bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Sadık Medin
Köşe Yazarı
Sadık Medin
 

DUYUŞLARDAN DEYİŞLER

GEL…GEL…GEL… Çarşı pazarda en sık duyduğumuz üç harfli bir kelime; GEL…GEL…GEL…   Kim olduğun, neyin nesi, kimin fesi olduğun önemli değil. Mühim olan, üç kuruşlukta olsa bir alışveriş yapman. Metre kareye  beş kişinin düştüğü mahşeri bir kalabalık. Birbirini çekiştirenler, ön safta kendine yer açmak için büyük çaba gösterenler, kalabalığın gördüğünü göremeden ölürse gözleri açık gideceklerine inananların hemen hemen hepsi burada. Yaklaş vatandaş yaklaş, koş vatandaş koş. Yetişen alıyor, yetişemeyen havasını alıyor.   Vatandaşın biri meraklılar arasında. Eşinin siparişleri avucunun içine tükenmez kalemle kaydedilmiş durumda. Marulun göbeklisi, portakalın irisi, balığın dirisi alınacak. Limonun sulusu, meşrubatın dolusu tercih edilecek. Şu anki tercih ise milletin ebabil kuşları gibi üşüştüğü kıta sahanlığına damlamak.   Uzun boylu, gözlüğünün camları çay bardağı dibi görünümünde, saçları ağarmış bıyığı kırçıllaşmış    ,zayıf, kuru buğday tenli bir satıcı bangır bangır bağırmakta. Elinde eski bir reçel kavanozu. Kavanoz dipli dünyanın tropikal ormanlarının birinde yakalanıp memleketimize bin bir zahmetle getirilmiş küçük bir yılan. Satıcı ısrarla yırtınıyor.   “Gel vatandaş gel. Yılana bak yılana. Yalanı yanlışı yok. Mala bak mala. Batan geminin yüzen malları burada. Ne alırsan yüz, Elinin  beğendiği yüz.”   Yılanla ilgiyi, bir yaygı üzerinde sergilediği  mallarıyla da paraları çekmekte. Bir şeyler alanlar, sadece yılana bakanlar, otuz iki kısım tekmili birden burada, bu tezgahta.   Pazarın bir başka yerinde yükünü boşaltmakta olan bir kamyonetin sürücüsüne de, bir başka kişi bar bar bağırmakta; “Gel gel. Sağ yap gel. Sol yap gel… Doğru gel, Gel abem gel… Tahmin ettiğiniz gibi, genç ve ip incecik bıyıkları yeni terlemiş delikanlı bir muavinin sesi bu.   Küçük bir teypten,  hoparlöründen katledercesine yükselen canhıraş bir ses. Müzik parçası sanki kendini yerden yere çarpıyor, param parça oluyor da, teker  teker  havada toplayacak musikişinaslar aranıyor. Adamcağız sevgilisini mi çağırıyor, fotokopi çekercesine art arda tövbeler mi ediyor , orası pek  belli değil… “Kalk gidelim , hadi gidelim, bize gidelim Tövbe, tövbe… Bi daha, bi daha tövbe, tövbeee”   Eyyy yüce  Mevlana ey! Ne büyüksün ki yüzyıllar öncesinden yaptığın o güzelim çağrıya herkes işine geldiği gibi uymuş ve de uymakta.   “Gel, gene gel… İster kafir ol, ister Mecusi, ister putperest, Ne olursan ol gene gel… İster yüz kere tövbe etmiş ol, İster yüz kere bozmuş ol  tövbeni .Ümitsizlik kapısı değil bu kapı, Nasılsan öyle gel…”   GİT Gel’den bahis açılmışken ,  gitmekle ilgili bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatalım.   Nasreddin Hoca , uykusunun en tatlı yerinde birden uyanır. Bakar ki hanımı yorganı çekiştirmiş kendisi iyot gibi açıkta . Hoca bir hamlede yorganı tümüyle kendi üstüne çeker.   Bu defa açıkta kalan hanımı öfkeyle uyanır. Hocayı, (Git be adam) diyerek karyoladan aşağıya yuvarlar. Evden hışımla,  söylene söylene  çıkan Hocamız hızını bir türlü kesemez üç beş vilayet aşar. Son konakladığı yerde aklı başına gelir ve hanımına kısa bir mektup yazar. Mektuptaki ifade aynen  şöyledir, “Daha gideyim mi Hanım?”…   Mehmet Sadık Medin 21 Ocak 1998 (Güncelleme20.10.2023      
Ekleme Tarihi: 23 Ekim 2023 - Pazartesi

DUYUŞLARDAN DEYİŞLER

GEL…GEL…GEL…

Çarşı pazarda en sık duyduğumuz üç harfli bir kelime; GEL…GEL…GEL…

 

Kim olduğun, neyin nesi, kimin fesi olduğun önemli değil. Mühim olan, üç kuruşlukta olsa bir alışveriş yapman. Metre kareye  beş kişinin düştüğü mahşeri bir kalabalık. Birbirini çekiştirenler, ön safta kendine yer açmak için büyük çaba gösterenler, kalabalığın gördüğünü göremeden ölürse gözleri açık gideceklerine inananların hemen hemen hepsi burada. Yaklaş vatandaş yaklaş, koş vatandaş koş. Yetişen alıyor, yetişemeyen havasını alıyor.

 

Vatandaşın biri meraklılar arasında. Eşinin siparişleri avucunun içine tükenmez kalemle kaydedilmiş durumda. Marulun göbeklisi, portakalın irisi, balığın dirisi alınacak. Limonun sulusu, meşrubatın dolusu tercih edilecek. Şu anki tercih ise milletin ebabil kuşları gibi üşüştüğü kıta sahanlığına damlamak.

 

Uzun boylu, gözlüğünün camları çay bardağı dibi görünümünde, saçları ağarmış bıyığı kırçıllaşmış    ,zayıf, kuru buğday tenli bir satıcı bangır bangır bağırmakta. Elinde eski bir reçel kavanozu. Kavanoz dipli dünyanın tropikal ormanlarının birinde yakalanıp memleketimize bin bir zahmetle getirilmiş küçük bir yılan. Satıcı ısrarla yırtınıyor.

 

“Gel vatandaş gel. Yılana bak yılana. Yalanı yanlışı yok. Mala bak mala. Batan geminin yüzen malları burada. Ne alırsan yüz, Elinin  beğendiği yüz.”

 

Yılanla ilgiyi, bir yaygı üzerinde sergilediği  mallarıyla da paraları çekmekte. Bir şeyler alanlar, sadece yılana bakanlar, otuz iki kısım tekmili birden burada, bu tezgahta.

 

Pazarın bir başka yerinde yükünü boşaltmakta olan bir kamyonetin sürücüsüne de, bir başka kişi bar bar bağırmakta; “Gel gel. Sağ yap gel. Sol yap gel… Doğru gel, Gel abem gel… Tahmin ettiğiniz gibi, genç ve ip incecik bıyıkları yeni terlemiş delikanlı bir muavinin sesi bu.

 

Küçük bir teypten,  hoparlöründen katledercesine yükselen canhıraş bir ses. Müzik parçası sanki kendini yerden yere çarpıyor, param parça oluyor da, teker  teker  havada toplayacak musikişinaslar aranıyor. Adamcağız sevgilisini mi çağırıyor, fotokopi çekercesine art arda tövbeler mi ediyor , orası pek  belli değil…

“Kalk gidelim , hadi gidelim, bize gidelim

Tövbe, tövbe… Bi daha, bi daha tövbe, tövbeee”

 

Eyyy yüce  Mevlana ey! Ne büyüksün ki yüzyıllar öncesinden yaptığın o güzelim çağrıya herkes işine geldiği gibi uymuş ve de uymakta.

 

“Gel, gene gel… İster kafir ol, ister Mecusi, ister putperest, Ne olursan ol gene gel… İster yüz kere tövbe etmiş ol, İster yüz kere bozmuş ol  tövbeni .Ümitsizlik kapısı değil bu kapı, Nasılsan öyle gel…”

 

GİT Gel’den bahis açılmışken ,  gitmekle ilgili bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatalım.

 

Nasreddin Hoca , uykusunun en tatlı yerinde birden uyanır. Bakar ki hanımı yorganı çekiştirmiş kendisi iyot gibi açıkta . Hoca bir hamlede yorganı tümüyle kendi üstüne çeker.

 

Bu defa açıkta kalan hanımı öfkeyle uyanır. Hocayı, (Git be adam) diyerek karyoladan aşağıya yuvarlar. Evden hışımla,  söylene söylene  çıkan Hocamız hızını bir türlü kesemez üç beş vilayet aşar. Son konakladığı yerde aklı başına gelir ve hanımına kısa bir mektup yazar. Mektuptaki ifade aynen  şöyledir, “Daha gideyim mi Hanım?”…

 

Mehmet Sadık Medin 21 Ocak 1998 (Güncelleme20.10.2023

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.