bir nüfusa ulaştığı tahmin ediliyor. Böyle kalabalık bir şehrin ulaşım, barınma, eğitim, asayiş, konaklama, ekonomi vb. nice sorunlar yaşadığı hepimizin malumudur.
Cumhurbaşkanı da bu kontrolsüz büyümeden rahatsızdır ve bir konuşmasında “Hepimiz bu şehre ihanet ettik, benim de bu konuda günahım vardır.” Diyerek bir gerçeği dile getirmiştir.
Bu kadar ihanetin üzerine Kanal İstanbul’un yapılması ihanetlerin en büyüğü olacaktır. Tüm jeolojik, ekonomik, su kaynaklarının heba edilmesi, kalabalık olan nüfusun katmerlenerek artması, stratejik tehditler, tarihi yarımadanın bıçak gibi kesilerek adaya dönüştürülmesi, ardından adaya dönüşmüş kara parçasının sayısız köprülerle birleştirme çabası ilimle, akılla bağdaşmadığını aklı başındaki tüm ilim adamlarının cansiperane itirazlarıyla karşılanmaktadır. Cumhurbaşkanının da “İnadına yapacağız” şeklindeki haykırışlarını tasvip etmek mümkün değildir. Bu iş inadına değil, akıl ve mantığın emrettiği doğrultuda ele alınmalıdır.
Bazı Arap ülkelerinde Kanal İstanbul’un yaldızlanmış reklamlarının yapıldığını duyuyoruz. Ak Parti iktidarının pazarlama konusundaki becerileri herkesçe malum, 80 yıllık Cumhuriyetin tesisleri, tam bir mirasyedi gibi mal varlıkları sudan ucuza satılmış, tarımsal ve hayvansal ürünler bile ithal edilmekle ihtiyaçların giderilme yoluna gidildiği görülmektedir. Yakın zamana kadar dünyanın kendi kendine yetebilen yedi ülkesinden biri idik ne oldu? Mercimeği, nohutu, hatta samanı bile dışardan almaya mecbur olmak bu ülkenin nereden nereyeee gittiğinin göstergesi değil mi?
Daha bir hafta önce İstanbul 6.2 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Uzmanlar 0.2 - 0.5 derece daha şiddetli olsaydı, körfez depreminden büyük bir felaketi yaşardık diyor. İstanbul’da depreme dayanıksız on binlerce ev var, kentsel dönüşüm çerçevesinde güçlendirmeyi beklerken bir kısım yerli ve yabancının keyfi ve rahatı için kanalı inadına yapmak doğru bir yol değildir. Tüm toplumu uzaktan yakından ilgilendiren bu tarz yapılaşmalar uzlaşmayla, ortaklaşa kararlarla yapılmalıdır. Kanal sadece İstanbulluları değil (85 milyonun hepsini ilgilendirecek niteliktedir. Ben yaptım oldu demekle olmaz, siz başlasanız da bitirme imkanınız var mı? Siz kendinizi bu ülkenin ebedi yöneticileri olarak mı görüyorsunuz? Yarın süreniz dolar görevden ayrılırsanız bu kanala kimse sahip çıkmaz. Yapılan milyarca parayı nasıl geri getiririz hiç düşünüyor musunuz?
Hiç olmazsa bu kanal sevdasından en çok etkilenecek olan İstanbullulara bir sorun, bir referandum yapın istersiniz. % 50+1 evet yapın derse güle güle yapın. Hiç olmazsa halk istedi, yaptık deme hakkınız olur.
Atalarımız ne güzel söylemiş “Bin bilsen bile bir bilene danışmalı.” Yine bir başka güzel söz “ Barika-i hakikat müsademe – i efkardan doğar.” ( Gerçekler toplumun fikirlerinin tartışılması ile ortaya çıkar)
Ya !.. Ben bilirim, benden başka kimse bilemez. Diyenler bazen düz yolda bile şaşar.