Otuz – otuz beş yıl öncesinin İzmir fuarındayız. Eylül ayının ortalarında bir pazar günü ikindi vakitlerindeyiz. Tireli üç genç arkadaş liseyi bitirmeleri şerefine felekten bir gece çalmak için fuara gelmişler, akılları sıra ceplerindeki beşer onar lira ile eğlenecekler.
Biri yaz tatilinde babasına iş yerinde yardım etmiş para biriktirmiş. Diğeri yaz boyu bir yerlerde çıraklık yapmış, dükkan önü süpürüp temizlik ve bekçilik yaptığından bir miktar para kazanmış. Öbürü de babasından aldığı o günkü harçlığı ile iki arkadaşıyla yola koyulmuş..
O günlerin İzmir fuarında yok yok. Çay bahçeleri tıklım tıklım, gazinolarda yer bulmak mesele. Ön taraflar on lira, orta sıralar yedi buçuk lira arkalar beş lira.
Üç kafadar Fuarın Dokuz eylül kapısından giriş yaparlar. Luna Park hizasına geldiklerinde meydana yayılan birkaç müziğin ritmi eşliğinde çarpışan otoları seyrederler. Uçan sandalyeler , atlı karıncalar ,dönme dolaplar üç kafadarın ilgisini çeker. Az ilerideki çay bahçesine girerek masanın birine çöreklenirler. Söyledikleri semaverden çaylarını içerler.
Yaklaşık bir saat boyunca sohbet ettikten sonra dolaşmak için kalkarlar. Hayvanat bahçesini gezerler, paraşüt kulesinden atlayanları seyrederler. Dondurma, patlamış mısır, közde kızarmış mısır, haşlanmış mısır, gazoz derken akşamı bulurlar.
Yabancı ülkelerin ürün tanıtım stantlarını gezerler. Ayakları yorulmuştur üç kafadarın. Göl gazinosuna yakın banklarda bir müddet istirahate çekilirler. Bir kaç tanıdıkla karşılaşıp sohbet ederler.
Gece yarısına doğru gazinolardan yükselen nağmeler, şarkıcıların yanık ve etkileyici gür sesleri bizimkileri kendilerine çekmektedir. Ancak evdeki hesap çarşıya uymamaktadır. Gazinonun birine girseler Tire’ye dönebilmek için paraları kalmayacaktır.
Bir yanda sanat müziği, öbür yanda arabesk diğer yanda pop müzik düşüncelerini allak bullak etmekte ve de tercihte zorlanmaktadırlar. Suat’ın aklına parlak bir fikir gelir:
“Arkadaşlar peşime takılın, bu geceyi ne yapıp edip felekten çalacağız. Babam bir zamanlar bu gazinoların birinde aşçılık yapmıştı. Menajer, organizatör şarkıcı, türkücü, çalgıcı gibi insanları tanır. Siz beni takip edin hele.”
Fuara girdikleri kapıdan hep birlikte çıkarlar. Önce Mezarlıkbaşı’na varırlar, sonra da İkiçeşmelik’teki muhtarın evine gelirler. Suat söyleyeceklerini yol boyunca zihninde kurgulamıştır. Kapı açılır, muhtar sorar:
”Hayrola, gecenin bu vaktinde ne istiyorsunuz? Ne arıyorsunuz?.”
Suat önce rahatsız ettikleri için özür diler sonra tasarladığı senaryo gereği konuya girer:
“Muhtar amca biz düğüncüyüz. Tire’den geldik. Şöyle çalgılı çengili güzel bir düğün yapalım dedik. Organizatör Şadi Abi bizi, size gönderdi. Güvendiğin bir ekibi bize göster dinleyelim izleyelim anlaşırsak haftaya düğün evine bekleriz”
Muhtar üç kafadarı göz ucuyla süzer: ”Şadi Abi gönderdi ise mesele yok. Başımın üstünde yeriniz var. Sizi akrabam olan Meftun’la tanıştırayım. Komisyon falan istemem. Sululuk yapmak ona buna sulanmak yasak. Hemen oracıkta bileti kesilir zaten. Sizi gözüm tuttu. İki sokak ileride evi var haydi gidelim.”
Hep birlikte Meftun’un evine giderler. Muhtar kapıyı çalar, kapıyı Meftun açar:
“Raşit Abi hayırdır gece yarısı, arkadaşlar da kim oluyor?”
Muhtar yapmacık bir gülümsemeyle:
“Arkadaşları Şadi Abi göndermiş. Haftaya düğünleri varmış. Sizi dinleyecekler, seyredecekler hayırlısıyla beğenirlerse haftaya Tire’ye gideceksiniz.”
Meftun, evinin bahçesinde misafirleri sandalyelere masalara divanlara yerleştirir. Kendisi keman çalmaktadır. Büyük oğlu darbuka. Az sonra yan evlerden birisinden kayınpederi Hüsnü klarnetle deneme yayını mahallinle gelir. Meftun bildiği birkaç şarkıyı küçük oğlu da türküyü söyler.Yan komşularının yeni yetme kızları da bir iki döktürür .Çalgılı çengili gösteri bir saat kadar sürer.
Meftun üç kafadara dönerek: ”Nasıl buldunuz orkestramızı? Memnun kalmışsınızdır umarım.” Suat gitme anını kazasız belasız ve de az kaporayla atlatmak için:
”Vallahi ben hayatımda bu kadar güzel çalan saz ekibi, bu kadar güzel söyleyen şarkıcıyı görmedim. Komşu kızınızın yanında Nesrin Topkapı kül kedisi gibi kalır . Bravo Meftun Abi. Ekibin şahane. Yanımıza fazla para almamışız, yola da çıkacağız, az maz demezseniz şu kaporamızı kabul edin lütfen. Adresimiz de şu kağıtta yazılı haftaya pazar evimizde bekleriz. Şadi Abi’ye de selamlar.”
Meftun onca yağlamanın yıkamanın ardından eline tutuşturulan yirmi liralık paraya yan gözle bakarak:
“Suat kardeşim verdiğiniz kaparo bir saattir içtiğimiz rakıların parasını ancak karşılar. Hadi diyelim ki çerezler benden olsun. Verdiğimiz konserin parası ne olacak?”
“İşi size verdik ya Meftun Abi.”
“Ya cayarsanız, ya bir aksilik çıkarsa?”
“Caymayız merak etme, bir aksiliğin çıkacağını da sanmıyorum. Üç kağıçtı olsaydık adresimizi size verirmiydik hiç!.”
“Orası öyle de, adresin doğru olup olmadığını nereden bileyim?”
“İnanmazsan Şadi Abi’ye soralım istersen.”
“Bu saatte uyumuştur. Rahatsız etmek istemem Şadi Abimizi. Tamam inandım. Haftaya bu adrese geliyoruz. Ancak bir terslik olursa her ihtimale karşı gelin haber verin tamam mı?”
“Tamam Meftun Abi, yirmi lirayı kaparo olarak düşünme, paranızın tamamını haftaya düğünden sonra alırsınız. Bize müsaade hadi eyvallah. Saat on ikiye gelmek üzere etrafa daha fazla rahatsızlık vermeyelim.”
“Tamam gençler evinize güle güle gidin sağlıcakla varın, haftaya buluşuruz.”
Üç kafadar Meftunla tokalaşıp vedalaşırlar. Önce Mezarlıkbaşı’na sonra da Basmane’deki sabahçı kahvelerinden birisine gelirler. Beş buçuk otobüsünün kalkmasına daha çok vakit vardır birkaç saat sohbet ederler.
Basmane’deki otogardan otobüsleri hareket ettiğinde saat sabahın beş buçuğudur.İki saatlik bir yolculuktan sonra Tire’ye varırlar.
Oto gara varmadan Cumhuriyet Meydanı’nda otobüsten inerler. Güneş doğmuş sabah olmuştur. Üç kafadar sabah mahmurluğunu atmak için Çavuş’un kahvesinde bir yandan çaylarını içerlerken öbür yandan gelecek pazar yapılması düşünülen düğünü nasıl iptal edip Meftun’a nasıl bildireceklerini kara kara düşünmeye başlarlar.
İlginç fikir ne Nihat’tan ne de Fuat’tan gelir. Yeni fikrin fikir babası yine Suat olur.:
“Arkadaşlar karşımızdaki postane bana güzel bir fikir verdi. Bakın bu kağıtta Meftun Abi’nin adresi yazılı. Şimdi acele bir mektup yazıyoruz. Ayağımızın tozu ile.”
Ve özür dileme makamındaki mektubu yazmaya başlarlar.
“Meftun Abi Merhaba;
Dün gece sayenizde çok güzel bir saat geçirdik. Tabir yerindeyse felekten bir gece çaldık. Şadi Abi’ye ve size çok minnettarız. Dün biz İzmir yolunda iken öğle saatlerinde düğüncü arkadaşın dedesi ölmüş. Henüz yeni öğrendik. Hepimizin başı sağ olsun. İncir çekirdeğini doldurmayan bir meseleden dolayı da kız eviyle oğlan evi birbirine girmiş. Ayrılmışlar anlayacağınız. Düğün işi yatmış bu durumda. Biz üç arkadaş sizin için ne yapabiliriz diye uzun uzun düşündük. Herhangi bir tanıdığımızın düğün işi çıkarsa ilk olarak sizinle anlaşacağız bu bir. İkincisi, İzmir’de fuarda içkili bir gazinoya gitse idik yirmi çarpı üç, altmış lira harcamış olacaktık.
Zarfın içine elli lira bıraktık. Umarım borcumuz harcımız kalmamıştır.
Bugün dünya yarın ahret, Hakkını helal et.
Gene de borcumuz kaldıysa İzmir’e geldiğimiz bir günde öderiz.
Tüm aile fertlerine ve komşularınıza sağlıklı günler dileriz.
Saygılarımızla……
(Birinci Bölümün Sonu-Devam Edecek)