Ara sıra bazı şarkıları sıkça mırıldandığınız ya da yüksek sesle seslendirdiğiniz zamanlar oluyordur. Düşündüğünüzde mazide kalmış bir anıyı hatırladığınızı anlarsınız. Yakınlarınızı izlediğinizde söyledikleri şarkıların, hal ve gidişleriyle, zaman ve zeminle uyuşmadığını farkeder ve de hemen gülümsersiniz.
Lise ikide, aynı sınıf ve sırada ders gördüğümüz Coşkun Büktel'le ikimizin fizik dersine ilgisi pek iyi değildi. Fizik dersimizde o gün hoca bizi tahtaya, sözlüye kaldırmadıysa , hoca sınıftan ayrılır ayrılmaz, sırada parmaklarımızla tempo tutar; “ Bu gün de böyle geçti yarına Allah kerim” sözlerini mırıldanırdık. Edebiyat ve kompozisyon ders notlarımız çok iyi idi. Okul çıkışı Fuarın içinden on kuruşa geçer, Basmane'den Agora semtine gelir, yazlık Gönül Sineması'nın bitişiğindeki kahvehanede bir liralık Varlık yayınlarına ait kitapları birbirimizden ütmek için,ara sıra tavla oynardık. Bizim ev Karabağlar Yunus Emre mahallesinde, Aşureci durağına yakın bir yerde, Coşkun'ların evi Sinema Durağı'na çok yakın yerdeydi. Konak'tan otobüse biner ayrı duraklarda inerek evlerimize dağılırdık. Tavla oynadığımız gün kim yenildiyse O'nun evine gidilir, bir liralık kitap takdim edilirdi. Eğitim öğretim yılı (1967-1968) sonunda ikimiz de bir kaç dersten bütünlemeye kaldık. Paşa Köprüsü mezarlığının bitişiğindeki kıraathanede bir müddet ders çalıştık. Daha o zamanlarda yazmaya çizmeye meraklıydık. Hiç unutmam fizik dersini çalışırken Yahudi aksanıyla “Bir cısim hajmi kadar su taşirır” demeyi ihmal etmezdik.
Aradan uzun yıllar geçti. Yıl iki bin üçün sonu. Rehberden daha önce Coşkun'un telefonuna ulaşmıştım. İstanbul'a geldiğimde aradım. Taksim hastanesinin önünde buluştuk. Cihangir'deki evinde birkaç saat sohbet ettik. Çıkan kitaplarını imzalayıp takdim etti. Hemen hemen her hafta beraber edebiyat sohbetlerimiz oldu. Coşkun daha sonra Aksaray Horhor semtine taşındı. Ben Cerrahpaşa'da idim. Bilahare oğlu Barış “Arka Sıradakiler Dizisi” nde rol aldı. Coşkun bu dizinin senaryo doktorluğunu üstlendi, Kemal Hoca'nın repliklerini yazdı. Barış Beyoğlu'nda teras kat bir dairede ikamet etmeye başlayınca Coşkun'da alt katına taşındı.
Anılarda kalan şarkılar, Coşkun'un oğlu Barış'la ilgili bir anısından yola çıkarak yazılmış oluyor. Barış daha iki buçuk üç yaşlarında. Kılık kıyafeti mâlûm. Aklına nasıl geldiyse gelmiş divanın üstünde hem zıplıyor hem de olanca gücüyle, detone olmadan habire tepinerek bir şarkı söylüyor: “ Yıllar yorgun ben yorgun, boşa geçti seneler / Bende hicran yarası bende bitmez çileler.”
Tek kanallı siyah beyaz televizyon yayınlarının yapıldığı yıllar. Ekranda Türk Sanat Müziği solisti Metin Milli var. Şarkılarını icra ettiği mekan adeta saray yavrusu bir malikâne.
Sanatçı bir kaç eserini kapı girişinde okuyup, merdivenlerden şarkı söyleyerek iniyor. Sanatçı şarkısını merdivenlerden çıkarken söylese aklımıza Ahmet Haşim'in “MERDİVENLER” şiiri gelecek. “ Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden / Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak/ Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak” diyeceğiz. Şarkıcı basamakları tırmanarak soluk soluğa kalarak şimdi söyleyeceği şarkının hakkını böylece verecek.
Düşündüğümüz olmuyor tabiiki. Sanatçının arka planında muhteşem bir villa, kılık kıyafet yerinde grand tuvalet, şarkısı da şöyle; “ Bir gün sevdiğimi anlayacaksın / O zaman ellerin bomboş kalacak / Beni kaybedecek, ağlayacaksın / Gücüme gidiyor böyle yaşamak.”
Yetmişli yılların başındayız. Yetmişli yıllar, Yeşil Çam'ın kırılma noktası. Art arda Müstehcen filmler çevriliyor. Ünlü aktörler ve aktristler film piyasasından uzaklaşıyorlar. Çare, İstanbul, Ankara ve İzmir Fuarı sahnelerinde şarkı söylemek. Müzisyenlerden ders alıp birer ikişer sahnelere çıkıyorlar. Kiminin hatırı sayılır repertuarı var, kimi de üç beş şarkıyla durumu idare ediyor.
Müzik dersi alan, sinema sanatçılarının içinde Neriman Köksal da var. Üçbeş şarkı ezberlemiş ve de şarkılar hafızasında sıralı. Söyleyeceği ilk şarkı orta sıradan veya sondan olmamalı. Sahne performansı ve sesinin güzelliğine diyecek yok. Sanatçımız Ankara'da bir yemeğe davet ediliyor. Sahneye en yakın masaların birinde İsmet İnönü de var. Neriman Köksal sıra kendine geldiğinde alkışlarla sahneye çıkıyor. İsmet Paşa'nın sık sık rahatsızlandığı ve yakın zamanda ölebileceğine dair haberlerin yayınlandığı yıllar.
Neriman Köksal, İsmet İnönü'ye saygılarını sunuyor ve dinleyicilere yönelerek ilk şarkısını okumaya başlıyor: “ Bir ihtimâl daha var / O da ölmek mi dersin / Söyle canım ne dersin / Vuslatın başka âlem / Sen bir ömre bedelsin / Sükût etme nazlı yâr / Beni mecnun edersin “
İsmet İnönü, Neriman Köksal, Metin Milli ve Coşkun Büktel'e Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun. Güftesi Yahya Kemal Beyatlı'ya, bestesi Süleyman Erguner'e ait makamı uşşak olan bir şarkıyı burada anmak istiyorum.
“ Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler ....Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler”
Mehmet Sadık Medin 11.02.2024 - TİRE