Kurmalısı, otomatiği, quartzlısı kolumuzda, masamızda, evimizin veya işyerimizin duvarında devamlı bizi izler. Kösteklisi pantolonumuzun ya da yeleğimizin bir cebinde, oradan buraya, buradan şuraya devamlı bizimle devr-i âlem yapar.
Kalbimiz bile ara sıra onun tiktaklarıyla uyum sağlar.
Bazı tipleri kukumav kuşu gibi birer masaya kurulmuştur. Tavuk simgesi her saniye yerden yemini toplar başını kaldırıp kursağına yollar. Baykuş simgesi kafasını bir sağa birsola sallar. Şömine saatleri birer eski eser niteliğindedir. Antika müzayedelerinde hep baş köşededir. Ayakkabı boyacılarının boya sandıkları büyüklüğünde, tam orta yerinde romen rakamlı bir saat düşünün. Sağında solunda pirinç heykelcikler ve üst kısımda antik çağın bir savaş arabasını süren, ayağa kalkmış elinde oku ve yayıyla, pirinçten yapılmış genç bir kadın heykeli.
Saatler zamanında sık sık ayarlandığında hele hele sabahın ilk saatlerinde ortalığı ayağa kaldırmakla meşhurdurlar. Büyüklü küçüklü modelleri yüzyıllardır en basitinden en şaşaalı mekanları süslemektedirler. Kiminin sarkacı, ormanlar kralı Tarzan'ın sarmaşıklara tutunup bir ağaçtan bir ağaca salınması gibi sallanır. Guguklusunu es geçmemek gerekir. En ilginci bu modellerdir. Bir zamanlar varsıl ailelerin evlerini süslerdi. Her saat başında bir guguk kuşu minik yuvasındaki bir kapıyı başıyla ittirip saatin kaç olduğunu sayısı kadar, guguk guguk diye seslenerek belli ederdi.
Ney ayrılıklardan şikayet ede dursun, saatler hep geçikmiş zamanları çalar. Ötelenen vakitler onların sayesinde kıymet kazanır. Beklenen an geldiğinde akrep ve yelkovan o an'ın assolistidir artık. Aklımız fikrimiz vuslatın getireceği muştulu bir haberde veya özlemle beklenilen sevgilinin bir an önce gelmesidir. Bu sahneler ileriki bir tarihte "Hayali cihan değer " bir anı olarak belleğimizde yer edecektir.
Saatler gurbetle sıla arasındaki takvim yapraklarını eskitecek, yıllar ve yollar saatin tiktaklarıyla kısaldıkça kısalacaktır. Velhasılı kelâm saat dosttur.
SAAT DÜŞMANDIR
Varsayalım kurmayı unuttuk. Sabahleyin erkenden bir yere gitmemiz gerekli. Saatimizde ne bir ses de bir seda, tık yok. Yarım saat ya da bir saat geciktiğimizde şehrin trafik yoğunluğuna takılıp kaldığımızda ilk suçlu saat olmaz mı? .Eve füze hızıyla döner dönmez duvarlara çarpmak veya üzerine çıkıp terter tepinmek bazılarmızın aklına hiç gelmez mi?
İki sevgiliye yıllarca efendilik taslar. Buluşma vakitlerini o ayarlar. "Meselâ saat onda, buluşalım Kordon'da " şarkısı durup dururken bestelenmemiştir her halde. Buluşmalara sebep olduğu gibi arada bir arızalanmaları yüzünden sevgililer her zaman belirtilen yer ve vakitte birbirlerine kavuşamayabilirler. Tartışma sırasında camı çizilebilir, kayışı kopabilir, kurma kolu zedelenebilir. Ne hikmetse önceki hizmetleri inkar edilmeyip yaralı bereli de olsa ihtimamla ceplerde tamirci yollarında taşınabilir. Pahalı modelleri özel günlerin en değerli armağanlarıdır. Ucuz modelleri ise ilk fırsatta çocuklara oyuncak olur.
Nikah olayında şahit olarak evlenme defterine bir imza dahi atamaz. Aile içi tartışmalarda etrafı yatıştırmak için "Heyyyt yeter be, kesin şu şamatayı" deyip bir nara dahi atamaz. Her sözü dinler işitir, her sahneyi görür ve lâkin dile gelip yol yordam gösteremez tek kelime söyleyemez. Yaralı parmağa merhem olacağını bilse dahi ıslatamaz. Çalınsa, hırpalansa dahi hırsızı ele veremez. Yangın çıksa sebebini kimseye bildiremez. Cinayeti görse görmezlikten gelir. Durduğunda, bizim için zaman adeta durur. Kadrandan, akrep ve yelkovandan; Dişlilerden, zemberekten ve kurma kolundan mamûl olduğu hâlde bize hep efendilik taslar. Zamanın kölesi olduğunu tedavülden kalkınca anlar.
Sevinçli zamanlarımızı kaşla göz arasında oldu bittiye getirir. Sıkıntılı anlarımızı uzatır da uzatır. Teknik arıza dümeniyle bizi yollarda, otobüs duraklarında, metrolarda, parklarda bekletir. "Gelene geçene saat kaç" diye sorarız. Otobüsü, treni, tramvayı, vapuru ve uçağı ona olan güvenimiz sayesinde kaçırırız. Bir teröristin zaman ayarlı patlayıcısı ile ahbaplık edip bizi havaya uçurması işten bile değildir. Saat bazen, düşmanlarla işbirliği yapan bir düşmandır.
NE DOST NE DÜŞMAN-HEM DOST HEM DÜŞMAN
Saat biz insanların ihtiyacı gereği icat edilen bir araçtır. "İhtiyaçlar icatların anasıdır" sözüne burada katılmak mümkün sanırım. Saatlerin dost veya düşman olması bizim elimizde. Çalışkan, disiplinli, dürüst ve erdemli insanların kolundaki, cebindeki, masasındaki, duvarındaki saatten kime ne gibi bir zarar gelebilir ki!...Üşengeç, tembel, plansız programsız ve öz verisiz bir kişinin koluna dünyanın en pahalı saatini takalım, topluma ne yararı olur ki!... Üç kağıtçı, yalancı, talancı, dolandırıcı, liyakatsız ve aç gözlü kişilerin altından elmastan saatleri olsa ne olur olmasa ne olur!...
Günümüzde saatler ve kameralar akıllı telefonlarımızda yer edindi. Mısırda valilik yapan Koca Ragıp Paşa'nın çok bilinen sözünü bir hatırlıyalım. "Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatini beyan eyler"...Kıpti'nin merdi kahramanlığını anlatırken suçlarını ortaya döker demek istemiş paşamız. Birileri sanal ortamda hünerlerini (!) ortaya döktükçe görüntüler nasıl da ele veriyor kendilerini. Telefondaki saat uygulaması, soygunları, trafik kazalarını, kumpasları, dolandırıcılıkları dakikasıyla saniyesiyle ifşa ediyor.
Dostluk ve düşmanlık kavramları insan elinden çıkmış bir dişli yığınına mâl edilemez elbette. Bizim bakış açımız dünya görüşümüz, kavramları algılama yeteneğimiz her şeyin başlangıcını ve sonucunu tayin eder.
Velhasıl saat ne dost ne de düşman. Yerine, zamanına ve kişiye göre, saat hem dost hem düşman.
Mehmet Sadık Medin-28 Şubat 2001- (Güncelleme-15.11.2023)