Galiba yüzyıl kadar önceydi, Batı Anadolu’da bir şehir, sanki Tire’deyiz. Sayısız minareler, cumbalı evler, mor menekşeler, kasımpatları, rengarenk güllerin süslediği, öbek öbek laleler, beyaz sümbüllerle kaplı bahçelerle güzelim bir şehir.
Ama gelin görün ki bu güzelim şehir, mutlu mesut olması gerekirken kabus dolu günler yaşıyor: Bugünkü Kurtuluş okulu Yunan karakolu yapılmış, önündeki direkte mavi ve beyaz çizgili Yunan bayrağı asılı, bahçede sivri topuklu, başında püsküllü fesleriyle bir aşağı bir yukarı gidip gelen askerler dolanıyor. Komutan olduğu omzundaki pırıltılı sembollerden anlaşılan biri çevresindeki askerlere talımatlar yağdırıyor.
Karakol binasına zaman zaman saç sakalı birbirine karışmış, üstü başı perişan vaziyette, yüzü gözü morarmış yerli halktan Türkleri kolundan tutularak, ara sıra da tekmeleyerek karakola getiren askerler göze çarpıyor. Aynı şekilde, Yanıkkonak’ta, Kavakdibi’nde de bazı binalar karakol olarak kullanılmakta.
Yerli Türk halkı bezgin, ümitsiz, endişeli evine çekilmiş sessizce kötü kaderini bekliyor sanki. Yıllarca Türk komşularıyla güzel güzel ve her türlü haklarla birlikte yaşamış yerli Rumlar’ın yüzünde gülücükler saçılıyor. İhanetleri ise diz boyu.
Yunan askeri yerli Rumlarla birlikte evlere rasgele giriyor, evin erkeklerini tekme tokat çıkararak kadınlarına olmadık taciz ve tecavüzlerle saldırıyor, kendilerini korumaya çalışan kadınları akıl almaz zulumlerle susturmaya çalışıyor.
Yunan birlikleri işgal ettikleri bir yerde ilkönce halkın elinde bulunan ulaşım araçlarını ve hayvanlarını gasp ediyorlardı. Bundan sonra evleri basıp, kendi işlerine yarayacak halı, kilim, ziynet eşyası ne varsa halkın elinden zorla alıyorlardı. Karşı koyanlar en ağır şekilde işkence ediliyor, bir çoğu da öldürülüyordu.
İnsanları meydanlarda topluyor,, sopayla, kayışlarla ,akıl almaz eziyetlerle , hakaret ve tehditlerle sindirmeye çalışıyorlardı. Karşı çıkanları direnenleri ateşe bile atmaktan çekinmiyorlardı.
Bir başka sindirme yöntemi; baş aşağı asarak ağzından kan gelinceye kadar dövmekti. Bazılarını yine baş aşağı asarak altında ateş yakıp dumanla boğuluyordu. Köy kasaba ve ormanlar yakılıyordu, ekin tarlaları ateşe veriliyordu.
Camilerde ezan susturulmuş, ibadet yapılmasına engel olunuyordu. Dini bayramlar esnasında evlerde silah aramak bahanesiyle ve halk teravih namazında iken baskın yaparak namaz kılmalarını engelliyorlardı. Bayram namazı kılınmasını önlemek için olsa gerek camilerin bazılarını ahır, enkaz döküm yeri yapmışlardı.
Yaşananlar insanın kanını donduracak kadar vahşice idi. Hiçbir insanlık değeri ile bağdaşan tarafı yoktu. Bu vahşet karşısında kıvrım kıvrım kıvrılıp durduğumu , boncuk boncuk terlediğimi fark ettim. Gözlerimi açtığımda oh be diye feryat ettiğimi hatırlıyorum. Kabus sona ermişti. Ama şaşkınlığımı uzun süre atamamıştım üzerimden. Yaşadığım bir rüya idi ama yaşanmış olaylardan derlenmiş kötü, çok kötü bir rüyaydı. Böyle vahşetleri bir yüz yıl kadar önce benim yaşadığım bu güzel şehrin insanları ve ülkemin pek çok köyünde, kasabasın da şehrinde yaşamış dedelerimiz, ninelerimiz yaşamış ve hüzünlü bir hayatla bu fani dünyadan acılar ve ızdıraplar içinden göçüp gitmişlerdi.
Kırmızı fesli bir meczubun “Kurtuluş Savaşını keşke Yunanlılar kazansaydı” şeklindeki duasının kabul görmediğini , gerçekleşmediğini düşünerek yüce Allaha şükürler ettim.
Nemi olurdu? Meczubun duasını yüce rabbim kabul etseydi . Bugün bu topraklarda özgür, başı göklerde, onurlu bir Türk toplumu olamazdık.Türkiye Cumhuriyeti diye bir devletimiz olamazdı. Göklerimizde al renkli ,ay yıldızlı bayrağımız yerine Yunan bayrağı dalgalanırdı. Minarelerimizden ezan sesi duyulmazdı. Namus, şeref,haysiyet olmazdı. Kendi öz yurdumuzda palikarya şakşakçılarının esiri olurduk.
Şükür yaradanımıza ,bizi böyle bir zilletten koruduğu için. Kurtuluş Savaşımızı 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle taçlandırıp bize özgür bir vatan armağan eden başta Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e ve kahraman silah arkadaşlarına, kanını ve canını bu vatanın bağımsızlığı için feda edebilen şanlı askerlerimize sonsuz minnettarlığımız var. Nurlar için içinde yatın. Bize emanet ettiğiniz bu toprakların ebediyen bekçileriyiz rahat uyuyun.
Gençler bu eşsiz vatan bize bedavaya gelmedi. 30 Ağustos günü büyük zaferimizi kutladık. Bugün de bu zaferin nimetlerinden biri olarak Tire’mizin Yunan işgalinden kurtulması sevincini yaşıyoruz.
Gülün, eğlenin, ama vatanınızı mutlaka sevin, sahip çıkın.
Unutmayın ki; “ Sahipsiz kalan vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.