Bayramlar sevinç ve neşe günü demektir. Her milletin birçok millî günleri, milli bayramları ve her toplumun inanışları gereği kutsal saydığı günleri vardır. Bu günler bayram olarak kutlanır.
Milli bayramlar milletlerin kahramanlık ve övünç günleridir. Sadece o milletlerin kutlamasıyla sınırlıdır. Dini bayramlar ise daha geniş kitleler tarafından kutlanır. İslam aleminin iki büyük bayramı vardır: Ramazan ve Kurban Bayramı.
Bu bayramlar İslam Dinine mensup kişiler için ibadet hükmündedir. Milletimizin büyük çoğunluğu Müslüman olduğu için Ramazan ve Kurban Bayramı milletimizi bir araya getiren, aynı anda ibadet etmelerini ve sevinçlerini paylaşmalarını sağlayan günlerdir. Bu bayramlarda herkes en temiz, en güzel kıyafetlerine bürünür, büyükler ziyaret edilir, küçüklere şeker ve hediyeler verilir. Birlik, yardımlaşma ve dayanışma temelinde pek çok güzel davranış sergilenir.
Bir çok bayram gününü yaşamış, bu mutluluğu dostlarıyla, yakınlarıyla paylaşma fırsatı bulmuş bir kişi olarak yüce Allah'a ne kadar hamd etsem azdır. Sağ olan için gerçi her gün bayrammış ama yine de özel günlerin mutluluğu bir başka oluyor. Sanırım sağlık içinde, çevresindeki dostlarıyla bu günlere kavuşma fırsatı bulan herkes aynı duyguları yaşadığını ifade edeceklerdir sanırım.
Her bayram benim için ayrı bir mutluluk olmuştur ama bu bayramlardan birisi var ki hayatımda müstesna diyebileceğim bir mutluluğa sebep olmuş, belleğimden silinmeyecek bir anı olarak, derin izler bırakmıştır.
Bir gurup arkadaşımla yaşadığımız bir unutulmaz bayram gününü her bayramda hatırlar, tatlı bir anı olarak yad ederim. Bu unutamadığım bayram gününü siz değerli dostlarımla kısaca paylaşmak isterim.
Yıl 1969 İlköğretmen Okulu son sınıf öğrencileri olarak 10 ar kişilik gruplar halinde köy okullarında staja gönderilmiştik. Ben de on arkadaşımla Gökçeada’nın Zeytinliköy’üne bir aylık staj için gitmiştik. Bu köyden daha önce bahsetmiştim. Yazılarımı takip etme fırsatı bulan dostlarım belki hatırlayacaklardır.Bu köy Gökçeada’ya en yakın ve adanın en güzel köyü diyebileceğimiz bir köydü. Fener Rum Patriği Bartelamaos bu köyde doğmuş çocukluğunu burada geçirmiş, ilk papazlığını da bizim staj yaptığımız okulun karşısındaki kilisede yapmıştı.
Okulumuzda toplam 42 öğrenci bulunuyordu. Bu öğrencilerden 40 ‘ı Rum asıllı vatandaşımızın çocuğu ikisi de Türk asıllı ailelerin çocuklarıydı. Bunlardan birkaçının adını hatırlıyorum. Eleni, Yorgi, Sofia, Veronica, Vasilis, Ecaterina vs.idi.
O yıl Ramazan Bayramı bizim bir aylık staj sürecinin içine rastlamıştı. Bayram sabahı erkenden kalmış cami olmadığı için bayram namazını bile kılamadığımızı hatırlıyorum. Her birimiz memleketinden, sevdiklerinden uzakta bir buruk bayram sabahına uyanmıştık, gurbette bayramın nasıl yaşandığını gurbete çıkanlar elbette durumumuzu hmiş olmalıdırlar. Biz de aynı duyguları yaşıyorduk ki ikamet ettiğimiz kreşin kapısı çalındı, kapıyı açınca tarifi imkansız bir güzellikle karşılaştık.
Rum öğrencilerimiz kızlı erkekli 15 – 20 kişilik bir gurup en güzel elbiselerini giymişler, ellerinde demet demet çiçeklerle bayramımızı kutlamaya gelmişlerdi. Karşılaştığımız bu güzellik karşısında duygulanmamak mümkün mü? Hepimizin gözleri nemlenmiş, ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk. Gerekli ikramlarımızı yaptıktan sonra bize saygının en güzel örneklerini sunan bu minik yavrularımızı öperek, teşekkürlerimizle uğurladık. Buruk başlayan bayram sabahımız gurur ve mutlulukla sonuçlanıyordu.
Bu olayı hayatım boyunca hiç unutmadım, unutmayacağım. Geçtiğimiz gün Hıristiyan vatandaşlarımızın Noel Bayramı idi. Hz İsa’nın doğum günü kabul edilen 25 Aralık bayramlarını tıpkı yıllar önceki minik öğrencilerimiz gibi biz de onların bayramını kutluyoruz. Dinlerimiz farklı olabilir ama insani değerlerimiz birlik üzerine olmalıdır, o günün minikleri bugünün yetişkinleri olan o sevgili öğrencilerimizin Noellerini kutluyorum.