bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Sadık Medin
Köşe Yazarı
Sadık Medin
 

TİRE’DE SERAMİK, CAM VE HEYKEL SANATÇISI İBRAHİM DİNÇOL İLE YAPILAN SAMİMİ BİR RÖPORTAJ

Gazetemizin köşe yazarlarından Sadık Medin Seramik, cam ve heykel sanatçısı İbrahim Dinçol ile samimi bir röportaj gerçekleştirdi.   Tire Hangar çok amaçlı salonda samimi bir ortamda gerçekleşen röportajda şunlar konuşuldu,   -Sadık Medin: İbrahim hocam, sizinle yaklaşık on üç yıl önce bu mekanda tanışmıştık. Cam sanatıyla ilgili çalışmalarınızı görünce  beğendiğimi söylemiştim. Daha sonraki yıllarda ikinci karşılaşmamızda yaptığınız bir kaç heykel hakkında sohbetimiz olmuştu. Bu defa üç dört gün öncesinde Ful park çevresindeki bir kıraathanede yakın zamanda yaptığınız heykeller ve büstler üzerine daha teferruatlı bir sohbetimiz oldu.   Rahmetli araştırmacı yazar A. Munis Armağan hocamız için yaptığınız büst epey emek verilmiş eskilerin deyimiyle takdire şayan bir eserdi. Notlarınızda yirmi üç saatte bu eserinizi tamamladığınızı yazmışsınız.   İstanbul'dan geldiğim günlerde Tire Kent Müzesi'nin önündeki alanda  sergilenen Orhun  Kitabeleri'ni inceleme fırsatım oldu.   Tire Belediyesi tarafından çıkarılan 06.04.2022 tarih ve 233 sayılı bültendeki habere internetten ulaştım; Haber şöyleydi:    “ORHUN KİTABELERİ TÖRENLE AÇILDI Tire Belediyesi, orijinalleri Moğolistan'da bulunan Orhun Anıtları'nın birebir örneği olan kitabeleri, Tire Belediyesi Kent Müzesi önünde bulunan alana törenle dikti.Türklerin bilinen ilk alfabesi olan yedi yüzlü yıllarda Göktürk alfabesi ile taşların üzerine yazılan ve günümüz için tarih edebiyat ve coğrafya alanına ışık tutan kitabe örneklerinin....” açılışında ilçe  Kaymakamımız Fatih Çobanoğlu, Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran ile çeşitli kurumların müdürleri ve STK'lar ile çok sayıda vatandaşımız katıldı.   BELEDİYE KENDİ İMKANLARI İLE YAPTI “Orhun kitabelerinin Türkiye'deki bir diğer örneğini de Tire Belediyesi tamamen kendi bünyesinde yaptı. Kitabeler Tire Belediyesi Cam-Seramik eğitmeni İbrahim Dinçol  tarafından 5 ay gibi bir sürede hazırlandı. Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan eğitmenlerimiz İbrahim Dinçol ve Ahmet Dağlılar, Orhun  Kitabeleri'nin modellemesini metal konsüliksiyon üzerine 4 ton çamuru kullanarak yaptılar. Ardından silikon  ve polyester kalıba alınan yapıt içine mermerit dökülerek eserler tamamlandı”   BAŞKAN DURAN: İLÇEMİZE HAYIRLI UĞURLU OLSUN “Şehrimizin en güzel meydanı olan Cumhuriyet meydanında...önemli bir açılışı gerçekleştirmek üzere hep birlikteyiz.Tarih kitaplarını ilk açtığımızda”Tarih Türk'le başlar der Dünyada tarih oluşturan millet Türk Milleti'dir. Bu büyük milletin mensubu olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu vesileyle tarih sayfalarında Türk adını ilk defa geçiren, günümüzden yaklaşık 1300 yıl önce hayat bulmuş olan ve hepimize değerli öğütler bırakan Göktürk Devleti'nin kıymetli hükümdarı Bilge Kağan ve onun yöneticilerinin 1300 yıl önce Orta Asya'da ana yurdumuzda bizlere öğüt vermek için dikmiş oldukları bu abideyi bire bir aynı ölçülerinde şehrimize kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü bu uyarıları, bu kanunları her zaman hatırlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu güzel eseri şehrimize kazandırılmasında emek harcayan herkese çok teşekkür ediyorum. Bu kitabede yazdığı  gibi : “ Yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıda yağız yer yarılmadıkça bizim töremizi kimse bozamaz.” .Biz bu kaideleri buralara diktik. Allah daim etsin dedi.”...   Bugün de sizin bu sanat hayatınız, güzel sanatlara ilginiz ne zaman nasıl başladı. Resim, grafik, seramik ve heykel merakınız hangi zaman dilimlerinde sizi nasıl cezbetti.?. Rahmetli Seha Gidel hocamızdan sonra gayet donanımlı bir sanatçıyla karşı karşıyayım. Kendinizi nasıl ifade edersiniz?.   İbrahim Dinçol: Tireliyim, 1988 doğumluyum. Ortaokul sıralarında iyi resim çiziyordum. Sonraları resim öğretmenim beni özel çalıştırmak istedi. Biraz O'nunla çalıştım. Aydın Güzel Sanatlar Lisesi'ne gitmek istiyordum. Okuldaki resim ders saatleri iyi yetişmek için yeterli değildi. Kamile Gergin hocamızın özel bir resim atölyesi vardı, oraya gittim. Hızlı bir kurs aldım. Güzel Sanatlar Lisesi'nin sınavına girdim 2002 yılında. Orada resim eğitimi aldım dört yıl. Bu resim eğitiminden sonra  da bir okul gezisi vardı. Ankara, Eskişehir ve Bursa illerini kapsayan bu eğitim amaçlı geziye katıldım. Eskişehir gezimizde cam bölümünü gördüm. Bir anda, sadece resimle yetinmemem gerektiğini düşündüm. Üçboyutlu çalışmalar daha çok ilgimi çekti. Burada ayrıca, resim, grafik ve seramik  bölümleri de vardı. Bir anda resimden soğudum demeyeyim de biraz uzaklaştım sanki. Akabinde bölümleri gezerken seramik ve cam bölümü ilgimi çekti. Üç boyutlu seramik ve cam  sanatıyla mutlaka ilgilenmeliydim. Zaten resim bölümünde okurken grafik ve seramik sanatıyla ilgili temel bilgiler veriliyordu. Önce Eskişehir'de cam bölümünü bitirip daha sonra İzmir'de Dokuz Eylül'de yüksek lisansı okurum diye plan kurdum. Bu niyetimi ailemle paylaştım. Giriş sınavında cam bölümünde birinci oldum. Okulumu iyi bir puanla üçüncülükle tamamladım. Uluslar arası bir ödül de  aldım. Plânım dahilinde Dokuz Eylül'ü kazanıp  cam ve seramik bölümündeki eğitimimi  yüksek lisans  tezimi vererek  tamamladım. O yıllarda piyasada da çalışıyordum. O arada Kültür Bakanlığı “Sanatçı Belgesi” ni de aldım. Piyasada kendi işimde epey çalıştım. Tire Belediyesi ile 2012 yılında anlaşmam nasip oldu. Piyasadayken farklı alanlarda çalışma imkanım vardı. Şöyle bir durum oluyor; Diğer arkadaşlar sadece resim veya seramik dallarında çalışma yapıyorlardı. Bana gelen, resim, grafik, seramik, cam  ve heykel tekliflerine kayıtsız kalmıyor canla başla çalışıyordum. Farklı dallarda eğitim görmenin avantajını çalışarak değerlendiriyordum. Zaten  hayat şartları çalışmamı zorunlu kılıyordu. Sonuçta on iki yıllık bir okul geçmişim vardı. Çalışma alanlarımın çok olması donanımlı olmamı gerektiriyordu.   Sadık Medin: Yaklaşık 65 yıl önce Atatürk ilkokulunda okurken Nihat Taşkın öğretmenimiz bizi müze ziyaretine götürmüştü. O yıllarda Yeşil İmaret ( Yahşi Bey Camii ) müzeydi. Müzeyi sınıfça gezdik. Nişlerin içindeki efe büstleri ve heykelcikler dikkatimi çekmişti. Yıllar sonra o büstleri ve heykelcikleri yapanın İsmal Hakkı Öcal olduğunu değerli grafiker arkadaşım Necdet Özgün hocamdan öğrendim. Yıl 1960. Okulumuz öğrencileri arasında yapılan  resim yarışması  sonucunda  birinci gelmiştim. Ankara'da resim eğitimi görecektim. Evraklar hazırlandı. Teneffüslerde arkadaşlarımın kara kalem resimlerini çiziyordum. Okulumu bitirmek üzereyken 27 Mayıs ihtilali oldu. Ankara'da okuma hayalim gerçekleşmeyince Tire ortaokulunda eğitim ve öğrenimime devam ettim. Seha Gidel hocamız güzel yazı  ve resim derslerimize geliyordu. Türkçe dersimize gelen Faik Berker hocamıza hemen hemen her ders çıkışında sorular soruyordum. İzmir Namık Kemal Lisesi'nde okurken edebiyat hocamız Fuat edip Baksı olunca aynı zamanda şiire de yönelmiş oldum.   Sizin yaptığınız cam sanatı örneklerini büst ve heykelleri görünce bir Tireli olarak  kıvanç duydum. Sizi başarılarınızdan dolayı kutluyorum. Siz şimdi anladığım kadarıyla; cam, seramik ve heykel sanatıyla uğraşıyorsunuz. Başarılarınız daim olsun diyorum. Yeteneğiniz, çalıştıkça gelişiyor ve ürünlerinizi etkiliyor sanırım.   İbrahim Dinçol: Evet. Şöyle söyleyeyim, bu ruhla ilgili bir şey açıkçası. Sanatçı bir ruhum olduğunu düşünüyorum. Biraz asilik de var bende. Nedense, bazen ülkemden uzaklaşmak istiyordum. Elbette sanatımı geliştirmek için olabilir bu duygum. Aslında hedefimde gözlem  ve takip var. Cam, seramik veya heykel yaparken iyi bir gözlem ve  takip şart. Bir makine yapmam gerekirse, onu dahi yapabilirim. Yeter ki isteyeyim. Böyle azimli bir yapım var.   Sadık Medin: Yaklaşık elli yıl öncesinde, Peyami Safa'nın çıkardığı “TÜRK DÜŞÜNCESİ” dergisinde bir yazı okumuştum. Fransa'daki hastanelerin birinde ruhsal tedavi gören bir kadın  devamlı resim yapmakla iyileşir ve yapılan tetkikler sonucunda taburcu edilir. Tablolarının satışından hatırı sayılır bir gelir elde etmiştir. Sevinçle hastane binasını terk eder. Hastane bahçe sinin çıkış kapısından çıkarken  Baş Hekim koşarak yanına yaklaşır, “Hanımefendi beş tablonuzu unutmuşsunuz acele etmeyin, az bekleyin eserlerinizi görevliler getirsin” der. Ara verdiği sanatına hastane ortamında devam ettirerek iyileşen kadın şöyle der: “ Sayın hocam ilginiz için çok teşekkür ederim. Onlara artık ihtiyacım kalmadı. Ben iyileştim. O tablolar hastanenize hediyem olsun. Ben yenilerini yine yaparım. ” Bu kısa hikayeyi psikoloji hocamız ( Mücevher Yılmazel) e anlatıp; “ Bir sanatçı sanatını yapmaktan alıkonulduğunda bunalım geçirir mi ?” dediğimde,  (1968) şöyle demişti: “Bu konunun araştırılması gerekir bence.”   Sanatçıyı sanatından uzaklaştıran başlıca nedenler; iyi anlaşılmaması, yapıcı değil de yıkıcı eleştirilerle karşılaşması, değerinin bilinmemesi ve de hak ettiği ücreti alamamasıdır diyebiliriz . Atalaramızın  “Marifet iltifata tabidir” sözünü yeri gelmişken söyleyeyim.   İbrahim Dinçol: Yani açıkçasını söyleyeyim; Şunu farkettim, kullandığım teknik çalışmalar içinde yapmaktan en çok zorlandığım heykel, heykel çalışmalarımda heykelle adeta bütünleştiğim için zorlandığımın farkına varıyorum.   Sadık Medin: Malzemeler ağır olduğu için mi zorlanıyorsunuz.        İbrahim Dinçol: Hayır.Rabbimizin bize verdiği güç ve gerektiğinde bir arkadaşımın yardımıyla çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu öyle bir şey ki,yaptığımız üç boyutlu bir iş. Beynimin içinde sürekli dönüyor. Uykumda bile beni yoruyor. Zaman geliyor beynimin tamamını işgal ediyor adeta. Boyutu, dengeyi tuttrabilmek için baya bir devreyi yakma noktasına geliyor sanatçı. Cam ve seramik çalışırken beyin  daha huzurlu oluyor.     Sadık Medin: Boyut büyüdükçe resim yaparken de ressamlar zorlanıyordur kanımca. İlkokul çocuklarının öncelikle pul veya kartpostal büyüklüğünde resimler çizmeyi tercih ettiklerini gözlemledim.   İbrahim Dinçol: Boyutlu resimler de çalıştım. Resim, cam, seramik çalışmalarımda zorlanmadım. Heykel çok farklı . Özellikle büyük heykel yapmak o istenilen hacmi tutturabilmek çok farklı. Üç dört ton çamurla boğuşmak , o ağır kütleyi bir yerden bir yere taşımak, dengeyi sağlamak, tüm gücünüzle  kaldırmak , yerde uzanıp o ağırlığın altında  ayrıntıları oluştururken ellerinizin yaralanması,ezikler çizikler çamurun demirlere tutturulması bambaşka bir şey. Ve iş bitiminde rahatlamanın verdiği, memnuniyetin verdiği başarma hazzı. Eseri tamamladığımda bir koltuğa ya da sandalyeye oturduğumda beynimin yorgunluğu bir anda sona eriyor.   Sadık Medin: Karşınızda bir kaç iş var. Kolay olanı mı yapmayı tercih edersiniz öncelikle, yoksa zor olanı mı?   İbrahim Dinçol : O an şairlere gelen ilham gibi gönlüme hangi iş aktıysa onunla başlarım işe.   Sadık Medin : Şair arkadaşlarımdan öğretmen Fazlı Çoban Hocamızın bir sözünü anmadan geçemeyeceğim. “ Sanatçı özgür ve özgün” olmalıdır”   İbrahim Dinçol: Bir anımı anlatayım; Bir gün, gerçekten doğru dürüst param yoktu. Çok ihtiyacım vardı ve de beynim çok yorgundu. Hiç ummadığım bir anda biri çıktı geldi. Benden basit, kolay bir işi yapmamı  istedi. İyi de bir para teklif etti. O anda paradan puldan ziyade ruhumun dinginliği önemliydi benim için. Üç gün sonra bitirebileceğimi söyledim. Ve üç günlük bir gecikmeyle emeğimin karşılığını huzurla alabildim.   Sadık Medin : İbrahim hocam, sohbetimize başka eklemek istediğiniz bir şeyler  var mı? Tireli hemşehrilerimizin , yediden yetmişe ; cam, seramik ve heykel sanatlarına ilgileri nasıl ?   İbrahim Dinçol : Şöyle söyleyeyim; On iki yıldır bu atölyemiz var. Bu süre zarfında çok öğrencimiz oldu. Ama halâ bu hangardaki atölyemizin yerini bilmeyen insanlarımız var. Belediyemiz tarafından zaman zaman Tren Garı'nın altındaki hangarda bir sanat atölyesinin olduğuna dair sesli  ve yazılı duyurular yapıldı. Bilbordlara afişler asıldı. Bu ortamda kendini ifade etmek isteyen güzel sanatlara hevesi ve yeteneği olan insanlarımız bir şekilde bize ulaşıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar buradaki eğitimlerinden sonra kendi mesleklerini bırakıp yeni bir sanat edinen insanlarımız da var. Örnek olarak, biri mekatronik mühendisi idi, eğitim sonunda camla ilgili bir atölye açtı ve halen bu işi yapıyor. Bir matematik öğretmeni de camla ilgili atölyesini açtı. O işi yapıyor. Seramiği seçen bir kızımız vardı bir seramik atölyesi açtı bu işi yapıyor.Yani demek istediğim, insanlarımız buradan meslek edindiler. Biz de onların hakkımızdaki iyi sözlerini duydukça onur duyuyoruz. Kıvanç duyuyoruz. Belediyemizin sağladığı imkanlar sayesinde eserlerimize imza atmaya çalışıyoruz. Bu atölyede benim belirli bir görevim var. Aynı zamanda memur olmam hasebiyle  belli sınırlamalar dahilinde elimden geldiği kadarıyla eser üretmeye çalışıyorum.   Sadık Medin: Hem memur hem de sanatçı olmak kolay değil. Benzetmek gibi olmasın,evlilik gibi bir şey.   İbrahim Dinçol: Evet öyle diyebilirim. Az önce söylediklerim sitem ya da serzeniş olarak algılanabilir. Kurum içinde bir görevim olduğu için ürettiğim eserlerin değeri karşılığında yeterince bir maaş aldığımı söyleyemem. Yani ekstra bir ücret almıyorum. Yaşadığım şehre kalıcı eserler bırakmaya  sanat aşkıyla, canla başla devam ediyorum.   Sadık Medin: Anladığım kadarıyla kursiyerlere hem eğitmen olarak ders veriyor, hem de bir yandan eserler üretiyorsunuz.   İbrahim Dinçol: Evet asıl işim ders vermek, dersleri aksatmadan çalışmaya çalıştım. Şunu da eklemek istiyorum, bazen insanlar yaptığım eserlerden ekstra kazanç sağladığımı düşünüyor, aksine mesai ücreti dahi almadım. Çalışma bitiminde hep evime çok geç gittim.  Eserlerimin piyasa değerleri aslında çok yüksek meblağlarda. İşimde kendi arabamı kullanıyorum. Acil birdurumda kendi malzememi de kullanıyorum. Heykel çalışmalarımda işim bittikten sonra kalıpçı geliyor. Kalıpçının yemeğini de karşılıyorum. Kalıpçıyı yerine kendi arabamla götürüyorum. Maddi manevi bu türden koşuşturmalar beni yoruyor ama her şeye rağmen  Tireli bir sanatçı olarak elimden geldiğince şehrimize naçizane bir şeyler bırakmaya çalışıyorum.. Kendi adıma mutluyum.   Sadık Medin: Atölyenizin duvarındaki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ait söze gözüm takıldı; “ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” İsterseniz bu veciz sözden sonra röportajımızı sonlandıralım. Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.   İbrahim Dinçol: Rica ederim. Ben de teşekür ederim. Mehmet Sadık Medin-  25 Ocak 2024 - Tire
Ekleme Tarihi: 31 Ocak 2024 - Çarşamba

TİRE’DE SERAMİK, CAM VE HEYKEL SANATÇISI İBRAHİM DİNÇOL İLE YAPILAN SAMİMİ BİR RÖPORTAJ

Gazetemizin köşe yazarlarından Sadık Medin Seramik, cam ve heykel sanatçısı İbrahim Dinçol ile samimi bir röportaj gerçekleştirdi.

 

Tire Hangar çok amaçlı salonda samimi bir ortamda gerçekleşen röportajda şunlar konuşuldu,

 

-Sadık Medin: İbrahim hocam, sizinle yaklaşık on üç yıl önce bu mekanda tanışmıştık. Cam sanatıyla ilgili çalışmalarınızı görünce  beğendiğimi söylemiştim. Daha sonraki yıllarda ikinci karşılaşmamızda yaptığınız bir kaç heykel hakkında sohbetimiz olmuştu. Bu defa üç dört gün öncesinde Ful park çevresindeki bir kıraathanede yakın zamanda yaptığınız heykeller ve büstler üzerine daha teferruatlı bir sohbetimiz oldu.

 

Rahmetli araştırmacı yazar A. Munis Armağan hocamız için yaptığınız büst epey emek verilmiş eskilerin deyimiyle takdire şayan bir eserdi. Notlarınızda yirmi üç saatte bu eserinizi tamamladığınızı yazmışsınız.

 

İstanbul'dan geldiğim günlerde Tire Kent Müzesi'nin önündeki alanda  sergilenen Orhun  Kitabeleri'ni inceleme fırsatım oldu.

 

Tire Belediyesi tarafından çıkarılan 06.04.2022 tarih ve 233 sayılı bültendeki habere internetten ulaştım; Haber şöyleydi:

 

 “ORHUN KİTABELERİ TÖRENLE AÇILDI

Tire Belediyesi, orijinalleri Moğolistan'da bulunan Orhun Anıtları'nın birebir örneği olan kitabeleri, Tire Belediyesi Kent Müzesi önünde bulunan alana törenle dikti.Türklerin bilinen ilk alfabesi olan yedi yüzlü yıllarda Göktürk alfabesi ile taşların üzerine yazılan ve günümüz için tarih edebiyat ve coğrafya alanına ışık tutan kitabe örneklerinin....” açılışında ilçe  Kaymakamımız Fatih Çobanoğlu, Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran ile çeşitli kurumların müdürleri ve STK'lar ile çok sayıda vatandaşımız katıldı.

 

BELEDİYE KENDİ İMKANLARI İLE YAPTI

“Orhun kitabelerinin Türkiye'deki bir diğer örneğini de Tire Belediyesi tamamen kendi bünyesinde yaptı. Kitabeler Tire Belediyesi Cam-Seramik eğitmeni İbrahim Dinçol  tarafından 5 ay gibi bir sürede hazırlandı. Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan eğitmenlerimiz İbrahim Dinçol ve Ahmet Dağlılar, Orhun  Kitabeleri'nin modellemesini metal konsüliksiyon üzerine 4 ton çamuru kullanarak yaptılar. Ardından silikon  ve polyester kalıba alınan yapıt içine mermerit dökülerek eserler tamamlandı”

 

BAŞKAN DURAN: İLÇEMİZE HAYIRLI UĞURLU OLSUN

“Şehrimizin en güzel meydanı olan Cumhuriyet meydanında...önemli bir açılışı gerçekleştirmek üzere hep birlikteyiz.Tarih kitaplarını ilk açtığımızda”Tarih Türk'le başlar der Dünyada tarih oluşturan millet Türk Milleti'dir. Bu büyük milletin mensubu olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu vesileyle tarih sayfalarında Türk adını ilk defa geçiren, günümüzden yaklaşık 1300 yıl önce hayat bulmuş olan ve hepimize değerli öğütler bırakan Göktürk Devleti'nin kıymetli hükümdarı Bilge Kağan ve onun yöneticilerinin 1300 yıl önce Orta Asya'da ana yurdumuzda bizlere öğüt vermek için dikmiş oldukları bu abideyi bire bir aynı ölçülerinde şehrimize kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü bu uyarıları, bu kanunları her zaman hatırlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu güzel eseri şehrimize kazandırılmasında emek harcayan herkese çok teşekkür ediyorum. Bu kitabede yazdığı  gibi : “ Yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıda yağız yer yarılmadıkça bizim töremizi kimse bozamaz.” .Biz bu kaideleri buralara diktik. Allah daim etsin dedi.”...

 

Bugün de sizin bu sanat hayatınız, güzel sanatlara ilginiz ne zaman nasıl başladı. Resim, grafik, seramik ve heykel merakınız hangi zaman dilimlerinde sizi nasıl cezbetti.?.

Rahmetli Seha Gidel hocamızdan sonra gayet donanımlı bir sanatçıyla karşı karşıyayım. Kendinizi nasıl ifade edersiniz?.

 

İbrahim Dinçol: Tireliyim, 1988 doğumluyum. Ortaokul sıralarında iyi resim çiziyordum. Sonraları resim öğretmenim beni özel çalıştırmak istedi. Biraz O'nunla çalıştım. Aydın Güzel Sanatlar Lisesi'ne gitmek istiyordum. Okuldaki resim ders saatleri iyi yetişmek için yeterli değildi. Kamile Gergin hocamızın özel bir resim atölyesi vardı, oraya gittim. Hızlı bir kurs aldım. Güzel Sanatlar Lisesi'nin sınavına girdim 2002 yılında. Orada resim eğitimi aldım dört yıl. Bu resim eğitiminden sonra  da bir okul gezisi vardı. Ankara, Eskişehir ve Bursa illerini kapsayan bu eğitim amaçlı geziye katıldım. Eskişehir gezimizde cam bölümünü gördüm. Bir anda, sadece resimle yetinmemem gerektiğini düşündüm. Üçboyutlu çalışmalar daha çok ilgimi çekti. Burada ayrıca, resim, grafik ve seramik  bölümleri de vardı. Bir anda resimden soğudum demeyeyim de biraz uzaklaştım sanki. Akabinde bölümleri gezerken seramik ve cam bölümü ilgimi çekti. Üç boyutlu seramik ve cam  sanatıyla mutlaka ilgilenmeliydim. Zaten resim bölümünde okurken grafik ve seramik sanatıyla ilgili temel bilgiler veriliyordu. Önce Eskişehir'de cam bölümünü bitirip daha sonra İzmir'de Dokuz Eylül'de yüksek lisansı okurum diye plan kurdum. Bu niyetimi ailemle paylaştım. Giriş sınavında cam bölümünde birinci oldum. Okulumu iyi bir puanla üçüncülükle tamamladım. Uluslar arası bir ödül de  aldım. Plânım dahilinde Dokuz Eylül'ü kazanıp  cam ve seramik bölümündeki eğitimimi  yüksek lisans  tezimi vererek  tamamladım. O yıllarda piyasada da çalışıyordum. O arada Kültür Bakanlığı “Sanatçı Belgesi” ni de aldım. Piyasada kendi işimde epey çalıştım. Tire Belediyesi ile 2012 yılında anlaşmam nasip oldu. Piyasadayken farklı alanlarda çalışma imkanım vardı. Şöyle bir durum oluyor; Diğer arkadaşlar sadece resim veya seramik dallarında çalışma yapıyorlardı. Bana gelen, resim, grafik, seramik, cam  ve heykel tekliflerine kayıtsız kalmıyor canla başla çalışıyordum. Farklı dallarda eğitim görmenin avantajını çalışarak değerlendiriyordum. Zaten  hayat şartları çalışmamı zorunlu kılıyordu. Sonuçta on iki yıllık bir okul geçmişim vardı. Çalışma alanlarımın çok olması donanımlı olmamı gerektiriyordu.

 

Sadık Medin: Yaklaşık 65 yıl önce Atatürk ilkokulunda okurken Nihat Taşkın öğretmenimiz bizi müze ziyaretine götürmüştü. O yıllarda Yeşil İmaret ( Yahşi Bey Camii ) müzeydi. Müzeyi sınıfça gezdik. Nişlerin içindeki efe büstleri ve heykelcikler dikkatimi çekmişti. Yıllar sonra o büstleri ve heykelcikleri yapanın İsmal Hakkı Öcal olduğunu değerli grafiker arkadaşım Necdet Özgün hocamdan öğrendim. Yıl 1960. Okulumuz öğrencileri arasında yapılan  resim yarışması  sonucunda  birinci gelmiştim. Ankara'da resim eğitimi görecektim. Evraklar hazırlandı. Teneffüslerde arkadaşlarımın kara kalem resimlerini çiziyordum. Okulumu bitirmek üzereyken 27 Mayıs ihtilali oldu. Ankara'da okuma hayalim gerçekleşmeyince Tire ortaokulunda eğitim ve öğrenimime devam ettim. Seha Gidel hocamız güzel yazı  ve resim derslerimize geliyordu. Türkçe dersimize gelen Faik Berker hocamıza hemen hemen her ders çıkışında sorular soruyordum. İzmir Namık Kemal Lisesi'nde okurken edebiyat hocamız Fuat edip Baksı olunca aynı zamanda şiire de yönelmiş oldum.

 

Sizin yaptığınız cam sanatı örneklerini büst ve heykelleri görünce bir Tireli olarak  kıvanç duydum. Sizi başarılarınızdan dolayı kutluyorum. Siz şimdi anladığım kadarıyla; cam, seramik ve heykel sanatıyla uğraşıyorsunuz. Başarılarınız daim olsun diyorum. Yeteneğiniz, çalıştıkça gelişiyor ve ürünlerinizi etkiliyor sanırım.

 

İbrahim Dinçol: Evet. Şöyle söyleyeyim, bu ruhla ilgili bir şey açıkçası. Sanatçı bir ruhum olduğunu düşünüyorum. Biraz asilik de var bende. Nedense, bazen ülkemden uzaklaşmak istiyordum. Elbette sanatımı geliştirmek için olabilir bu duygum. Aslında hedefimde gözlem  ve takip var. Cam, seramik veya heykel yaparken iyi bir gözlem ve  takip şart. Bir makine yapmam gerekirse, onu dahi yapabilirim. Yeter ki isteyeyim. Böyle azimli bir yapım var.

 

Sadık Medin: Yaklaşık elli yıl öncesinde, Peyami Safa'nın çıkardığı “TÜRK DÜŞÜNCESİ” dergisinde bir yazı okumuştum. Fransa'daki hastanelerin birinde ruhsal tedavi gören bir kadın  devamlı resim yapmakla iyileşir ve yapılan tetkikler sonucunda taburcu edilir. Tablolarının satışından hatırı sayılır bir gelir elde etmiştir. Sevinçle hastane binasını terk eder. Hastane bahçe sinin çıkış kapısından çıkarken  Baş Hekim koşarak yanına yaklaşır, “Hanımefendi beş tablonuzu unutmuşsunuz acele etmeyin, az bekleyin eserlerinizi görevliler getirsin” der. Ara verdiği sanatına hastane ortamında devam ettirerek iyileşen kadın şöyle der: “ Sayın hocam ilginiz için çok teşekkür ederim. Onlara artık ihtiyacım kalmadı. Ben iyileştim. O tablolar hastanenize hediyem olsun. Ben yenilerini yine yaparım. ”

Bu kısa hikayeyi psikoloji hocamız ( Mücevher Yılmazel) e anlatıp; “ Bir sanatçı sanatını yapmaktan alıkonulduğunda bunalım geçirir mi ?” dediğimde,  (1968) şöyle demişti: “Bu konunun araştırılması gerekir bence.”

 

Sanatçıyı sanatından uzaklaştıran başlıca nedenler; iyi anlaşılmaması, yapıcı değil de yıkıcı eleştirilerle karşılaşması, değerinin bilinmemesi ve de hak ettiği ücreti alamamasıdır diyebiliriz . Atalaramızın  “Marifet iltifata tabidir” sözünü yeri gelmişken söyleyeyim.

 

İbrahim Dinçol: Yani açıkçasını söyleyeyim; Şunu farkettim, kullandığım teknik çalışmalar içinde yapmaktan en çok zorlandığım heykel, heykel çalışmalarımda heykelle adeta bütünleştiğim için zorlandığımın farkına varıyorum.

 

Sadık Medin: Malzemeler ağır olduğu için mi zorlanıyorsunuz.     

 

İbrahim Dinçol: Hayır.Rabbimizin bize verdiği güç ve gerektiğinde bir arkadaşımın yardımıyla çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu öyle bir şey ki,yaptığımız üç boyutlu bir iş. Beynimin içinde sürekli dönüyor. Uykumda bile beni yoruyor. Zaman geliyor beynimin tamamını işgal ediyor adeta. Boyutu, dengeyi tuttrabilmek için baya bir devreyi yakma noktasına geliyor sanatçı. Cam ve seramik çalışırken beyin  daha huzurlu oluyor.  

 

Sadık Medin: Boyut büyüdükçe resim yaparken de ressamlar zorlanıyordur kanımca. İlkokul çocuklarının öncelikle pul veya kartpostal büyüklüğünde resimler çizmeyi tercih ettiklerini gözlemledim.

 

İbrahim Dinçol: Boyutlu resimler de çalıştım. Resim, cam, seramik çalışmalarımda zorlanmadım. Heykel çok farklı . Özellikle büyük heykel yapmak o istenilen hacmi tutturabilmek çok farklı. Üç dört ton çamurla boğuşmak , o ağır kütleyi bir yerden bir yere taşımak, dengeyi sağlamak, tüm gücünüzle  kaldırmak , yerde uzanıp o ağırlığın altında  ayrıntıları oluştururken ellerinizin yaralanması,ezikler çizikler çamurun demirlere tutturulması bambaşka bir şey. Ve iş bitiminde rahatlamanın verdiği, memnuniyetin verdiği başarma hazzı. Eseri tamamladığımda bir koltuğa ya da sandalyeye oturduğumda beynimin yorgunluğu bir anda sona eriyor.

 

Sadık Medin: Karşınızda bir kaç iş var. Kolay olanı mı yapmayı tercih edersiniz öncelikle, yoksa zor olanı mı?

 

İbrahim Dinçol : O an şairlere gelen ilham gibi gönlüme hangi iş aktıysa onunla başlarım işe.

 

Sadık Medin : Şair arkadaşlarımdan öğretmen Fazlı Çoban Hocamızın bir sözünü anmadan geçemeyeceğim. “ Sanatçı özgür ve özgün” olmalıdır”

 

İbrahim Dinçol: Bir anımı anlatayım; Bir gün, gerçekten doğru dürüst param yoktu. Çok ihtiyacım vardı ve de beynim çok yorgundu. Hiç ummadığım bir anda biri çıktı geldi. Benden basit, kolay bir işi yapmamı  istedi. İyi de bir para teklif etti. O anda paradan puldan ziyade ruhumun dinginliği önemliydi benim için. Üç gün sonra bitirebileceğimi söyledim. Ve üç günlük bir gecikmeyle emeğimin karşılığını huzurla alabildim.

 

Sadık Medin : İbrahim hocam, sohbetimize başka eklemek istediğiniz bir şeyler  var mı? Tireli hemşehrilerimizin , yediden yetmişe ; cam, seramik ve heykel sanatlarına ilgileri nasıl ?

 

İbrahim Dinçol : Şöyle söyleyeyim; On iki yıldır bu atölyemiz var. Bu süre zarfında çok öğrencimiz oldu. Ama halâ bu hangardaki atölyemizin yerini bilmeyen insanlarımız var. Belediyemiz tarafından zaman zaman Tren Garı'nın altındaki hangarda bir sanat atölyesinin olduğuna dair sesli  ve yazılı duyurular yapıldı. Bilbordlara afişler asıldı. Bu ortamda kendini ifade etmek isteyen güzel sanatlara hevesi ve yeteneği olan insanlarımız bir şekilde bize ulaşıyorlar. Sağ olsunlar, var olsunlar buradaki eğitimlerinden sonra kendi mesleklerini bırakıp yeni bir sanat edinen insanlarımız da var. Örnek olarak, biri mekatronik mühendisi idi, eğitim sonunda camla ilgili bir atölye açtı ve halen bu işi yapıyor. Bir matematik öğretmeni de camla ilgili atölyesini açtı. O işi yapıyor. Seramiği seçen bir kızımız vardı bir seramik atölyesi açtı bu işi yapıyor.Yani demek istediğim, insanlarımız buradan meslek edindiler. Biz de onların hakkımızdaki iyi sözlerini duydukça onur duyuyoruz. Kıvanç duyuyoruz. Belediyemizin sağladığı imkanlar sayesinde eserlerimize imza atmaya çalışıyoruz. Bu atölyede benim belirli bir görevim var. Aynı zamanda memur olmam hasebiyle  belli sınırlamalar dahilinde elimden geldiği kadarıyla eser üretmeye çalışıyorum.

 

Sadık Medin: Hem memur hem de sanatçı olmak kolay değil. Benzetmek gibi olmasın,evlilik gibi bir şey.

 

İbrahim Dinçol: Evet öyle diyebilirim. Az önce söylediklerim sitem ya da serzeniş olarak algılanabilir. Kurum içinde bir görevim olduğu için ürettiğim eserlerin değeri karşılığında yeterince bir maaş aldığımı söyleyemem. Yani ekstra bir ücret almıyorum. Yaşadığım şehre kalıcı eserler bırakmaya  sanat aşkıyla, canla başla devam ediyorum.

 

Sadık Medin: Anladığım kadarıyla kursiyerlere hem eğitmen olarak ders veriyor, hem de bir yandan eserler üretiyorsunuz.

 

İbrahim Dinçol: Evet asıl işim ders vermek, dersleri aksatmadan çalışmaya çalıştım. Şunu da eklemek istiyorum, bazen insanlar yaptığım eserlerden ekstra kazanç sağladığımı düşünüyor, aksine mesai ücreti dahi almadım. Çalışma bitiminde hep evime çok geç gittim.  Eserlerimin piyasa değerleri aslında çok yüksek meblağlarda. İşimde kendi arabamı kullanıyorum. Acil birdurumda kendi malzememi de kullanıyorum. Heykel çalışmalarımda işim bittikten sonra kalıpçı geliyor. Kalıpçının yemeğini de karşılıyorum. Kalıpçıyı yerine kendi arabamla götürüyorum. Maddi manevi bu türden koşuşturmalar beni yoruyor ama her şeye rağmen  Tireli bir sanatçı olarak elimden geldiğince şehrimize naçizane bir şeyler bırakmaya çalışıyorum.. Kendi adıma mutluyum.

 

Sadık Medin: Atölyenizin duvarındaki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ait söze gözüm takıldı; “ Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” İsterseniz bu veciz sözden sonra röportajımızı sonlandıralım. Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

 

İbrahim Dinçol: Rica ederim. Ben de teşekür ederim.

Mehmet Sadık Medin-  25 Ocak 2024 - Tire

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.