Kişilerin karşılarındakilerden beklediği ve lâkin kendilerinin uymak istemedikleri bir davranış biçimidir hoşgörü.
Panellerde, bilumum toplantılarda, köylerdeki yol kahvelerindeki sohbetlerde, bilardo masalı cafelerde dahi karşılaşmak istediğimiz tavırların en güzeli, en şahanesidir hoşgörü.
Dernek ya da siyasi parti kongrelerinde plastik sandalyelerin havada uçuştuğu, tutulan devasa salonların elektriklerinin birileri tarafından zırt pırt kesildiği, sahaya envai çeşit malzemelerin atıldığı (Yarısı içilmiş pet su şişeleri, gazı bitmiş, yarı dolu veya bitmemiş çakmaklar, tedavülden kalktı kalkacak metal paralar v.s) yıllardır anılarımızı meşgûl etmiş durumdadır.
Toplu ulaşım araçlarında sıkış tepiş ayakta, askıda giderken birinin ayağına bastığımızda özür dilemektir hoşgörü. Parkta, meydanda yolda gördüğümüz her hangi bir canlıya zarar vermemektir hoşgörü. Hiçbir kimseyi hor görmemek, hakir görmemek ve hakaret etmekten kaçınmaktır hoşgörü. Yaramazlık yapan bir çocuğu ulu orta azarlamamaktır. Henüz oluşan kişiliğine zarar vermemektir hoşgörü.
Yazılı ve görsel basının gazetelerde, radyolarda ve televizyonlarda arz-ı endam etmesi çoğaldıkça, insani ilişkilerimiz gün be gün irtifa kaybediyor. Televizyon programlarına çıkan çok bilmiş laf cambazı entellerimiz toplumumuzu markaja alıyorlar. Algı operasyonları hız kesmeden beyin gücümüzü adeta rendeliyor. Aynı laflar saatlerce dönüp dolaşıp temcit pilavı gibi kulaklarımıza ve gözlerimize servis ediliyor. İki düzgün cümleye denk geldiğimizde moderatörün” şimdi kısa bir reklam arası, bizden ayrılmayın” demesiyle koltuğunda hafiften uyuklamakta olan uyanıyor, canı sıkılan kumandayla başka kanala geçiyor. Konuşmacılar bazen birbirlerine sataşıyor, kimi de çemkirerek kalkıp gidiyor.
HOŞ GÖRE GÖRE
Bir şairimiz vakti zamanında şöyle demiştir: “ Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Bir atasözümüz de şöyle der; “ Bir musibet bin nasihatten iyidir”. Geçmiş zaman tecrübelerinin sonucunda yazılmış şiirler , ata sözleri ve deyimler, sözün özü veciz sözler ihtiyaç duyuldukça aklımıza gelebilmektedir. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, televizyon ekranlarında gördüğümüz işittiğimiz haberler, hoşgörünün yerlerde süründüğünün ibretlik birer belgesidir. İyilik yaptığı için öldürülen taksiciler. Arabayı teslim etme saati geldi mazeretiyle kısa yola müşteri almayan taksiciler. Oyun parkında kaykaydan düşen çocuğu görünce, taksiye dedesiyle birlikte alan hastane yolu kısa diye para almayan âlicenap taksiciler. Suç makinesi çıkan hırsızlar, soyguncular, kapkaççılar vb.
Uygar toplumlar, anaerkil aile yapısından ataerkil ve bilahare çekirdek aile yapısına terfi ettiler. Günümüzdeki aile yapıları çocuklarına iyi bir gelecek hazırlama peşindeler. Hayat şartları aileleri eğitimli bireyler yetiştirmeyi zorluyor adeta. Çocukların ağzına bakılmakta bir dedikleri iki edilmemekte. Balonların, cikletlerin, keten helvaların, macunların, uçurtmaların, gofretlerin, karamela şekerlemelerin yerini, günümüzde akıllı saatler, akıllı telefonlar, tabletler, oyun konsolları ve bilgisayarlar almakta artık. Özel okullar, değişik isimler altındaki sanatsal kurslar, Anadolu ve Fen liseleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları çocuklarımızın olmazsa olmazları, gelecekleri.
Gelirlerin esneyerek arttığı, giderlerin çorap gibi kaçtığı, zamların peşinden herkesin birer maraton koşucusu olduğu günlerdeyiz, Aileler bireyleri arasındaki iletişimler hak getire. Ruh dünyamız, ister renkli ya da sinemaskop olsun, yaşantılarımız maalesef siyah beyaz. Çoğumuz tutumlu değiliz. Kazandığımız paralar cüzdanımızı teğet geçiyor adeta. Günü birlik yaşamak, ayağımızı yorganımıza göre uzatmamak yılların verdiği bir alışkanlık. Vicdanlar tatile çıkmış, insaf lar yıllık izninde. Ev sahipleriyle kiracılar arasındaki çekişmeler itirazlar, kapıları baltayla parçalamaklar, kiracının kiraladığı evi başkasına misliyle kiralaması olağan işlerden adeta.
Madalyonun öbür yüzüne baktığımızda hoşgörülü davranışlarda bulunanların başına gelenler için de ayrı bir yazı gerekecek kanısındayım. Her zaman ve her yerde hoşgörüyü arzulayan bizler, hoş göre göre bu günlere geldik sanırım. Gelecekten, hoşgörü adına daha güzel bir dünya ve insanlık bekliyoruz
Beklemek beklemek, ne gelir elden.
Mehmet Sadık Medin- 11 Ekim 2000 ( Güncelleme 21.02.2024 - TİRE