İstiklal Marşımız yurdumuz düşman işgaline uğradığı zorlu felaket günlerinde hazırlanmıştır. Yurdumuzun üzerine kara bir bulut gibi çöken, düşman işgaline karşı Anadolu’da tutuşan heyecanı hareketlendirecek, vatan sevgisini ve inancını canlı tutacak, milleti coşturacak, kurtuluş ümidini artıracak bir marşın hazırlanması fikri, o dönemde Genel Kurmay Başkanı olan İsmet (İnönü) Paşa dan gelir..
İsmet İnönü böyle bir marşın ordumuz için faydalı olacağını, o dönemin Milli Eğitim Bakanlığına iletir. Milli Eğitim Bakanlığı da bu düşünceyi benimseyip bu konuda bir yarışma düzenlemeye karar verir.
Seçilecek güfte için 500 lira para ödülü verilecektir. Yarışma için 734 şiir yarışmaya gönderilir. Bir kurul tarafından şiirler titizlikle incelenip 6 tanesi ayrılır. Ama hiç biri beğenilmez. Çünkü hiç biri milli marş olacak değerde olmadığı görülür.
Kurtuluş mücadelesinde halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Milletvekili olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın temsilcilerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü milletvekillerin bir kısmı büyük ümitsizliğe kapılmışlardır.
Üslübu, milli duygularının gücü ve şairliği tartışmasız olan Mehmet Akif Ersoy’un bu yarışmaya niçin katılmadığı araştırılır. Akif’in verilecek para ödülünden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmadığı öğrenilir.. Halbuki Akif o günün şartları içinde yoksul Anadolu’nun yoksul bir şairi ve milletvekilidir.Öyle ki soğuk Ankara günlerinde Tacettin Dergahında birlikte kaldığı arkadaşıyla bir paltoyu ortaklaşa kullanmaktadır. Marş için konulan Beşyüz lira ise o dönem için ciddi bir serveti ifade etmektedir.
Dönemin Maarif Vekili ( Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi, Akif’e bir mektup göndererek katılmamasındaki sebebin ortadan kaldırılacağını ifade ederek ve başka konuları da dile getirerek Akif’i ikna eder.
Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini âbideleştiren şiiri yazmaya başlar. İman ve ümit Akif’e marşı yazmaya iten iki temel güçtür. Taceddin Dergahı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, duygularını kağıda dokmek ister ne kağıt vardır çevresinde ne de kalem, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
İşte bu şekilde yazılmaya başlanan ve 48 Saatte tamamlanan İstiklal Marşı, imzasız olarak Milli Eğitim Bakanlığının seçici kuruluna sunulur Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, daha önce seçilen 6 şiirle beraber Akif’in şiirini Ordu Komutanlarına gönderir. Onlardan, şiirlerin askerlere okunmasını, beğenilenlerin sıralanmasını ister.. Komutanlar, sonucu kısa sürede bildirirler. Hepsi Mehmet Akif’in şiirini birinci sıraya koymuşlardır.
Bundan sonra yapılacak iş, İstiklal Marşı’nın T.B.M.M’nde kabul ettirmektir. Marş, ilk olarak Meclis’in 1 Mart 1921 Günü yaptığı ikinci oturumunda ele alınır.
Başkan Mustafa Kemal’in söz hakkı vermesi üzerine Hamdullah Suphi kürsüye gelir ve sık sık alkışlarla kesilen şiiri okur ve son seçimin Meclis’e ait olduğunu söyler. O Gün oylama yapılmaz.. Şiirle ilgili konuşmalar ve oylama, 12 Mart 1921 günü öğleden sonra yapılan oturumunda yapılır. Hamdullah Süphi Bey’in okuduğu İstiklal Marşı TBMM ‘de ayakta dinlenir, çılgınca alkışlanır. Tekrar tekrar okunması istenir ve sonunda yapılan oylama ile Mehmet Akif’in bu muhteşem eseri Türk’ün İstiklal Marşı olarak kabul edilir..
Paltosu bile olmayan Akif’in kazandığı para ne oldu diyenleriniz olduğunun duyar gibiyim. Akif, Marş için ordu tarafından konulan ödülü, almış fakat bu 500 lirayı "Fakir İslâm kadın ve çocuklarına iş öğreterek, onları yoksulluktan kurtarmak" amacıyla kurulmuş "Darülmesai" isimli derneğe bağışlamıştır.
Milli Şair Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisini ziyarete gelen bazı öğrencilerin İstiklâl Marşı için “Üstat yeniden bir İstiklal Marşı yazsaydınız daha iyisi olabilir miydi”diye bir soru yöneltmeleri üzerine Akif hasta yatağından doğrularak verdiği cevap, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
“Allah, bir daha bu millete bir İstiklâl Marşı yazmak mecburiyetinde bırakmasın.”
Evet üstat biz bu Marşı gururla ve göğsümüz kabararak okuyor, dinliyoruz. Allah bu aziz millete bir daha istiklal marşı yazmak mecburiyetinde bırakmayacaktır.