Elektrik enerjisi günlük hayatımızın vazgeçilmezi, sanayinin olmazsa olmazıdır. Kalkınmışlığın göstergelerinden biridir. Elektriğin yarım saatliğine kesildiği anları göz önüne getirelim sanayi durur, ticaret durur, ulaşım ve haberleşme durur, kısaca hayat durur, isyanları oynarız. O halde elektrik enerjisi hayatımızın su kadar, hava kadar ihtiyacı olan bir parçası haline gelmiştir.
Peki bu kadar önemli olan elektriği üretmek için hangi yollara başvuruyoruz? Çok çeşitli elektrik üretim şekli vardır; başlıcalarını sayacak olursak: Termik elektrik, hidroelektrik, nükleer elektrik, bioelektrik, jeotermal elektrik, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi vb.
Bu üretim şekillerinin her birinin avantajları ve dezavantajları vardır.
Termik elektrik deyince linyit, taşkömürü, fuel oil, doğalgaz gibi ısı veren maddelerin yakılmasıyla elde edilen elektrik akla gelir. Linyit ülkemizde çok yaygındır kalorisi düşük olduğundan genellikle elektrik üretiminde kullanılır, ucuz elektrik elde edilmesi yanında çevreye verdiği zararlar dikkate alındığında özellikle santral çevresinde büyük yıkımlara sebep olur. Petrol ve doğalgazın yakılmasıyla elde edilen elektrik ise bu kaynakların genellikle ithalata dayanması nedeniyle pahalıya mal olmaktadır. Hidroelektrik santralleri ise su gücüne dayanması ve ülkemizde bu kaynaktan elektrik üretmek hem ucuza hem de çevre kirliliğine yol açmaması nedeniyle tercih edilmesi gereken bir yöntemdir. Büyük barajlar kurarak elde ettiğimiz hidroelektrik beyaz altın olarak adlandırılmaktadır. Son zamanlarda özellikle çavlanlar yaparak gürül gürül akan Karadeniz Bölgemizdeki dereler üzerinde kurulan küçük küçük santrallerin de bölge halkının bir avuç toprağının sular altında kalmasına yol açması nedeniyle bölge halkının tepkisini çekmekte ve kurulmasına sıcak bakılmamaktadır.
Nükleer enerji de muhtemel radyoaktif sızıntı ve başkaca tehlikeleri nedeniyle karşı çıkılan santraller durumuna gelmiştir. Rüzgar panelleriyle son zamanlarda yaygınlaşan elektrik üretiminin de doğanın ekolojik dengesini bozduğu yönünde şikayetlere konu olmaktadır. Jeotermal üretim ise yine çevre kirliliğine, çevredeki bitki örtüsüne büyük zararlar verdiği insan sağlığını da tehdit ettiği gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Fiili öğretmenliğim sırasında yaptığımız Aydın – Denizli okul gezilerinde rotamız genellikle Selçuk – Efes, Aydın – Karacasu – Afrodisyas, Denizli – Pamukkale ziyaretlerinin ardından dönüş yolunda Sarayköy’ deki jeotermal santralini gezdirirdik öğrencilerimizi. Hem ucuz elektrik üretimi yapıp, hem seraların ısıtılması, hem de şehirlerin ısıtılmasında kullanılan bu enerjiyi öve öve bitiremezdik. O zamanlar tekti bu kaynak zararları da belki hissedilemiyordu. Şimdilerde ise sadece Aydın’da özellikle Germencik ilçe sınırları içerisinde yirmiden fazla jeotermal santral bulunmaktadır. Ve Germencik halkından santrallerin yarattığı yıkımı yanıla yakıla dinlemekteyiz. İncir ağaçları , zeytin ağaçları perişan olmuş vaziyette, insan sağlığı büyük tehdit altında, istatistikle kanser ve kalp hastalıkları normalin çok üzerinde artmış olduğunu gösteriyor. Bu konuda yaptığım kısa araştırmalarda Germencik halkının feryadını bizzat duydum. “ Biz tehlikenin farkına varamadık hocam biz yandık siz bari yanmayın, Başköy ‘de başlayacak bu santral rüzgarı, kuzeye doğru tüm Küçük Menderes vadisine yayılacaktır” diyerek Başköy’e kurulması düşünülen santralin engellenmesi çabalarımızda bizlere destek verdiler.