Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedreddin’in torunu Hafız Halil’in ‘Hâza Menakıbu Şeyh Bedrüddîn İbni Kaadıy İsrail’ Kitabının çözümlemesi üç yıllık bir çalışmayla Salih Gözek tarafından incelenip Ekim 2023 tarihinde kitaplaştırılmıştır…
TİRE VE BEDRETTİN GERÇEĞİ –Salih Gözek
"Sıkı bir tarih okuyucusu olduğum kesindir. Bedreddin özelinde, onun Tire ile ilişkisinin gizini çözebilmek için yaptığım sıkı okumalar ve incelemeler sonunda yazma kararını verdim. Bedreddin için yazan yüzlerce tarihçi, akademisyen, araştırmacının yazdığı kitaplarda Bedreddin'in Anadolu yaşamı hep eksik kalmıştır. Özellikle bu eksiklik "Aydınoğlu Beyliği" sınırları içinde önemli bir merkez olan TİRE için de geçerlidir. Bu nedenle kitabıma; "TİRE VE BEDREDDİN GERÇEĞİ" adını uygun gördüm.
TİRE: BEDREDDİN'in Plan ve eylem merkezi olmuştur her daim."
Arada bir bazı pasajlar paylaşacağım kitabımdan. Dilerim ilgi görür. İYİ OKUMALAR......
"Şeyh Bedreddin üzerine araştırma ve okumalar yaparken karşılaştığım yaşamıyla ilgili anlatımlar hep Edirne’den başlatılır, oysa Tire ile ilgili sürekli ilişkisi olmuştur. Yani Bedreddin’in yaşamında TİRE hep vardır. Bedreddin’in Tire’yi bir hareket merkezi olarak seçmesi, şehrin “Aleviliğinden dolayı” olan söylem nedeniyle olmasa gerektir çünkü, Bedreddin Alevi değildir. O dönemde Tire’nin Alevi ya da birçok tarikat ağırlıklı kent olması da değildir seçim amacı.
Tire’yi seçmesinin en başat nedeni, kendisine yabancı olmayan bir coğrafya olmasıdır. Yazılanlarda belirgin ortak düşünce: Alevileri kışkırttığı, Alevilerle isyana kalkıştığı savıdır. Bunun kabul edilebilir bir sav olduğuna katılmıyorum. O, toplumcu, paylaşımcı, dinlerin ve insanların eşit olduğunu savunan bir inanç yayıcıdır, yalnızca Alevilerle bir araya gelmez. O dönemde belki de Müslüman nüfustan çok daha fazla Rum, Ermeni, Musevi vd. unsurlar vardı bölgede.
O bir tarikat kurmamıştır bu nedenle ihtilalini, tarikatını yaymak için eyleme geçirmemiştir, düşüncelerini insan ve eşitliği konusunda yoğunlaştırmıştır. Döneminde çağının toplum anlayışını çok aşmış bir aydındır. Bedreddin’in de, Börklüce’nin de söylemleri ve eylemlerinde din merkezli bir slogan yoktur. Musevilerin, Hırıstiyanların, Müslümanların ve başka insanların kardeş olduğu öğretisi vardır. Bedreddin’in taa çocukluk döneminde aklında yer etmiş bir deneyimdir bu." (KİTAPTAN BİR BÖLÜM-Syf.:12)
ŞEYH BEDREDDİN'in TİRE'ye ULAŞMASI...........
Bedreddin Tire’ye ulaştığında yıl 1405’in ilk ayları olmalıdır. Germiyan’dan Küçük Menderes vadisi yoluyla Tire’ye geldi. Öncelikle, Bu yolu seçmesinin nedeni, Eğridere’de bulunan baba ocağını ziyarettir.
Bedreddin, Tire’de kalabalıklarla karşılandı, çünkü Tire, öğretisinin gelişmesinde / yayılmasında Börklüce ve Torlak Kemal’in çalışmalarıyla hareketin merkezi olacaktır. Bedreddin’in Tire ile sıkı bağları olduğu gerçek, yani TİRE’ye gelişi bir rastlantı değildir. Yanında ailesi varken neden uzattı ve erteledi Edirne yolunu? Akrabaları burada, Kahire’den ders arkadaşları burada, özellikle öğretisiyle ilgilendiği Hurufilik’in “dai”si, arkadaşı Ferişte oğlu Abdülmecid burada ve en yakını ve aile dostu, dava arkadaşı Börklüce…
Bir süre Tire’de kaldı, birçok kişilerle görüşmeler yaptı, derslere katıldı. “Bir süre” dediğim aslında bir kitap yazacak kadar uzunca bir süredir. Bedreddin’in Tire’ye geldiğinin ve burada kaldığının en önemli belgelerinden biri Şeyh Muhyiddin Dergahı’nda bulunan Bedreddin’e ait Fatiha tefsiridir. Onun yazdığı bu tefsirin Tire’de bulunması önemli kanıtlardan sadece biridir.
*“Halvetiliğin XVI.yüzyıldaki tanınmış şahsiyetlerinden biri olan ve Bedreddin’den bir asır sonra yaşayan bir sufi, Bâyezîd-i Halife (Ö.1516’dan sonra), Osmanlı topraklarında Hurufilerin faaliyetlerine yoğun bir şekilde ev sahipliği yapmış, dönemin kültür merkezlerinden Tire’de de bir dönem yaşamıştır. Hurufi düşünceden etkilenmiş Şeyh Bedreddin Mahmud b. İsrâîl’e ait Tire’de hocası İmamzade Şeyh Muhyiddin’nin zaviyesinde bulduğu, Simavi’nin kendi hattıyla yazılmış, bazı sayfaları kaybolmuş “Fatiha tefsiri”ni düzenleyerek tamamlamıştır. Bayezid Halife’nin Tire’de gördüğü nüshanın evladı elindeki aslî nüsha mı, yoksa müellifin ikinci bir nüshası mı olduğu da merak konusudur. Kâtib Çelebi de Tefsîru Bedriddîn ismiyle kaydettiği bu eserin iki cilt olup kenarlarında çok kıymetli haşiyeler (dip not) bulunduğunu ifade eder. Bu dönemde Osmanlı ilim ve kültür merkezlerinden biri olan TİRE’de Hurufilik etkisinin önemli boyutlara ulaştığı görülür.”* (K.ÖZMEN)
Burada Özmen’in kayda değer tespiti çok önemli belge niteliğinde. Bayezid Halife’nin gördüğü nüsha evladı (İsmail’in) elindeki asıl mıdır? Daha sonra İsmail’in eline geçerek onun Eğridere’ye (1410) geldiğinde ve burada ölünce mi adı geçen kitap Muhyiddin zaviyesine ulaştı? Ya da ikinci bir tefsir mi yazdı Bedreddin, ki Katip Çelebi de iki cilt olduğunu belirtmiş. Evet! Çok soru ve çok bilinmeyen şeyler çıkıyor karşımıza. Bu cümle nasıl bir anlatımla yanıtlanabilir?
Hurufilerin harfler üzerinden yorumladığı “Vahdet-i vücut” öğretisinden etkilendiğini düşündüğüm Bedreddin’in, kitap yazacak kadar zamanını ayırdığı Tire’ye gelmesinin bir nedeni olmalıdır, Tire halkı Bedreddin geldiğinde yüz misli oldu diye anlatıyor Hafız Halil. Bedreddin’in yaşamında atlanmaması gereken önemli süreçlerdir bunlar. Oysa olayların odağı olan TİRE, birçok yazıcının kitabının hiçbir yerinde yok. Tire’nin sürekli atlanması eylemin oluşumunda hep bir boşluk yaratmaktadır. Tire süreci çözülmeden eylemin bütünlüğü hep eksiklik doğuracak / eksik kalacaktır. Konumuza dönersek; Bu tarihlerde henüz İzmir’de olan <“Aydınoğlu Cüneyt Bey, Bedreddin’in Tire’ye geldiğini duydu, hemen bir ulak gönderdi, Şeyh’i İzmir’e davet etti. Bedreddin de halkın çok sevdiği Türkmen beyini görmek ve tanımak için İzmir yolunu tuttu.”> (Muslu)
Bedreddin’in yolu sıkça kesişecektir bu Aydınoğlu beyi ile. Tarihçilerin atladığı önemli bir figürdür oysa Cüneyt Bey. İhtilalin ileriki evrelerinde görüleceği gibi. Bedreddin’in Tire’ye geldiğinde Cüneyt Bey’le ittifak kurduğunu da göz ardı etmemek gerek. İzmir Kadifekale’de karşılanan Bedreddin’e, Cüneyt Bey ve beşyüz kadar askeri ve kale halkı mürit oldular. Bedreddin’in İzmir’de bulunduğu günlerde, “Sakız Adası’ndan gelen bir takım Rumlar, onun manevi kişiliği karşısında Müslüman olup ona mürit oldular. Sakız Adası’nın beyi ve bir kısım papazlarca adaya davet edildi. Yedi papaz İzmir’e gelerek Bedreddin’i Sakız’a götürdü. Bedreddin on gün adada kalıp Tire’ye döndü.” (Yüksel)
Papazlar ve ada halkı her gün ziyaretine gelip onun konuşmalarına / vaazlarına katıldı. Bazı Hrıstiyan din adamlarının ve halktan kimselerin İslam’a dönüp ona mürit oldukları söylenir. Bedreddin’in adada konuşmalar yapması, onun iyi Rumca bildiğini ve bunu annesinden öğrendiğini kanıtlar. Yoksa Hafız Halil’in ve Ş.Er’in dediği gibi “Arapça bilen papazlar” değildir ona refakat eden. Sakız’dan Tire’ye dönen Bedreddin ailesini alarak deniz yoluyla Edirne’ye gidecekken, Rum korsanları ile Saruhan donanmasının savaşı nedeniyle karayoluyla Kütahya’ya yöneldi. Saruhan ve Kütahya üzerinden Domaniç Dağı’na ulaşana kadar Türkmenlerle, yöre insanıyla ilişkiler kurup görüşlerini anlatma olanağını buldu.
("TİRE ve BEDREDDİN GERÇEĞİ'nden Birkaç Satır.......)