"Geleceğe Dönüş" Filmleri bir bakmışsınız günün birinde gerçek olmuş. Bir ünite tarafından dünyadaki bütün aksaklıklar düzeltilmiş, insanlar barış ve huzur içinde günlerini gün ediyorlar. "Öyle şey olamaz" mı dediniz. Kulaklarım bu ve buna benzer itirazları çok duydu da bu yüzden böyle yazdım.
Meselâ, bir bebeğin son ıngalama tarihi tesbit edilip ensesine bir etiket yapıştırılabilir. Bilirsiniz ki bu bebek bir daha ınga mınga diyemeyecek, ortalığı velveleye veremeyecek. Ya şu Hanım Nine'nin bileğindeki romatizma bileziğine işlenmiş tarihe ne dersiniz ?. Bakın bakalım çekmeceye kaldırılma tarihi yazıyor mu!. "Efendi Dede'de de buna bener köstekli saatine son bakma tarihi yazılmış olabilir. Son öksürme, son bastona tutunma tarihleride yazılmış olabilir.
Bu tarihlerin önceden bilinmeleri ya tedbir almamızı kolaylaştıracak ya da muhtemelen çoğumuzun rahat ve huzurunu kaçıracaktır.
Geçenlerde jilet yapılmak üzere, bir dış ülkeden satın alınan gemi son çırpınışlarıyla karaya oturmuştu. Bir tarafına dört dörtlük son sefer tarihi yazılmış olsaydı kötü sonunu daha az zayiatla atlatacaktı. Mürettebatın bir kısmı denizde kaybolmayacaktı. Ya da bir cinayette kullanılan bıçakta "Enson iyi niyetle kullanış" tarihi olsaydı, Hemoglobin deryası TV ekranlarına yansımayacak, bu haber gazetelerin üçüncü sayfalarına düşmeyecekti.
Her insanın "En son nefes alışveriş tarihi" belli olsaydı kimse hiç kimseyi üzmeyecek, darıltmayacak, küsmeyecek, çalıp çırpmayacak ve de kan dökmeyecekti. Ecel saatini önceden bilmek çoğumuzun uykularını kaçıracaktı. Kimi meşrebi gereği aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyip içecek, kimi de vurgununa talanına son sürat devam edecekti. Bazıları dünya işlerinden soğuyacak ibadet ve taatte inzivaya çekilecekti. Kimisi de , eceli yaklaştıkça kıyametin kendisi için kopacağını zannedecekti.
Bir otobüsün "İlk kaza yapma tarihi" belli olsaydı, o otobüs seferden alınacak amma ve lâkin, bir ihtimal parkettiği yerde başka bir araç ona çarpacaktı.
Son iyilik yapma tarihimizi bilseydik ne kadar çok iyilik yapardık. Son kötülük yapma tarihimizi bilseydik hiç bir kötülük yapmamaya özen gösterirdik. Kötü söz söylemekten kaçınır cümlelerimizi sakınarak kurardık.
BİR TAŞLA İKİ KUŞ
Bir türlü yorganı tependen aşırıp yarım bıraktığın rüyalardan kurtulamıyorsan ben ne diyeyim. Uyu uyan aynı düşleri görüyorsun. Kalk be adam kalk. Üsküdar'da sabah oldu sen halâ uyuyorsun. "Uyu uyu yat uyu" tekerlemesi kırk yıl önceki alfabelerde kaldı. Kalk dışarı çık bir temiz hava al. Bak bugün pazar, hava da günlük güneşlik. İlaç için olsa bile bir tek bulut yok.
Hele şükür yorganla vedalaştın kalktın giyindin. Elini yüzünü yıkadın tıraşını oldun. Kahvaltını yaptın, dişlerini fırçaladın. Şimdi kendine geldin .Epeydir gitmek istediğin İzmir'e bugün gidebilirsin. "Gitmem" mi diyorsun. Neden ?...
" Diyelim ki İzmir'e şöyle bir dolaşmak için gitmeye karar verdim. Ne olacak?. Önce bir hatuna tekmil vermem gerekecek...
-Hanm ben bugün İzmir'e gidiyorum.
- İyi iyi bizi de götür. "Ben tek başımagideceğim. Sizi de peşim sıra sürükleyemem. Biliyorsun ayın sonuna şunun şurasında üçgün var. Aylığımı alayım haftaya sizi de götürürüm."
"Hep böyle dersin zaten. Ne yapalım. Bari gitmişken bir taşla iki kuş vur."
Hanımefendinin ne demek istediğini böyle durumlarda hemen anlarım. Kendisi ve iki çocuğumuzla birlikte gitmesek dahi, hesap çarşıya uymaz çoğu zaman. Sadece gezmekle kalınmaz, hemen ilave eder.
"Epeydir dayınlara gitmiyorsun. Hem giderken buranın yoğurdundan , peynirinden, kestanesinden cevizinden de götür emi!..."
"İyi iyi, heybesinden, kiliminden, takunyasından da götüreyim mi? "
"Bey sen benimle alay mı ediyosun?. Hem param yok diyorsun hem de kasabayı boşaltıyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi?."
"Valla onca ağırlığın yanı sıra turşu murşu götüremem. Sen en iyisi , yaptığın reçellerden iki üç kavanoz valize koy. Ha aklıma gelmişken Halanlar'a da uğrarım. Onlara da bomboş, ipten kazıktan boşanmış eşek sıpası gibi gidecek değilim ya!."
Sevgili hanımımın asfalyaları atmak üzeredir.
"Sen en iyisi mi bırak bir taşla iki kuş vurmayı. Siparişlerimden vaz geçtim. Otur oturduğun yerde. " "Ne yani İzmir'e gitmeyeyim mi?"
"Sen bugün belediye sınırları içinde akşama kadar gez dolaş. Kahveye mi çıkarsın, parkta spor mu yaparsın. Bankta güneşlenir misin? Yoksa akşama kadar pinekler misin? Nereye gideceksen git. Gideceğin yere kendini de götür. O kadar."
Yaaa işte böyle kardeşim. Kalk kalk diye uykumu böldün. Erkenden beni uyandırdın Bu saatte işin yoksa yollara düş bütün kasabayı şöyle bi turla. Çök kahvenin birine bulmacaları çöz, öğleye doğru dön evine..."Bir taşla iki kuş vurmak" kim, biz kim...
Mehmet SadıkMedin-25 Şubat 1998 ( Güncelleme 06.12.2023)