İnsanlar fanidir, doğarlar, büyürler ve ölürler. Doğan her canlının hayat çizgisi özetle bundan ibarettir. Ancak bazı insanlar vardır ki ölümünden sonra da yaşamaya devam ederler. Bu insanları ebedileştiren fikirleri ve eserleridir. Tarihin derinliklerinde bu tür insanların sayısı toplam insan sayısına bakıldığında hiç de fazla sayılmaz.
Bu nadir insanlardan biri ve en başta gelenlerinden biri de hiç şüphesiz Atatürk'tür. 10 Kasım 1938 tarihinde bedenen aramızdan ayrılan bu fani insan fikirleriyle ve eserleriyle hala yaşıyor ve ebediyen yaşamaya devam edecek. Onu bu şekilde ölümsüzleştiren şüphesiz eserlerinin büyüklüğü ve fikirlerinin doğruluğudur. Bazı adamlar vardır ki sağlığında adeta ilahlaştırılır, ölümünden bir müddet sonra ise yerin dibine batırılır, unutulur gider. Atatürk hakkında da bir takım iddialar ve asılsız ithamlarla kötülenmek istenmiş, toplum gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır; ama nafile, O gün geçtikçe daha da büyümekte, daha çok itibar kazanmaya devam etmektedir.
Bu niyetle Atatürk'ü eleştirenlerin düşüncelerinde ne kadar haksız oldukları apaçık ortadadır. Her biri aslında ayrı birer yazı konusu olan bu yanlış tanıtılan Atatürk doğrularına satır başlarıyla değinmek istiyorum.
Atatürk'ü en çok eleştirenler diyorlar ki; “Neden Ankara'yı başkent yaptın, İstanbul'un suyu mu çıktı” İstanbul tartışmasız güzel bir şehir, İmparatorluk döneminde başkent olacak en iyi yer olabilir ama Balkan ülkelerini kaybettikten sonra topraklarının büyük bölümü Anadolu'da olan Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olması hizmet akışı açısından hiç de uygun değil.İkinci husus, İstanbul zaten hızlı büyüyen bir şehir, bir de başkent olmasıyla bu şehrin büyümesini düşünebiliyor musunuz? Halbuki Ankara bozkırda bir kasabaydı. Başkent olması sayesinde yeni ve modern bir şehrimiz oldu. Hem Ankara Kurtuluş Savaşımızın merkezi idi. Ankara'nın başkent oluşu kayıp değil pek çok yönlerden önemli kazanımlar sağlamıştır.
Latin harflerinin kabulü ile kültürel mirasın yok olduğunu iddia eder Atatürk karşıtları . Bu da haksız bir eleştiri. Arap alfabesiyle yazılan birçok eser belki yeni kuşaklar için yabancı hale geldi ama zaten bu kitapları kaç kişi okuyordu ki? Okuma yazma oranının yüzde beşlerde, onlarda olan bir toplumda kültürel mirasa sahip çıkan mı vardı? Zaten geçen zaman içinde bu eserlerin pek çoğu yeni alfabe ile yeniden basıldı. Yeni alfabe ile bugün okur yazar oranı yüzde doksanlara ulaştırıldı.
Saltanat ve Halifeliği kaldırdı eleştirisini yapanların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına bakmak lazım diyorum. Ben Tarih öğretmeniyim, tarihimle elbette öğünüyorum. Ama şu anda üzerinde yaşadığım cennet vatanımın her köşesi işgal edilirken sessiz kalan, kadere boyun eğen ve milli mücadeleye destek vermeyip köstek olmaya kalkışan bir saltanatın varisleri tarafından yönetilen bir ülkenin vatandaşı olmayı içime sindiremezdim. Osmanlı devletinin vatandaşı olmayı düşünmek bile istemiyorum. Halifelik niye mi kaldırıldı? Yavuz'un Mısırı fethiyle başlayan Osmanlı Padişahlarının halifelik ünvanı belki Osmanlı sultanlarına bir itibar kazandırmıştır. Ama durun, sakalına inciler dizdirip, saray havuzundaki balıklara mücevherler saçtıran padişah I.İbrahim mi (Deli lakaplı ) İslam aleminin halifesi olmuş? Yoksa altı yaşındaki oğlu IV. Mehmet mi? Devletin en zor günlerinde Hristiyan ülkelerle işbirliği yaparak Osmanlı'yı arkadan hançerlerken halifelik niçin saygınlığını gösterememiş, niçin bir işe yaramamış? Böyle bir halifelik müessesesi bir işe yaramadığına göre niçin yaşatılmaya çalışılacaktır.Dört halife devri hariç halifelik hiçbir zaman Peygamberimizin vekili sıfatına haiz olmamış, sadece bir saltanat simgesi haline gelmiştir. Peygamberimize bir vekil gerekecekse bu kişi tüm İslam aleminin ileri gelenlerinden oluşacak bir heyet tarafından seçilecek dini bilgilerle donanmış bir kişi olmalıdır, tıpkı Hristiyan alemindeki papa ve patrikler gibi. Babadan oğula geçen bir saltanat aracı haline gelen halifeliğe kimse itibar etmez, nitekim etmemiştir.
Laikliği getiren Atatürk'ü din düşman ilan etmek, Atatürk'e atılan en büyük yalandır. “Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum “diyen bir kişi nasıl dinsiz olabilir?
Din ve mezhep esasına dayanan bir devletin toplumu kucaklaması birlik ve dirliği sağlaması asla mümkün değildir. Dünya üzerine yüz yıllardır din ve mezhep çatışmaları sürüp gelmektedir, bunun en acı örneklerini günümüzde İslam aleminde görmekteyiz. Atatürk'ün bize getirdiği laiklik tam anlamıyla uygulansa İslam ülkelerinde bu çatışmalar asla olmayacaktır. Hem İstanbul'u fetheden genç padişah Fatih”Bundan sonra tebamda yaşayan Hristiyanları Kilisede, Musavileri Havrada, Müslümanları camide görmek istiyorum.”sözleriyle gerçek bir laik olduğunu göstermemiş mi?
Konuşulacak ve yazılacak o kadar şey var ki, ne zaman yeter, ne de sütünlarımız?
Özetle söylemek gerekirse Atatürk milletimiz için ne yaptı ise güzelini yapmıştır. Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti mesut ve bahtiyar olsun diye bir takım ilkeler getirmiş, inkılaplar yapmıştır.
Ey büyük insan; eserlerinle gururlu ve mutluyuz. İnkılapların yılmaz savunucusuz. İzindeyiz, izinde yürümeye kararlıyız.
Nurlar içinde yat büyük insan, mekanın cennet olsun.
Anasayfa
Yazarlar
Şevket Bahçelioğlu
Yazı Detayı
Bu yazı 703+ kez okundu.
ATATÜRK'ÜN YANLIŞ TANITILAN DOĞRULARI
İnsanlar fanidir, doğarlar, büyürler ve ölürler. Doğan her canlının hayat çizgisi özetle bundan ibarettir. Ancak bazı insanlar vardır ki ölümünden sonra da yaşamaya devam ederler. Bu insanları ebedileştiren fikirleri ve eserleridir. Tarihin derinliklerinde bu tür insanların sayısı toplam insan sayısına bakıldığında hiç de fazla sayılmaz. Bu nadir insanlardan biri ve en başta gelenlerinden biri de hiç şüphesiz Atatürk'tür. 10 Kasım 1938 tarihinde bedenen aramızdan ayrılan bu fani insan fikirleriyle ve eserleriyle hala yaşıyor ve ebediyen yaşamaya devam edecek. Onu bu şekilde ölümsüzleştiren şüphesiz eserlerinin büyüklüğü ve fikirlerinin doğruluğudur. Bazı adamlar vardır ki sağlığında adeta ilahlaştırılır, ölümünden bir müddet sonra ise yerin dibine batırılır, unutulur gider. Atatürk hakkında da bir takım iddialar ve asılsız ithamlarla kötülenmek istenmiş, toplum gözünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır; ama nafile, O gün geçtikçe daha da büyümekte, daha çok itibar kazanmaya devam etmektedir.Bu niyetle Atatürk'ü eleştirenlerin düşüncelerinde ne kadar haksız oldukları apaçık ortadadır. Her biri aslında ayrı birer yazı konusu olan bu yanlış tanıtılan Atatürk doğrularına satır başlarıyla değinmek istiyorum.Atatürk'ü en çok eleştirenler diyorlar ki; “Neden Ankara'yı başkent yaptın, İstanbul'un suyu mu çıktı” İstanbul tartışmasız güzel bir şehir, İmparatorluk döneminde başkent olacak en iyi yer olabilir ama Balkan ülkelerini kaybettikten sonra topraklarının büyük bölümü Anadolu'da olan Türkiye Cumhuriyetinin başkenti olması hizmet akışı açısından hiç de uygun değil.İkinci husus, İstanbul zaten hızlı büyüyen bir şehir, bir de başkent olmasıyla bu şehrin büyümesini düşünebiliyor musunuz? Halbuki Ankara bozkırda bir kasabaydı. Başkent olması sayesinde yeni ve modern bir şehrimiz oldu. Hem Ankara Kurtuluş Savaşımızın merkezi idi. Ankara'nın başkent oluşu kayıp değil pek çok yönlerden önemli kazanımlar sağlamıştır. Latin harflerinin kabulü ile kültürel mirasın yok olduğunu iddia eder Atatürk karşıtları . Bu da haksız bir eleştiri. Arap alfabesiyle yazılan birçok eser belki yeni kuşaklar için yabancı hale geldi ama zaten bu kitapları kaç kişi okuyordu ki? Okuma yazma oranının yüzde beşlerde, onlarda olan bir toplumda kültürel mirasa sahip çıkan mı vardı? Zaten geçen zaman içinde bu eserlerin pek çoğu yeni alfabe ile yeniden basıldı. Yeni alfabe ile bugün okur yazar oranı yüzde doksanlara ulaştırıldı.Saltanat ve Halifeliği kaldırdı eleştirisini yapanların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına bakmak lazım diyorum. Ben Tarih öğretmeniyim, tarihimle elbette öğünüyorum. Ama şu anda üzerinde yaşadığım cennet vatanımın her köşesi işgal edilirken sessiz kalan, kadere boyun eğen ve milli mücadeleye destek vermeyip köstek olmaya kalkışan bir saltanatın varisleri tarafından yönetilen bir ülkenin vatandaşı olmayı içime sindiremezdim. Osmanlı devletinin vatandaşı olmayı düşünmek bile istemiyorum. Halifelik niye mi kaldırıldı? Yavuz'un Mısırı fethiyle başlayan Osmanlı Padişahlarının halifelik ünvanı belki Osmanlı sultanlarına bir itibar kazandırmıştır. Ama durun, sakalına inciler dizdirip, saray havuzundaki balıklara mücevherler saçtıran padişah I.İbrahim mi (Deli lakaplı ) İslam aleminin halifesi olmuş? Yoksa altı yaşındaki oğlu IV. Mehmet mi? Devletin en zor günlerinde Hristiyan ülkelerle işbirliği yaparak Osmanlı'yı arkadan hançerlerken halifelik niçin saygınlığını gösterememiş, niçin bir işe yaramamış? Böyle bir halifelik müessesesi bir işe yaramadığına göre niçin yaşatılmaya çalışılacaktır.Dört halife devri hariç halifelik hiçbir zaman Peygamberimizin vekili sıfatına haiz olmamış, sadece bir saltanat simgesi haline gelmiştir. Peygamberimize bir vekil gerekecekse bu kişi tüm İslam aleminin ileri gelenlerinden oluşacak bir heyet tarafından seçilecek dini bilgilerle donanmış bir kişi olmalıdır, tıpkı Hristiyan alemindeki papa ve patrikler gibi. Babadan oğula geçen bir saltanat aracı haline gelen halifeliğe kimse itibar etmez, nitekim etmemiştir. Laikliği getiren Atatürk'ü din düşman ilan etmek, Atatürk'e atılan en büyük yalandır. “Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum “diyen bir kişi nasıl dinsiz olabilir?Din ve mezhep esasına dayanan bir devletin toplumu kucaklaması birlik ve dirliği sağlaması asla mümkün değildir. Dünya üzerine yüz yıllardır din ve mezhep çatışmaları sürüp gelmektedir, bunun en acı örneklerini günümüzde İslam aleminde görmekteyiz. Atatürk'ün bize getirdiği laiklik tam anlamıyla uygulansa İslam ülkelerinde bu çatışmalar asla olmayacaktır. Hem İstanbul'u fetheden genç padişah Fatih”Bundan sonra tebamda yaşayan Hristiyanları Kilisede, Musavileri Havrada, Müslümanları camide görmek istiyorum.”sözleriyle gerçek bir laik olduğunu göstermemiş mi?Konuşulacak ve yazılacak o kadar şey var ki, ne zaman yeter, ne de sütünlarımız? Özetle söylemek gerekirse Atatürk milletimiz için ne yaptı ise güzelini yapmıştır. Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti mesut ve bahtiyar olsun diye bir takım ilkeler getirmiş, inkılaplar yapmıştır.Ey büyük insan; eserlerinle gururlu ve mutluyuz. İnkılapların yılmaz savunucusuz. İzindeyiz, izinde yürümeye kararlıyız. Nurlar içinde yat büyük insan, mekanın cennet olsun.
Ekleme
Tarihi: 10 Kasım 2014 - Pazartesi
ATATÜRK'ÜN YANLIŞ TANITILAN DOĞRULARI
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.