Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğunda Selçuk Türklerini savaşta yenmek için İmparatorun iyi bir asker olması gerektiğinden, bunu sağlamak için Genel Kurmay Başkanı İmparatorluk ailesinden bir prenses ile evlendirildi. Aileye giren General Romanüs Diogenes sonrasında imparator oldu. Ve ordusunu hazırlayıp İstanbul’dan hareket etti. Amaç Selçuk hakanı Alparslan’ı mağlup edip bugünkü Adana’yı da içine alan tüm Selçuklu topraklarını ele geçirmekti.
İki ordu Malazgirt’te karşılaştı. Selçuklu ordusu 50.000 kişiden oluşuyordu. Bizans ordusu 200.000 kişi idi. Türklerin barış teklifini Bizans İmparatoru reddetti. Savaş başlamadan Bizans ordusunda bulunan Türk asıllı Peçenekler ve Avarlar Türk Selçuk saflarına katıldı. Savaşı büyük komutan Türk hakanı Alparslan’ın usta yönetimi ile Bizans kaybetti. İmparator tutsak düştü. 26 Ağustos 1071 ancak Alparslan onu serbest bıraktı. Hatta belli bir mesafeye kadar kendisine bir zarar gelmemesi için korumalar eşliğinde gitmesini sağladı. Ne var ki İstanbul’a dönünce hapse atıldı. Gözleri oyuldu.
Bu savaş öyküsünü çok kısa olarak anlatmamın sebebi 1071’de Anadolu’ya Orta Asya’dan gelen giden olmadığını ifade etmek içindir. Amma siz gelin görün ki bir muhalefet partisi lideri yıllardan beri yaptığı konuşmalarda “Biz Anadolu’ya geldiğimiz 1071’den beri deyip durmuştur. Bu tip konuşmalar 1071’den önce Anadolu’da Türklerin olmadığını, hatta önemli kişilerin başka ülkelerden mesela Yunanlı olduğunu söylemeye sebep olmuştur. Anadolu’ya Roma’ dan önceki Helenler M.Ö. II yy’da işgalci olarak gelmiş ancak kıyılardan içeri iç kesimlere gitmemiştir. Anadolu binlerce yıldan beri Türk’tür. Vatikan’da papalık kütüphanesinde bulunan Latince ansiklopedi Truva Savaşını tarihte bilinen ilk Türk-Yunan savaşı olarak betimler savaş tarihi M.Ö. 1250’dir. Türkçemiz ve Anadolu’daki birçok il ilçe isimleri Anadolu’da binlerce yıl önce konuşulan Türkçe kökenli Huri, Hitit ve Frigya dilleri etkisi altındadır.
Aylar yıllar süren bu 1071 öncesi yanlış tanımlama şimdilik bir kenara atılmış görünüyor. Onun yerine sert eleştirilerden sonra zaman zaman bir başka parti inanılmaz beğeni tasvip ve takdirlerin yer alması gibi tuhaf bir takdir kendisini göstermiştir. Geniş anlamda bilimsel dar anlamda ruhsal bir nedeni var mıdır? Bilmiyorum.
Bu konuyu bir başka yazı da daha ayrıntılı olarak ele almayı düşünüyorum.
Siyasal parti belli sayısal ve iktisadi doktrini ya da siyasi sistemi benimseyenlerin bir araya gelerek bir program etrafında meydana getirdikleri topluluktaki parti kavramı içerisinde örgütlenme, toplumsal zemin oluşturma, dayanışma yani aynı düşünceleri paylaşma ve özgürlük yani amir egemenliğinden uzak durma gibi duygu ve düşünceler yer alır.
Bir defaya mahsus olmak üzere hepimizin kolaylıkla anımsayabileceği birkaç olayı örnek alarak ele almak istiyorum.
-2007 de Millet Meclisinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde yasal çoğunluğun sağlanması için seçime katılıp Cumhurbaşkanının İktidar Partisine mensup bir kişinin olmasının sağlanması ve üzerinde anlaşılabilecek ortak aday olasılığının önlenmesi.
-Partiden bir ilçede seçilen bir Belediye Başkanının hemen ilk iş olarak tıpkı iktidar partisinin yaptığı gibi Hükümet Konağı önünde sanat eseri niteliği olan bir heykeli derhal yerinden söktürmesi
-İktidar Partisine mensup belediye başkan ve meclis üyelerinin oyları kararı ile üretilen başarı simgeleyen bir heykelin parti başkanının isteği ile sökülmesi, belediye meclisinde yapılan oylamada değindiğimiz parti meclis üyelerinin iktidar partisi üyeleri eğilim ve doğrultusunda heykel yıkımı lehinde oy kullanması
- Ve şimdi de iktidar partisi vekillerinin yanında ülkemizin savaşa girmesine izin verilen savaş tezkeresi lehinde oy kullanılması
-Örtünme, giyim kuşam konularında iktidara tam yakınlık ve destek
Misalleri çoğaltıp daha ayrıntılı bir yazı ile bu bir seri sert eleştiri yanında bu tutumları tahlil ve incelemeye değer !
Hükümetin ve onu elinde tutan iktidar partisinin içine düştüğü zor durumu yalnız yerli basının değiş dış basının da ana konusu!
Böyle durumlarda takınılan bu durum adı geçen parti mensuplarının bazılarını üzdüğünü tahmin ediyorum.
Nitekim birkaç gün önce gittiğim bir ilçede parti binasının önünden geçerken parti üyesi çok sevdiğim pırıl pırıl birkaç genç beni içeriye çağırdı. Bende onlara duvardaki başkanın koskocaman fotoğrafını görünce: Bu resmin altına: “Karda ayak izleri bir ileri bir geri” yazmak geliyor deyince sözlerime bir itiraz olmadı.
İsmini anımsayamadığım bir Osmanlı Sadrazamı bir gün Avrupalı Elçilerle görüşürken onlara şöyle demiş:
“Dünyanın en güçlü devleti Osmanlı İmparatorluğudur. Bakınız siz dışarıdan biz içeriden yıkmak için uğraşıyoruz. Amma o yıkılmıyor!