Evliya Çelebi'nin “Seyahatnamesi”nde methettiği Yeşil Tire'mizin altmışlı yılları. İlçenin ekonomide, ticari önceliği tarım ürünleri; pamuk,tütün ve kendir mahlacıyla yapılan urgancılık üretimidir. Güme dağı yamaçlarındaki zeytinlikler, kestanelikler ve ceviz bahçeleri. Şehre yakın yerlerdeki üzüm bağları ve incir bahçeleri ,çiftçilerin ve küçük esnafın geçim kapısıdır.
Altmışlı yılların ikinci yarısındayız. Kuzeyden geçen Küçük Menderes nehri kendirlerin küçük havuzlarda desteler halinde bekletilmesi ve mahlaçların oluşmasında önemli bir mola yeri. Kendirlerin mahlaçları kenar mahallelere develerle naklediliyor. Mahlaçlar soyulduktan sonra sicim ve urgan tüccarları tarafından çarklarla ip-sicim-urgan ve halat işleyen kişilere satılıyor. Develerin bir yerden bir yere taşıdıkları yükler içinde ; tütün kalıpları, pamuk balyaları ve hararlar da var.
Yük develerinin yanı sıra Ege il ve ilçelerinin bir kısmında tülü tarif edilen güreş develeri de bulunmakta. Neredeyse dört mevsim güreş yapılabilse de çoğunlukla sonbahar sonlarında oluyor bu güreşler. Güreşlerin olmazsa olmazları; Deve, deveci, cazgır, davul-zurna ve seyirciler.
Tire'den Selçuk istikametine doğru, toprak yolda yol aldığımızda Çayırlı köyünü geçer geçmez, Akçaşehir köyüne ait Akkuyu mevkiine geliyoruz. O günlerde, hemen hemen dört mevsim açık bir kahvehane var. Kahvehane aynı zamanda lokanta işlevini görüyor. Köy Tüzel kişiliğine ait. Akçaşehir köy muhtarlığından her yıl bir yıllığına kiralanıyor. Adı köy kahvesi denilse de kahvehanede yok yok. Sabah kahvaltısı, türlü çeşitli yemekler, sebze, oğlak eti, sucuklu yumurta kahve, çay, içki sigara, nargile, meşrubat, gaz yağı, ispirto vs. Aklınıza ne gelirse hepsi tek mekanda. Otuz iki kısım tekmili birden bir film sanki. Kimler işletiyor bu mekânı derseniz, kasap Durmuş usta ile kahveci Halil ağa.
Mahir usta İncirliova'da ikamet eden bir seyyar kalaycı. On beş yirmi günde bir triportörüyle Tire'ye gelip genellikle batı köylerinden belli duraklarda kalaylanacak kapları toplayıp İncirliovada'ki atölyesinde kalaylayan bir zenaatkâr. Bir zamanlar tülü deve yetiştirmişliği ve de güreştirmişliği var. Motoguzzisinin kabinini ve kasasını deve tüyü rengiyle boyatmış. Kasanın üst kısmına , yolda sarsıntıyla kap kacak dağılıp savrulmasın diye devenin hörgücüne benzer şekilde bir bölüm ekletmiş.
Mahir usta Tire stadındaki deve güreşlerine bir hafta kala Tire'ye geliyor. Günlerden bir cumartesi günü. Şehirden çıkış yapıyor. Önce Çayırlı köyüne uğruyor. Birkaç kap kacak alarak yoluna devam ediyor. İkindi sonrası Akkuyu mevkiine geliyor. Önce lokantada etli kuru fasulye ve nohutlu pilavla karnını doyuruyor. Önce bir yörük ayranı içiyor. Kasap Durmuş usta ve Halil ağayla sohbet edip bol köpüklü orta kahvesini höpürdeterek içiyor. Emanet olarak getirilen bir kaç kap kacağı motoguzzinin kasasına yerleştiriyor.
Karanlık basmadan yola çıkmanın vakti gelmiştir artık. Durmuş usta ve Halil ağayla vedalaşıp lokantadan ayrılıyor. Selçuk istikametnde yola revan oluyor. Devamlı yanında taşıdığı teybine bir deve güreşi kaseti yerleştiriyor.
Alaylı köyünün yol kahvesine yaklaşık yüz, yüz elli metre kala ,karşıdan ipten kazıktan kurtulmuş bir deve Mahir ustanın kullandığı triportörün üzerine doğru koşmaya başlıyor. Mahir ustanın bir an eli ayağı boşanıyor. Kasadaki çuvallar içinde yolculuk yapan kap kacağın birbirine çarpmasıyla oluşan tangırtıya tungurtuya müdahale edemese de, teybini susturarak davul zurna seslerine eşlik eden cazgırın feryat figan bağrışmasına son veriyor. Direksiyonu sola kırarak ani bir dönüşle son hızla Akkuyu mevkiine ulaşmaya çalışıyor.
Alaylı köyü yol kahvesinde az önce çayını içen , eşeğini ve devesini su yalağında sulayan bir ara dalgınlığına gelipte devenin ipini gevşek bırakıp devenin kaçmasına sebep olan deveci, Selçuk'ta ikamet eden deveci Dilaver olmasın mı !...
Deveci Dilaver devesinin neden kaçtığını,daha doğrusu motoguzziye niçin saldırdığını hemen anlamıştır. İncirliovalı kalaycı Mahir ustayı da hemen tanımıştır. O çevrede deveye benzeyen triportör bir tek Mahir ustanın motoguzzisidir. Mahir usta , Dilaver beyin otuz yıllık arkadaşıdır. Bakır kaplarını da hep ona kalaylattırır.Hem devesine hem de arkadaşına bir zarar gelmemesi için maraton koşucuları gibi devesinin ardından depara kalkar.
Dilaver beyin devesi bir ara toprak yolda oluşan bir çukura basarak tökezler. Ihhlarına karışan iniltiyle toparlanır. Hızı biraz kesilmekle birlikte tekrar atağa geçer. Bu arada Mahir usta korkuyla karışık heyecanla Akkuyu'daki kahveye ulaşır. Motoguzziden gelen tangırtıya tungurtuya bigane kalamayan Durmuş usta ve Halil ağa mekandan dışarı fırlarlar ve Mahir ustayı kahvehanenin arkasındaki, duvarla çevrili kapısı açık bahçeye yönlendirirler. Kahvehanenin yakınında bir de kuyu vardır.
Kalaycı Mahir usta motoguzzisine kuyu çevresinde bir yarım tur attırır. Bahçe kapısından içeri dalar. Devenin göremeyeceği sota bir yere triportörü parkeder. Durmuş usta ve Halil ağa hemen yetişip kalaycının kollarına girerler. Hep beraber bahçeden çıkıp, kapısını bir güzel kapatırlar.
Aradan saniyeler geçmekte olsun Dilaver beyin devesi kuyu başına gelmiştir. Sağına bakar, soluna bakar.Yolu gözler, havaya bakmayı da ihmal etmez. Kuyunun su yalağına kafasını sokar. Başını sağa sola sallar, silkelenir. Biraz rahatlamıştır. Dilaver bey de kuyu başına gelir. Devesini okşar tatlı diliyle sakinleştirir. Bu arada kahvehanenin kapısı da her ihtimale karşılık kapatılmıştır.
Kazasız belasız atlatılan bu olaydan sonra; eski dostlar birbirlerine geçmiş olsun dileklerinde bulunurlar. Dilaver bey devesinin ipinden tutarak oradan ayrılır. Mahir ustanın ilk yapacağı iş, İncirliova’ya vardığında motoguzziyi başka bir renge boyatmak ve hörgüce benzeyen kısmı iptal ettirmek olur.