Yeşilçam filmlerinin çoğu kahramanını hepimiz tanıyoruz. İlerlemiş yaşına rağmen tanımayanlar çıksa da, TV.ekranlarında aynı anda farklı kanallarda tekrarlanan filmler sayesinde eski günlerle hemhal oluyoruz.
Karaoğlan. Kara Murat, Tarkan ve Battal Gazi filmleri ve özellikle falanca geliyor, filanca gidiyor filmleri hayallerimize renk katıyor ve hafızalarımızda uzun yıllar yer ediniyor.
Günümüzden iki bin üç yüz küsur yıl önce yaşamış, Büyük İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem” diyebilmiş Sinoplu Diyojen ile Abbasi Halifesi Harun Reşid’e yarenlik yapmış Kûfe doğumlu Bağdat’lı Behlûl-i Dânâ (Divane) yı da tanıyoruz.
Yunus’un deyişiyle ; “Ben yürürüm yane yane
Aşk boyadı beni kane
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
…” diyebilen, bir şehir efsanesini tanıtmak istiyorum.
Yetmişli yılların ikinci yarısında gıyaben tanıdığım 1984 yılında Yıldız meydanında hareketlerine,kıyafetine ve bir konuşmasına tanık olduğum Kırtepeli Şakir Yıldız’ı anlatacağım.
Şakir, bir zamanların en iyi yapı ustalarından biri. Taş ustalığıyla , minareciliği ile tanınıyor. O’nu kahreden ,yaşama sevincini örseleyen bir olayın ardından işini gücünü terk ederek yollara düşüyor. Yine Yunus’un sözleriyle adeta kendine yeni bir yol çiziyor.” Gâh eserim yeller gibi / Gâh tozarım yollar gibi / Gâh coşarım seller gibi / Gel gör beni aşk neyledi”…Kışa doğru yeşil renkli giysilerle dolaşıyor. Yaz başlangıcında şehrin bazı duvarlarına “ŞAKİR YILDIZ GELİYOR” sloganını yazıyor kendi elleriyle. Şakir’in hayatında muhtemelen şöylesine bir şarkı da var;
“Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar
Yeryüzünde sizin kadar yalnızım
Bir haykırsam belki duyulur sesim
Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım
Kaderim bu böyle yazılmış yazım
Hic kimsenin aşkında yoktur gözüm
Kaderim bu böyle yazılmış yazım
Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım
…………………………………………………..
Tatmadığım zevk kalmadı dünyada
Hangi kalbe girdimse kaldı izim
Taşa geçer kendime geçmez sözüm
Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım”
Şarkıda olduğu gibi, taşa sözü geçen çok iyi bir ustanın sözü kendisine maalesef geçmiyor…
Caddelerin birleştiği yol ağızlarında, meydanlarda, çarşı içlerinde renkli kıyafetleri, boynundan beline, belinden dizlerine kadar sarkıttığı rengarenk kumaş parçalarıyla, usturuplu konuşma tarzıyla ahaliyi başına topluyor. Değme siyasetçiyi kıskandıracak şekilde söylevlerde bulunuyor. Mikrofon yerine kullandığı araçlar bazen bir salatalık, bazen bir kabak, belki de domates, biber, patlıcan…
Yetmişli yılların sonlarındayız. Şakir muhtemelen gençlerin duvar yazılarına özenmiş, özene bezene kendi sloganıyla şehrin duvarlarını bu yaz başında yer yer süslemiş. ”ŞAKİR YILDIZ GELİYOR” .Bu sloganını okuyan Tireliler ister istemez Şakir’i merak ediyor, ortalıkta görünmesini dört gözle bekliyor.
Eski sanayide at arabalarının tamir edildiği bir atölyenin önünde biriken kalabalık Şakir Yıldız’ı dinliyor. Arabanın okuna bir eşeği bağlamışlar. Yularından allı morlu, yeşilli kumaş parçaları sarkıyor. Arabanın üzerinde eski , arkalığı kırık bir sandalye ve üzerinde içilmeyi bekleyen bir bardak su. Sandalyeye dayanarak nutuk çeken , gömleğinin bir iki düğmesi açık, kravat niyetine göğsüne tutturulmuş göbeğine doğru sarkan, hafif rüzgarda sallanan savrulan kırmızı renkli bir kumaş parçası. Ne orta ne uzun boylu , pehlivan yapılı bir gövde. Çıplak baldırlı mavi plastik terlikli ayaklar. Açık buğday renkli bir ten. Şişmanca bir vücut. Değirmi bir yüz, etrafına ,zekice dikkatle bakan bir çift göz.Saçlar tepede var yok. An itibariyle başında içi oyulup kafaya yerleştirilmiş sadrazam kavuğuna benzer bir aşı kabağı.
Seçimlere yakın bir zaman diliminde olmalıyız. Şakir günün anlam ve önemine uygun bir şekilde günün siyasilerine yükleniyor. “ Siz oylarınızı devamlı aynı adamlara veriyorsunuz. Her gün aynı yemeği aynı tatlıyı yemekten bıkarsınız değil mi”…Kalabalıktan “Eveeettt..” sesleri yükseliyor. Şakir verilen cevaptan memnun. Bakışlarıyla ahaliyi süzüyor ve ekliyor, “Bıkıp usanmadan gidip gidip bunlara oy vermeyin, şımartmayın bunları. Oyunuzu bu defa bana verin.” “Selam verdiler radyodan diye oy mu verilir? Oyu sokakta mı buldunuz.? Beni buldunuz oyu bana verin. Ben garip Şakir. Oyunuzu bana verin. Bunlar var ya bunlar…Biri cambaz, öteki madrabaz, beriki yobaz…Siz bunlar yüzünden birbirinizi yemeyin. Garipleri doyurun , garipleri giydirin…” Kalabalıktan alçak sesle homurdananlar ve kızanlar olsa da çoğunluk alkışlarla tezahüratta bulunuyor. Şakir el kol hareketleriyle tezahüratı kesiyor ve sözlerine devam ediyor, “Fazla tezahürata gerek yok arkadaşiar, (susamıştır, bardaktaki suyu birkaç dikişte bitiriyor). Ben milletimi uyarmak için görevlendirilmiş birisiyim. Vazifenizi yapın. Gariplere garibanlara bakın. Sağ olun var olun. Beni görüp dinlediniz beni buldunuz. Sizi bulamayan garipleri siz bulunuz. Onlara kol kanat geriniz …Hadi eyvallah…” diyor ve at arabasından alkışlar eşliğinde yere iniyor. Belinden sarkan peşkirle alnını, boynunu , yüzünü ,kollarını ve ellerini silerek , nutuk alanından gönül rahatlığıyla ayrılıyor…
Mehmet Sadık MEDİN
15 /07/2019 TİRE… Devam edecek…