“Atatürk deyince aklıma,
Çalışmak gelir.
Zorlu savaşlara,çetin işlere,
Alışmak gelir,
Öfkelerin, kavgaların üstünde,
Barışmak gelir,
Uygarca, insanca yaşamak için,
Kendi kendimizle yarışmak gelir.”
Atatürk deyince tıpkı değerli eğitimci Özbek İncebayrak’tar gibi
bunlar geliyor aklıma. Atatürk’ü anlamak, O’nu sevmek için bunlardan
başka inanın hiçbir şey gerekmez, Atatürk sevgisi bundan daha güzel
anlatılamaz.
“ Türk öğün, çalış, güven” diyen Atatürk bizden çalışmamızı istiyor.
Zorlu savaşlara hazır olmamızı, öfke ve kavgalardan uzak durmamızı
öğütlüyor.
Atatürk sadece Kurtuluş Savaşımızın en büyük kahramanı olarak
değil bu yüce milleti çağdaş uygarlığa götürecek ilke ve inkılaplarıyla
da Türk Milletinin gönlünde taht kurmuş bir liderdir. Bu sevgi seli
dünya durdukça, Türk Milleti var oldukça var olmaya devam edecektir.
Ülkeyi yangın yerinden çıkarıp, pırıl pırıl bir devlet kuran büyük
önder bir sihirbaz değil, bir proje adamı ve aklı, ilmi düşünceyi ön
planda tutan bir dahidir.Onun başardığı sonuç sarsılmaz bir inancın
zaferidir.
Atatürk'ü anlamak onun ilke ve inkılaplarını çok iyi bilmek ve
uygulamak demektir.O’da bu gerçeği bildiği için “Beni görmek
demek sadece yüzümü görmek değildir, benim düşüncelerimi
ve duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”
diyor.
Kendisini Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine adayan
hayatını milletinin varlığına adayan Atatürk hiçbir zaman kişisel
çıkarlarını düşünmemiş, milletin çıkarları doğrultusunda hareket
etmeyi ilke edinmiştir.
Atatürk'ü her 10 Kasım'da anmak elbetteki önemlidir, ancak
O’nu anmak kadar anlamak da önemlidir. Bunun için de Atamızı ve
düşünceleriniiyi anlamak ve anlatmak hepimizin görevi olmalıdır.
Bizden sonraki nesillerimiz onu daha iyi anlasın. Şehitlerimizin
kanlarıyla sulanmış bu aziz vatanın nasıl ayakta kaldığını
öğrensin ki, bayrağına ve vatan toprağına daha çok sahip
çıksın. Her türlü iç ve dış düşmanlara karşı uyanık ve hazırlıklı
olabilsin.
10 Kasım'ı ağlama, sızlanma günü olarak değerlendirmek
büyük bir yanılgıdır. O bizden böyle bir anmayı asla istememiştir.
Benim naciz vucudum elbet bir gün toprak olacaktır “ diyen bir
liderin arkasında bizlere düşen O’nun eserlerin izinde,
ülkeyi daha da ileriye götürebilmek adına neler yapılabileceğinin
ortaya konulması gereken bir gün olarak görmeliyiz.
Ölümünden 80 yıl sonra aynı heyecan ve sevgiyle, hayır dualarla,
minnet ve şükran duygularıyla anılan bir lider elbette fikren
ölümsüzlüğe ulaşmış demektir. O’nu unutturmaya çalışan fikirler
başarısız olmaya mahkumdur. O tıpkı Cumhuriyetimiz gibi
Cumhuriyetin aydınlık savunucularının kalbinde ebediyyen
yaşayacaktır.Aramızdan ayrılışının 80 . yılında rahat uyu atam
eserlerinin bekçisiyiz.
Ne mutlu O’na ve ne mutlu böyle bir lidere sahip olan yüce
Türk Milletine.
Not : Feyz almaktan gurur duyduğum Gökçeada Atatürk
İlköğretmen okulundan mezun olduktan bir iki yıl sonra bu okulun
müdürlüğüne atanan Özbek öğretmenin öğrencisi olamadığım için
üzgünüm.