Başlıktaki ifade daha çok “geliyor” şeklinde sonuçlandırılır ama ben “gidiyor” şeklinde bitiriyorum. Cumhurbaşkanı da bu gerçeği görmüş olmalı ki ettiği yemini unutup , meydanlara inerek canhıraş bir tavırla muhalefetin her kanadına söz yetiştirmeye çalışıyor. Hem tarafsız olduğunu söyleyeceksin, hem de AKP hariç her partiye her türlü eleştiriyi seçim meydanlarında dillendireceksin. Kimse kusura bakmasın, ben bunu aklımla alay edildiğini düşünerek kabul edemiyorum.
Meydanları boş mu bırakacağız ?diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Ahmet davutoğlu var ya. Yoksa başımıza getirdiğiniz Sayın Davutoğlu’nu adam yerine koymuyor musunuz? Bu sözünüzle kendinizi çok zor duruma soktuğunuzun farkında değil misiniz? Demek ki seçime yaklaştığımız bu günlerde yapılan mitinglerde ne açıldığı, neyin temeli atıldığı zikredilmeden 50 -100 hatta bazı mitinglerde 200 - 300 tesisin açıldığı iddia edilerek veya üç beş yıl önce hizmete girmiş bazı tesisleri de üçüncü beşinci kez açarak meydanı muhalefete bırakmayarak AKP’ye destek veriyorsunuz. Nerede kaldı tarafsızlığınız? Ben “Cumhurbaşkanım” diyeceğim kişinin Anayasaya göre yaptığı yemine sadakat gösterip göstermediğine bakarım. AKP’nin Cumhurbaşkanı gibi davrandığınız sürece sizi Cumhurbaşkanım olarak göremeyeceğimi ilanen duyuruyorum.
Sistemimiz Cumhurbaşkanını denge unsuru olarak görür ve ülke nüfusunun tamamını temsil etmekle görevlendirilmiştir. Siz tutum ve davranışlarınızla bu güne kadar iş başına gelen en taraflı Cumhurbaşkanı görünümündesiniz. Bu nedenle 77 milyon insanımızı birleştirici ,kaynaştırıcı , kucaklayıcı olamıyorsunuz. Ülkede gerilimin, zıtlaşmanın, kamplaşmanın müsebbibi gibi görünüyorsunuz ve Allah muhafaza yaşanabilecek büyük bir çatışmanın sebebi bile olabilirsiniz. Yarın Türk seçmeni destek verdiğiniz partiyi görevden uzaklaştırıp başka bir partiyi iktidara getirse siz oturduğunuz o yüce makamda nasıl oturabileceksiniz?
Hem AKP’yi destekleyip, o parti adına oy istemeniz ters tepiyor farkında mısınız? Ben AKP ‘ye oy verecek olsam sayenizde başka partiye verirdim. Nitekim yıllar önce böyle bir nedenle bir başka partiye oy vermiştim, ibret – i alem için geçmişe ait bir anekdotu nakletmek istiyorum: Yıl 1983, 12 Eylül ihtilalinin ardından 1982 Anayasası kabul edilmiş, 1983 yılında da milletvekili genel seçimine gidilecekti. İhtilalin güçlü lideri Evren Paşa Anayasa referandumu ile Cumhurbaşkanı seçilmiş ve önce iki parti kuruluşuna izin verilmişti, daha sonra seçim kazanma ihtimali verilmeyen Özal’ın partisi ANAP ‘ın da lütfen seçimlere katılmasına iznin verilmişti. Böylece Emekli Orgeneral Turgut Sunalp’in başında bulunduğu Milliyetçi Demokrasi Parti, Necdet Calp’in Halk Partisi, Turgut Özal’ın Anap’ı seçimlere girecekti. TV ekranlarında liderler tartışmalara katılmış, parti olarak kimin neler yapabileceğini vatandaş açık ve net bir şekilde izleme fırsatı bulmuştu. Özal bu tartışmaların galibi gibi görünüyordu. Ama buna rağmen devlet destekli Sunalp’in MDP’si favori sayılabilirdi. Tıpkı bugünkü gibi Anayasa üzerine yemin etmiş Cumhurbaşkanı seçimlere üç gün kala TV ekranından adını anmamakla birlikte MDP’ye oy isteyince TV başında haberleri izleyen bu satırların yazarı gayri ihtiyari fırlayarak TV’nin üzerine yürüdü. Neredeyse siyah beyaz TV mize yazık olacaktı. Özetle zavallı TV’yi kırmamak için kendimi zor tuttum. Halbuki kendi partisini oy pusulasında göremeyen bir kişi olarak ehven-i şer deyip MDP’ye oy vermeyi düşünüyordum. Gittim Özal’ın Anap’ına oyumu verdim.
Vatandaşın görüşlerine saygı duymayanlara, Anayasal görev ve yetkilerini kötüye yoranlara, bu tepkim galiba en anlamlı cevap olmalıydı. Sonuç; Özal bekli de bu tepki oylarıyla seçimi kazandı.
Gördüğüm kadarıyla tarih tekerrür etmek üzere.