Sovyetler Birliğinde faşizmin ve bağnazlığın en şitdetli uygulandığı dönemlerde, Kominist Partinin söylediklerinden başka doğrunun olmadığı görüşünü pompalanmak üzere Kominist Partinin yayın organı olarak yayınlanan Pravda adlı bir gazete vardı. Vatandaşların duymasını istemedikleri hiçbir bilgi, hiçbir yenilik, hiçbir gelişme bu gazetede yayınlanmazdı. Sovyet vatandaşlarının dünyayı sadece bu ülkeden ibaret sanması için yayın yapardı. Gorbaçov’un açılım ve yeniden yapılanma konusundaki çalışmaları sonucunda Sovyet İmparatorluğu sona ermis, en büyüğü Rusya Fedarasyonu olmak üzere 16 devlet ortaya çıkmıştı. Baltık ülkeleri hariç diğer devletlerde tam demokrasiye geçildiği söylenemese de Sovyet döneminin baskı ve zulmünün hafiflediğini belirtmek gerekir.
Özetle söylemek gerekirse demokrasinin olmadığı bir ülkede haber alma özgürlüğü yoktur. Vatandaşlar baştakilerin izin verdiği ölçüde olup bitenden haberdar olurlar. Demokrasinin olduğu ülkelerde en önemli hak ve özgürlüklerin başında haberleşme özgürlüğü gelir. Bunun da en yaygın aracı gazeteler, radyo ve televizyonlardır. Bazı ülkelerde bu yayın araçları devlet gücüyle dizayn edilirken bazı ülkelerde de ya korku ya da gönüllülük esasına göre şekillenir. Biz de de ikincisine benzer bir oluşum gerçekleşmiş vaziyette.
Düşünebiliyor veya görebiliyor musunuz değerli dostlar? Türkiye’de yayın yapan gazetelerin, radyoların, TV’ lerin kaçı vatandaşın özgürce haber almasına katkıda bulunuyor. Yansız ve tarafsız davranabilenler bunun bir elin parmaklarından daha az olduğunu söyleyebileceklerdir.
Eskiden bir Tercüman Gazetesi vardı; beyefendi, kibar, dürüst ve de onurlu olarak tanıdığım (Bilmediğim bir kusuru varsa Allah affetsin diyorum ) Kemal Ilıcak tarafından yayınlanıyordu.
O gazetenin başlığında “Haber kutsal, yorum hürdür “ diye bir slogan vardı. Aynen katılıyorum. Hasbelkader gazeteciliğe soyunmuş bir kişi olarak bu ilkeyi kendimize rehber edinmiş bir gazete haline getirmeye çalıştım Büyük Tire’yi.
Yasalara aykırı olmamak şartıyla çevremizde olup bitenleri objektif ölçülerde okurlarımıza sunma gayreti içinde olduk. Hiçbir şeyi , hiçbir haberi gizleme gayreti içinde olmadık. Yorumlarımızı ise kafamızın erdiği sınırlar içersinde kamuoyuna sunmaya çalıştık. Amatör duygularla ama profesyönel ilkeler çerçevesinde bir gazete olmaya çalıştık,çalışıyoruz.
Memleket gerçeklerine bir bakıyoruz ki medya diye genel adla adlandırdığımız yayın kuruluşlarına; tutum ve davranışları felaket derecesinde kötü. Bir kaçı hariç sanki hepsi birer Pravda anlayışıyla yayın yapıyorlar. Objektifliğin, tarafsızlığın zerresi yok, haberin kutsallığını falan gördükleri yok, böyle basını bunca yıllık hayatımda ne gördüm, ne de duydum. Bir vatandaş olarak bu gidişattan hem rahatsız, hem de endişeliyim. Böyle yayıncılık olmaz, olmamalı.
Sözü nereye getireceğimi anlamışsınızdır. Pazar günü İyi Partinin genel kurul toplantısı yapıldı Ankara’da. Oturdum TV’ler arasında bir gezinti yaptım. Hiçbir TV de Ankara’yı hatta Türkiye’yi sallayan İyi Parti kongresinden tık yok. Sanki bir yerlerden talimat alınmışcasına veya acaba birileri ne der, başımıza ne çoraplar örülür endişesi mi hakim veya havuz suyumuz mu kesilir korkusu mu vardı? Bilemedim. Halk TV’nin “Türkiye Ses Ver “ programının içinde ara ara kongreden görüntü verilmeseydi İyi Partinin kongresi olduğunu Türkiye duymayacaktı. İktidar partisinin ilçe kongrelerini bile soluksuz izlettiren TV ler neredeyse penguen yayınları yapıyordu.
Özel TV’ler neyse de seksen milyondan toplanan vergilerle yaşayan TRTkanallarına ne oluyor? Siz milyonlara ulaşan İyi Partililerin vergilerine nasıl saygısızlık yaparsınız? Tuttuğunuz yol, yol değil, dürüstlük hiç değil, objektiflik hiç hiç değil.
Ben kendi adıma söylüyorum; vergilerimle yaşama imkanına sahip TRT’ye ve TRT yetkililerine hakkımı helal etmiyorum.
Ertesi gün gazeteleri tek tek inceledim. Birkaç gazete hariç hiçbirinde bu muhteşem kongreden tek satır yoktu. Amatör bir gazeteci olarak profesyonel olduğunu sananlara söylüyorum: Hadi ordan sahtekarlar, sizden gazeteci falan olmaz.