Bedestenin güneye bakan cephesi. Üç kalaycıdan biri, soldan ikinci dükkanda lakabı molla olan Mehmed isimli bir kalfa çalışmaktadır. Kalfa dedi isek elinden her iş gelen birisi değildir. Gençliğinde bir yıl kadar medrese eğitimi almış, dersler zor gelince mektebini terk ederek kalaycı çıraklığına soyunmuştur. Kimi kimsesi yoktur. Küçük yaşlarda iken babası vefat etmiş, medrese tahsili sırasında annesi de vefat edince okulunu bırakıp bu kalaycı dükkanında çalışmaya başlamıştır.
Kalaylanmak üzere gelen kapları çok iyi temizlediğinden, iyi ahlaklı ve dürüst olduğundan gel zaman git zaman Molla Mehmed, kalfa ünvanını almıştır.
Molla Mehmed, askerlik görevini bitirdikten sonra memleketine, babadan kalma tek katlı ahşap evlerine döner. İşine dört elle sarılıp komşu kalaycıların kap kacağını da temizlemeğe başlar. Medreselerin kalaylanacak tüm kap kaçağı çalıştığı dükkana gelmeye başlar. Molla Mehmed'in itibarı her geçen gün daha da artar. Varlıklı kişiler Molla Mehmed'e bahşiş vermekte gayet cömert davranırlar. O ihtiyacı kadar olan bahşişi alır fazlasını müşterilere iade eder.
Molla Mehmed, "Kambersiz düğün olmaz" sözünü ispatlarcasına davet edildiği her düğüne gider. Pek tanımadığı kişilerin düğünlerine derneklerine gitmek istemese de O'nu sevenler zorla, koluna girerek, ata, arabaya bindirerek düğün yemeklerine götürürler.
Günlerden bir gün bir düğün yemeğinde ,dangalak lakaplı biri Molla Mehmed'e imalı sözlerle takılır. "Ülen Molla Mehmed kaçırmadığın düğün yok. Her yüz verenden mutlaka astar istiyorsun. Bu dünyaya yemek içmek için gelmişsin. Her düğünde seni görmek zorunda mıyız?" der. Molla Mehmed'in aklından bir kaç sayfalık cevap geçtiyse de ,sabreder ve hafiften bir şeyler mırıldanır. İç sesiyle şöyle demektedir. "Yaşını başını almışsın benimle uğraşmaktan dalga geçmekten zevk alıyorsun. Bilmez misin? Ne der Yunus Emre'miz: Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.. Sen de oyalan be emmi, sen de oyalan"...
İsmi lazım değil, dangalak adam mırıldanmalara pabuç bırakmayan bir tiptir, gene söylenir: "Bi daha gelmem, kimselere görünmem diyemiyorsun da, neler geveliyorsun. De hele, konuş konuş"
Molla Mehmed bu ısrar karşısında sessiz kalamaz ; " Seninle işim olmaz emmi. Davete icabet ediyorum aynı senin gibi. Elbette yiyip içeceğim, gene senin gibi. İkimiz de insanız. Çulumuz, çiftimiz çubuğumuz, varlığımız farklı olabilir. Yokluğumuz aynı değil mi, hele bi düşün, kabirlerin çukurları aynı derinlikte aynı boyda değil mi?. Ecel şerbeti içildiğinde seninki üç şekerli de benimki tek şekerli mi?" der...
Dangalak emmi bu sözler karşısında ne diyeceğini bilemez, şaşırır kalır. Az da olsa mahcup olur. Etraftan yan yan bakanların, homurdananların tepki veren seslerine kulak kabartır; "Ayıptır, günahtır ne alıp veremediğin var bu garipten"..."Ağzının payını aldın, sus artık." ..."Ağzımızın tadını kaçırma"" gibisinden tanımadıklarının sitemlerine, tanıdıklarının serzenişlere maruz kalıp sessizliğe bürünür.
Yemekler ve tatlılar yenilip ayranlar ve şerbetler içildikten sonra sıra kahvelere gelir. Ziyafete katılanlar koyu bir sohbete dalarlar. Molla Mehmed'le ilgilenerek O'nun gönlünü hoş etmeye çalışırlar.
Dağılma zamanı geldiğinde şehrin sevilen simalarından kuru kahveci Kamil Efendi Molla Mehmed'in koluna girerek şöyle der.
"Molla Mehmed bu böyle olmayacak. Daha ne zamana dek bekar kalacaksın. Bekar kaldığın sürece istediğin kadar ahlaklı ol dürüst ol karşına az önceki dangalaklar gibi nadanlar, eblehler çıkacak. Bir an önce evlen bir yuva sahibi ol. Çoluk çocuğa karış..."
"İyi hoş, doğru söylersin Kamil emmi. Hangi parayla evlenip yuva kurayım. Kimin kızını hangi yüzle isteyeyim."
Kamil Efendi, "Yarından tezi yok kırk gün boyunca sabah namazlarını Yeni Cami'de ,hem de imamın tam arkasında kılacaksın. Allah'a bol bol dua edeceksin. O sonsuz zenginliğinden senin gibi kullarına inşallah mutlaka ihsanda bulunur." Der.
Molla Mehmed'in fakirhanesi Yeni Cami'ye yakın bir yerdedir. Cumaları ve bazı vakit namazlarını zaten hep bu camide kılmaktadır.
Otuz dokuz gün hiç aksatmadan sabah namazlarını hep Yeni Cami'de kılar. Otuz dokuzuncu günün akşamında önce kuvvetli bir rüzgar ve sonrasında şiddetli bir yağmur peyda olur. Yatsıdan sonra yağmur daha da şiddetlenir ve sokakları aydınlatan fenerlerin çoğu söner. Molla Mehmed'in daha gündüzden vücudunda bir kırıklık yorgunluk hasıl olmuştur. Şiddetli esen rüzgar ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen birkaç saat sonra okunacak sabah ezanı okunur okunmaz camiye gitmek için evinden mutlaka çıkmalıdır.
Ezan Allah-ü Ekber der demez, göz gözü görmez bir ortamda Molla Mehmed evinden çıkıp yola koyulur. Rüzgar esse de yağmur damlalarını şamar gibi yüzüne yüzüne indirse de Yeni Cami'de bugün kılınacak sabah namazına yetişecektir. Bu inançla yolda yürürken karanlıkta ters yönden gelen birisiyle çarpışır. Takkesi başından savrulur. El yordamıyla yerden bulduğu başlığı benimki mi, O'nunki mi demeden başına geçirir.
Ezanın okunması bittiğinde camiye girmiş bulunmaktadır. Hemen en ön saftaki iki kişinin arasına dalarak imamın arkasında namaza durur.
Bu sabah cami cemaati diğer günlere göre daha kalabalıktır. Çevre vilayetlerden ve kazalardan gelen kervanların bazı tüccarları Yeni Cami'ye gelmişlerdir.
Namaz bittiğinde dualar okunmuş tesbihler çekilmiştir. İmamın dikkatini Molla Mehmed'in başındaki takkeye benzer başlık çeker.
"Molla Mehmed hayrola başındaki ne böyle ?" ...Molla Mehmed başından çıkarıp eline aldığı başlığa bakarak;" Hocam gelirken biriyle kazaen çarpıştık. Dinim islam. Kitabım Kur'an. Ne İsevi'yim ne de Musevi'yim" der...
İmam efendi cemaate dönerek; " Ey cemaat-i Müslimin. Çok sevdiğimiz Molla Mehmed kardeşimiz temiz ahlaklı dürüst bir kardeşimizdir. Kendisi kalaycı kalfasıdır. Medreselerimizin kalaylanacak kabını kaçağını çoğu zaman Fisebilillah metelik almadan temizler. Gönlü gani lakin imkanı dardır. O'na bir iş yeri açmak bir an önce ev bark sahibi yapmak bizim için bir vazife olsun. Bir yetimi sevindirmek ne demektir bilirsiniz." der.
Cami cemaati kendi aralarında konuşurlar. Son cemaat yerinde toplanıp yere serilen büyükçe bir mendile gönüllerinden ne geçtiyse, kazançlarının bir miktarını üç beş demeden bırakırlar.
Aradan birkaç hafta geçer. Toplanılan bağışlarla Molla Mehmed'e daha düzgün bir ev alınır. İffetli bir ailenin kızıyla evlendirilir. Ustasıyla ortak olur. Zamanla yanlarında boşalan bir dükkan kendi dükkanlarına eklenir.
Yaklaşan ilk Ramazan Bayramı arifesinde Molla Mehmed sabahleyin dükkanını açarken yaklaşan iki karaltı görür,
Müşterilerin ellerinde kalaylanacak kap kaçak vardır. Dükkana girdiklerinde "Hayırlı sabahlar, hayırlı işler" denilip selamlaşılır. Gelenler, Kamil Efendi ile Yeni Cami İmamı Fehmi Efendi'dir...
Mehmet Sadık MEDİN
23.10.2019-TİRE