Dostlar, fark ettiniz mi bilmiyorum ama artık televizyonlarda bilim insanları konuşuyor ve çok doğru şeyler söylüyorlar. Ayrıca dünyadan gelen görüntülerden doğanın yenilendiğini anlıyoruz. Pamukkale'de travertenler beyazlamaya başladı, İstanbul’da yunuslar yüzüyor artık, Avustralya sokaklarında kangurular cirit atıyor. Bu haberler salgın günlerinde bize umut oluyor
Artık ekranlarda aktarlar, üfürükçüler, halkı kandıran din simsarları, hacamatcılar, sarı kantoroncular, kelle paçacılar ve sülükçülerin tamamı ortadan kayboldu. Meydanları gerçek sahiplerine bırakmak zorunda kaldılar. Bu sahtekârların satmaya çalıştıkları kendilerine bile fayda etmiyormuş meğer. Hepsi kıçından korkup evlerine kapandı. Yani takke düştü kel göründü nihayet...
Doğada her hayvan, her canlı birbirine muhtaç... Doğanın çok önemli bir dengesi var. Biyolojik çeşitliliği oluşturan varlıklardan biri bile eksilse, doğanın dengesi bozulur. Doğal afetlerin sayısı ve şiddeti artar. Su kıtlığı gündeme gelebilir. Belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran cansız çevrelerin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik arz eden ekolojik sistemlere ekosistem adı veriliyor ve bu sistem içinde insan yok biliyor musunuz? Doğal çevre insan eliyle oluşmamış, kendiliğinden meydana gelmiş olan çevredir.
Doğanın bize hiç ihtiyacı yokmuş meğer... Doğa; üzerinde yaşamasına müsaade ettiği canlılar içinde bir tek insanı virüs olarak kabul etti ve kendini koruyabilmek adına da onunla mücadele ediyor aslında... Bu virüsten etkilenip düzeni bozulan tek varlık insan oldu çünkü... Ne karıncalar, ne göçmen kuşlar, ne ayılar, ne şu ne bu... Hatta ismini hatırlamadığım ama nesli yok olmak üzere bir hayvan, yavrusunu dünyaya getirdi. İnsan dışındaki tüm canlılar planladıkları gibi yaşamaya devam ediyorlar...
Doğanın anasını belleyenlerin belleri de kürekleri de ellerinde kaldı... Savunmalarına milyarlarca dolar harcayabilen koca koca devletler bir maske yüzünden pert oldular. Bu virüs insanların soluğunu keserken dünyanın da soluk almasını sağladı. Uçaklar uçamıyor, araçlar parkta bekliyor. Petrol tüketimi azaldı ve dolayısıyla hava kirliliği oluşmadığı için ozon tabakası rahatladı. Oksijen bollaştı, küresel ısınma nedeniyle sıcak hava yerini serin havaya bıraktı.
Doğa çok net mesaj veriyor: “Bana daha fazla dokunma, benim düzenimi bozma, kendini bir şey zannedip de bana meydan okuma... Seni sevdiklerine sarılmaktan bile mahrum edebilirim bak!.. Bol bol israf yaptın... Kaynaklarımı yağmaladın ama eşit dağıtmadın... Çocukların hiç günahı olmadığı için ayrıcalık tanıyorum onlara… Şu zor günlerinizde bile utanmadan birbirinize kazık atıyorsunuz... Karaborsacılık, stokçuluk, tefecilik yapıyorsunuz... Eğer kendinize gelmezseniz ben ikinci bir dalga olarak geleceğim üzerinize, ona göre ayağınızı denk alın.”
Dünyanın değiştiğini, değişeceğini söyler dururuz her zaman. Teoriler üretiriz, öngörülerde bulunuruz, gelecek tahminleri yaparız... Fakat bütün değişmeler içinde değişmez olan bir şey var ki, asıl bizi yaşatan, var eden bu güçtür. Yardımlaşma, paylaşma ve dayanışma duygusu… Bu güç, yaşlılara ve kimsesizlere ailesi gibi bakmayı emreden geleneğimiz, komşusu açken uyuyamayan kültürümüzdür.... Bizi yaşatan ve gelecekte de var edecek olan bu değerlerdir... Yani insanı, insan yapan hisse senetleri değil, hissi senetlerdir.
Dünya, giderek metalaşıyor, robotlaşıyor ve hissizleşiyor... Her ne kadar sıkıntılar yaşasak da güvenlik görevlilerine sipariş veren amcanın zerafeti, Soma’da ambulansa bindirilirken ayakkabılarını çıkarmak isteyen kazazede maden işçisinin nezaketi bizlere umut oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde kriz anında bir insan, bu kadar sakin ve zarif olamaz.
İnsan karakteri, zor anlarda ortaya çıkar. Normal zamanlarda herkes cesur, herkes yardımsever ve herkes nezaketli olabilir ama kriz zamanlarında kendi ihtiyacı varken elindekini komşusuyla paylaşmak, kendisi yaralıyken başkasının yardımına koşmak, zalimin karşısına dikilip doğru olanı savunmak gerçek anlamda erdemdir ve kahramanlıktır... Dünyayı sarsan kriz anında yaşlı amcaya belediye elemanlarının edebi ve samimi ilgisi, bizim en büyük zenginliğimizdir.
Son korona belasıyla dünya ağır bir sınav veriyor; uzay madenciliği için gezegenlere füzeler gönderen ülkeler basit bir maskeye muhtaç oldular, tıbbi malzeme taşıyan kargoların önü kesiliyor ve adeta gasp eder gibi kendi ülkelerine yönlendiriyorlar ama tüm bunların yanında ülkemiz belediyelerinin yaptıkları övgüye değer. İlçemiz Tire’de yardım paketlerini belediyemiz, Tire halkı adına dağıtıyor. Bu nedenle başta Başkan Salih Atakan Duran olmak üzere tüm yetkililer her türlü övgüyü hak ediyorlar. Bildiğiniz gibi yardım isimsiz yapılır, paketlere ad yazılarak gösteriş yapılmaz.
Avrupa, bireysel yeteneklerden bir sistem başarısı çıkarmış ülkelerden oluşuyor. Dünyanın her yerinden en zeki insanları devşirip onlara inanılmaz imkânlar sağlıyorlar ve elde ettikleri sonuçlarla dünya hâkimiyeti kuruyorlar ama başarılı ancak insani yönleri zayıf, duygusuz bir neslin yetişmesine zemin hazırlıyorlar. Bu nedenle dağları deviren devletler, ayaklarına batan dikeni çıkarmakta zorlanıyorlar. Bizim insanımız ise daha çözüm odaklı ve daha yüksek bir organizasyon yeteneğine sahip. Bakınız Ankara’da Büyük Şehir Belediyesi yaşlılara, ihtiyaç sahiplerine, hatta emeklilikte yaşa takılanlara nakti yardımda bulunuyor. İftar yemeklerini evlere dağıtıyor, malları ellerinde kalan pazarcıların tüm ürünlerini alıp yoksula dağıtıyor. Aynı şekilde İzmir, İstanbul, Adana, Antalya, Mersin ve birçok şehrimizde halkın salgın günlerinde aç açık kalmaması için çaba harcanıyor.
Dostlar, teknolojiyi de kullanmasını biliyor bizim insanımız. Ankara ve İzmir Büyük Şehir Belediyeleri internet üzerinden katkı yapılmasına imkân tanıyorlar. Ülkemizin neresinde olursanız olun bu internet sitesi üzerinden bir iftar yemeği 15 lira olmak üzere yardım edebiliyorsunuz. Üstelik iftar yemeği verildikten sonra size dönüş yaparak sonucu bildiriyorlar.
Sizleri gerek ilçemizdeki gerekse büyük şehirlerdeki bu çalışmalara katkıda bulunmaya davet ediyorum. Bu arada hastanelerimizde sanırım kan ihtiyacı doğdu. 18 ve 60 yaş arasında 50 kg. üstü sağlıklı vatandaşlarımızın kan bağışında bulunmaları birçok hayat kurtaracak. Bizi, diğer ülkelerden ayıran işte bu nezaketimiz ve yardımlaşma duygumuzdur. Zaman; dil, din, ırk, mezhep, parti farklılığının peşinde koşmak zamanı değil. Bu fırtınayı atlattığımızda konuşmak için çok zamanımız olacak. Biz evimizde virüsten korunmaya çalışırken canlarını ortaya koyup bizim ihtiyaçlarımızı karşılayan işçilerimizin 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı kutluyorum. Tüm sağlık çalışanlarımızın önünde saygıyla eğiliyorum.
Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın.