Yıllar var ki sinemayla selamı sabahı kesmiştim.Çocukluğumuzda
ve ilk gençlik yıllarımızda sinema vazgeçilmez bir eğlence kaynağımızdı.
Şehir sineması, Altunuç sineması ve Küçük sinema adıyla hem yazlık hem de kışlık üç sinema vardı Tire’mizde.Tek eğlence kaynağı olması nedeniyle sinema alışkanlığımız adeta bir tutku idi.
Hiç unutmam 7.15 - 9.15 seansları olmak üzere geceleri iki seans halinde gösterimde bulunurlardı. Biz de çoğu kez 7.15 seansından çıkar bir başka sinemada 9.15 seansını izlemeye koşardık. Sonradan pek çok eğlence gibi sinema da gözden düştü.Ancak çok özenle hazırlanmış filmler izleyici bulmaya başladı.Bu alışkanlıkların değişmesinde en önemli etken şüphesiz TV’lerin arzı endam etmesi olmuştur. En son hangi filmi ve hangi tarihte izlediğimi hatırlamıyorum bile. Ama çocukluğumda izlediğim siyah beyaz filmlerin arasında renkli sinemaskop filmlerden olan, Benhur, Truva Kahramanları,
Spartaküs, 10 Emir vb.gibi muhteşem filmlerin hatıraları hala belleklerimde taptaze yerlerini koruyor.
Uzun yıllar süregelen sinema perhizini geçen gün bozdum.Küçük kızım İzmir’den arayıp “Müslüm” filmine gittiklerini, bizim de gitmemizi tavsiye ettiğini bildirince eşimle birlikte kalkıp Tire’de gösterimde olan Müslüm filmini izlemeye gittik.
Film büyük paralar harcanarak ve teknolojik imkanlar yerinde kullanılarak tasarlanmış ve çekilmiş. Görüntü ve sanat yönetimi ile makyajın başarısı, efektlerin isabetli kullanışı, seyircide sanki olayların içindeymiş hissini yaşatması filmi başarılı kılan özellikler olarak öne çıkıyor.
Hayatın gerçeklerinden hareket ederek yaşanmış bir hayat hikayesinin beyaz perdeye aktarılması filmi daha bir çekici hale getirmiş.Bu hayat hikayesi arabesk müziğin efsanelerinden biri olan Müslüm Gürses diye ünlenen Müslüm Aktaş’in hüzünlü geçen çocukluğu, yaşadığı aile dramı, öldü diye morga kaldırıldıktan sonra tekrar hayata mucizevi dönüşü, çektiği tarifsiz acıları, kendisinden yaşça çok büyük olan bir başka sanatçı Muhterem Nur’la yaşadığı ölümsüz aşkı birebir gerçekçi bir senaryoyla sahneye aktarılması filmin değerine değer katmış.
Müslüm Gürses’le bir konser için Tire’ye geldiğinde tanışma fırsatı bulmuştum. Eşi, ismi gibi çok muhterem bir kişiliğe sahip olan Muhterem Nur hanımefendi de masamızda bulunuyordu. Dikkatimi çeken Muhterem Nur hanımefendinin Müslüm Gürses üzerine adeta bir çocuk hassasiyetiyle davrandığı, üzerine titrediği gözlerden kaçmıyordu.
Ne yalan söyleyeyim arabeskle aram pek hoş olmadığı için arabeskin krallarından biri olan bu büyük sanatçı, uğrunda jiletle bileklerini kesen, kendini yerden yere atan hayranları kadar ben de bir hayranlık uyandırmıyordu. Melankolik tavrı, dünyaya boşvermişlik görüntüsü, karşısında bulunan kimselerde hüzünlü bir hava yaratıyordu. Ben de bu duygularla sohbette biraz sıkıntı çektiğimi zannediyorum. Öyle bir his yaşamıştım.
Filmi izledikten sonra rahmetli Müslüm Gürses’in niçin hayata bu kadar küskün davrandığını daha iyi anladım.
Keşke Müslüm Gürses’le bu filmi izledikten sonra bir araya gelseydik diye hjayıflandığımı belirtmeliyim.
Bu görüşmemizden kısa bir süre sonra Müslüm Gürses hakkın rahmetine kavuşmuştu. Nur içinde yat Müslüm Gürses. Çileli ömrün, ebedi alemdeki kefaretin olur inşallah.