“Beni görmek demek, behemahal ( mutlaka )yüzümü görmek değildir, benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir” diyor Atatürk. Fani olan her canlı gibi Atatürk de bedeni olarak yok olacaktı. Bunu O da biliyor ve taktir-i ilahiye teslim oluyordu. Nitekim 1881 de başlayan yaşamı 10 Kasım 1938 tarihinde sona erdi. 57 yıl gibi çok kısa sayılabilecek ömründe öyle büyük başarılara imza attı ki manevi varlığı, duygu ve düşünceleri daha dün gibi içimizde yaşıyor ve ebedi olarak yaşamaya devam edecektir.
Çağdaşı güçlü bilinen liderler üstelik kendi halkları tarafından yok edilirken O hala halkının gönlünde bütün canlılığıyla yaşayan, dost düşman bütün dünyanın takdirini, sevgisini, saygısını hala yaşayabilen tek liderdir.
Atatürk’ü bu fani dünyada ölümsüzleştiren nedenlerin başında şüphesiz O’nun yaptığı işlerin başarılmasının fevkalade zor ve bir o kadar da akılcı ve gerçekçi olmasındandır.
Bir başka neden de Atatürk’ün kişisel özellikleridir.
O her şeyden önce ölümüne bir vatanseverdir. İdealisttir, gerçekçidir, açık sözlüdür, sabırlıdır, ileri görüşlüdür, disiplinli bir yaradılışı vardır.
O bir mantık adamıdır, her adımını mantık çerçevesinde atmaktadır. Hakikati aramada asla kulaktan dolma bilgilere inanmaz, aklın ve bilimin kabul ettiği bilgilere dayanırdı.
Atatürk, doğruyu söylemekten asla çekinmezdi. "Ben, düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni tekzip eder." derdi.
Atatürk, çok cepheli bir liderdi. O, hem fikir, hem de hareket adamıdır. Yani bir taraftan Türk inkılabının hazırlayıcısı, diğer taraftan da uygulayıcısı olmuştur. Hem düşünen, hem de eserler veren Atatürk, çok yönlü bir lider olduğunu göstermiştir. Atatürk, toplumu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı amaçladığı için milli eğitim ile yakından ilgilenmiştir. O, "Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum olarak yaşatır; ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder." demiştir. Mütevazidir; Atatürk, kurduğu cumhuriyet, yaptığı inkılaplar ve kazandığı zaferlere rağmen gurura kapılmamıştır. “Ben yaptım!” sözünden hep kaçınmıştır. Her zaman: “Türk milleti başardı” demiştir.
Atatürk, asla ümitsizliğe düşmezdi. İç ve dış düşmanların çokluğuna rağmen Milli Mücadeleyi başlatmış ve başarmıştır.
Atatürk, sanata düşkündü. O, Türk milletinin engin bir sanat zevki olduğuna inanırdı. ”Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” diye düşünürdü.
Atatürk, iyi kalpliydi. İnsanlığı bekleyen felaketlere karşı sürekli çareler arardı. Ona göre gayesi barış olmayan bir savaş, cinayetti.
Atatürk Türk Milleti için ve hatta tüm insanlık için en faziletli rejimin Cumhuriyet yönetimi olduğunu düşünerek Cumhuriyet yönetimini ilan etti. Kurtuluş savaşı gibi dev bir zaferi
kazanan lider olarak isteseydi diğer yönetim biçimleri olan tiranlık, krallık, şahlık, padişahlık, diktatörlük yönetimlerini benimsemeyip, elinin tersiyle bu yönetimleri itmiş bize insan haysiyetine, onuruna en uygun yönetim şekli olan Cumhuriyeti hediye etmiştir.
Yukarıda saymaya çalıştığım bu özellikleri ile tesis ettiği yepyeni Türkiye Cumhuriyetini genç nesillere emanet etmiştir. O’nu ölümsüzlüğe kavuşturan bu başarılarını görmezden gelip kendilerini Atatürk yerine koymaya çalışan zavallıların fiili görev süreleri sona erdikten sonra adının bile anılmadığını düşünen ve gerçekleri gören beyinlerin malumudur..
Ölümünün 81.yılında nur içinde uyu ölümsüz lider. Atatürk ve O’nun en büyük eserimdir dediği Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır. Gerisi ham hayaller ve laf-ı güzaftır.(Boş laf,)