Günümüzden yaklaşık bin beş yüz yıl önce yapılmış muhteşem bir mabet. O günün şartları içinde ( 532 – 537 ) beş yılda on bin işçinin çalışmasıyla yapılmış ulu bir yapı. Ortodoks Hristiyanlar ve tüm Hristiyan alemi için önemli bir ibadethane. 1453 yılında Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra camiye dönüştürülen bu yapı 1935 yılına kadar cami olarak kullanılmıştır. Bu tarihten itibaren ise müzeye dönüştürülmüştür. Halen büyük bölümü müze, küçük bir bölümü de cami olarak değerlendirilmektedir.
Atatürk’ün muazzam eserleri ve fikirleri karşısında acze düşen bir takım mualiflerin O’nu eleştirmek ve kötülemek için ileri sürdükleri üç icraatı vardır.( Daha pek çok yönlerini eleştirirler ama hiçbirinde haklılıklarını ıspat etmeyi başaramamaktadırlar.) Bunlar Ankara’yı başkent yapması, Arap harfleri yerine Latin alfabesini getirmesi, üçüncüsü ise Ayasofya’yı camiye çevirmesi olmaktadır. Bu eleştirilerinde de haklı olduklarında inandırıcı olamamaktadırlar. Bugün Ayasofya meselesini ele alacağım , diğer ikisini de ayrı yazılarda dile getirmek istiyorum.
Evet, Ayasofya 1935 yılından beri müzedir. Neden, niçin? Bildiğim gerçekler ışığında ve dilimin döndüğünce dile getirmek istiyorum. İstanbul’u fethetmeyi başaran 21 yaşındaki genç padişah Fatih atının ayaklarına kapanıp aman dileyen yerli Bizans halkına “Kalkınız ve müsterih olunuz. ben Sultan Mehmed; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazap-ı şahanemden korkmayınız, kimsenin malı yağma edilmeyecektir, kimseye zulüm yapılmayacaktır, hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.’ Şeklinde seslenir. Bu sözlerde Bizanslılara dini hürriyet tanınırken , ibadethanelere de dokunulmaması gerekirken o günkü şartlarda İstanbul’da Müslümanların ibadethanesi olmayışından ve fethin sembolü olması nedeniyle Ayasofya camiye çevrilmiştir. 1935 lere gelince İstanbul’da 200 ün üzerinde selatin cami mevcuttur ve daha önemlisi Ayasofya’nın hemen karşısında Sultan Ahmet camii gibi muhteşem bir İslam ibadethanesi varken Ayasofya’nın cami olarak devamında hiçbir fayda yoktur.
İkinci husus ise; Ayasofya klise olarak inşa edilmiştir. Bizim camilerimizdeki uhrevi hava yoktur, huzur verici hava yoktur, inşa tarihinin teknolojisi ve klise kasvetiyle insana huzur vermez. Yıllar önce Tarih hocamız Niyazi Akşit’in dediği gibi “Ben Ayasofya’da namaz kılacağıma yanı başında gönüllere ferahlık veren Sultanahmet Camiini tercih ederim.” Ben de aynı duyguları taşıyorum. Ayasofya’yı gezerim, namazımı Sultanahmette kılarım.
Üçüncü husus ise; Ayasofya dünya kültür mirasıdır. O sadece Hristiyan alemi için değil, biz Mülümanlar için de değerlidir. Onu gözümüz gibi karumak mecburiyetindeyiz.
Dördüncü husus ise; biz İstanbul’u aldık, buranın sahibi biziz, İstediğimizi yaparız, demek hakkını kendimizde görürsek başkalarının da aynı hakkı kullanmalarına itirazımız olamaz.Kudüs bir İslam şehridir, burada İslam alemi için değerli olan Mescid-i Aksa vardır ve bugün Kudüs İsrail işgali altındadır. İsrail’in Mescid-i Aksa’yı Havraya çevirmesine gönlümüz razı olur mu? Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırmamız gerekmez mi?
Beşinci husus; burası müzedir ama 1991 yılından beri bir bölümü cami olarak kullanılmaktadır, minarelerinden beş vakit ezan sesi yankılanır ve isteyen gelir namazını kılar.
Altıncı husus; Bu yapı 1500 yıllık bir geçmişe sahiptir, ihtiyarlamıştır ve özenle bakıma ihtiyaç duyar, tıpkı yaşlı insanların bakımı gibi zor ve masraflıdır. Öğrencilik yıllarımızda hocalarımızla sık sık inceleme gezileri yapmıştık Ayasofya’ya, daha sonra da İstanbul’a sık sık gider ve bu yapıyı ziyaret ederdim. Her gidişimde gördüğüm manzara; içinde inşaat iskeleleri ve tamirat çalışmaları yapılıyor. Bir rakam telaffuz edemeyeceğim ama yapılan masraflar hiç de azımsanmayacak kadar çoktur.
Buranın büyük bölümü müzedir ve giriş ücretlidir. Ziyaretçilerden alınan giriş ücretleri tamirat masrafları için sanırım gerekli olan tamir masraflarını karşılamaktadır. İstanbul’a gelen yabancılar mutlaka Ayasofya’yı ziyaret ederler ve ücret öderler. Tamamı cami olduğu taktirde tıpkı Sultanahmet Camii ve bütün camilerimizde olduğu gibi elini kolunu sallayarak Ayasofya’yı gezerler ve beş kuruş da alamazsınız.
Bir başka husus; istismar için buranın cami olarak kullanılmasını temcit pilavı gibi öne sürenlerin Ayasofya aşkı debreşince bir adım ötesini göremeyip “ Ayasofya’da çan sesi yerine ezan sesi yankılanmalıdır.” Diyenlere hatırlatmak isterim ki burada şu an çan sesi değil, ezan sesi yankılanmaktadır. Bir soru üzerine Sayın Cumhurbaşkanı bu soruna bakış açısını şöyle dile getirmişti.” Sultanahmet Camiini tam olarak doldurabiliyor muyuz ki hemen yanı başındaki Ayasofya’yı cami yapalım. Hem bunun uluslar arası sonuçlarını da göz önüne almalıyız.” Ben itiraz etmiyorum. İtirazı olan var mı?
Daha sayamadığım pek çok sebeple Ayasofya’yı bugünkü haliyle müze-cami olarak kullanmayı sürdürmek daha akılcı bir davranış olmalıdır. Önünü arkasını düşünmeden hamasi nutuklar atarak meseleleri çözmek yerine arapsaçına döndürmek akıllı bir davranış olamaz.