İsmini söylediğimizde pek çoğunuza tanıdık gelmeyecektir Paul Tibbets. Kimdir bu adam? Dostlar, ben de tanımıyordum Sunay Akın’ın İzmir Atatürk Kültür Merkezi’ndeki gösterisini izleyinceye kadar. Onu tanıyınca yaşam öyküsünden çok etkilendim ve sizinle paylaşmak istedim.
Amerikalı şekerleme üreticisi Otto Schnering, çocuklar için üstü çikolata kaplı fıstık ezmesi üretir ama bu şekerlemeyi tanıtmak konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. 1927’de internet, televizyon gibi reklam araçları da yoktur. Fabrikada yönetici ve reklam uzmanlarıyla toplantı üzerine toplantı yapar ancak aklına yatan bir fikir ortaya çıkmaz. En sonunda fabrika çalışanlarından biri, “Şekerlemeleri küçük paraşütlerle çocukların üstüne atalım!” der. Bu fikir Otto Schnering’in çok hoşuna gider. Yeni ürününün pazarlaması için eski pilot Davis ile anlaşır. Davis, ordudan ayrıldıktan sonra kendi uçağı ile ticari amaçlı uçuşlar yapmaktadır. Reklam kampanyasında küçük kâğıt paraşütlere bağlanan şekerlemeler havadan halkın üzerine atılacaktır.
Hazırlıklar devam ederken Davis, bir arkadaşının yemek davetinde reklam işinden bahseder. Bu sırada yan odada ders çalışan ve konuşmalara kulak misafiri olan ev sahibinin on iki yaşındaki oğlu Paul, çikolataları uçaktan atmayı çok istediğini söyler. Önce buna karşı çıkan ailesi, çocuğun ısrarları karşısında kabul eder ve Paul, çikolataları havadan çocukların üzerine atar.
Çocukluğunda havadan çocukların üzerine çikolata atan Paul Tibbets, büyüyünce pilot olur ve 6 Ağustos 1945 günü sabahında Japon hava sahasını geçerek Hiroşima'ya yıllarca unutulmayacak ve hatta yıllarca büyük acılar çektirecek “Little Boy” adlı atom bombasını halkın üzerine atar. Ne kadar ilginçtir ki binlerce insanın ölümüne neden olan atom bombasını taşıyan uçağın ismi de pilotun annesinin adı olan “Enola Gay”dir.
Paul Tibbets yıllar boyunca tüm konuşmalarında kendini bir vatansever olarak adlandırıp hiç pişmanlık duymadığını belirtirken “Bu uçuş bir görevdi. Şimdi böyle bir emir alsam yine aynı şeyi yaparım.” der. Kendisiyle yapılan röportajlarda geceleri kafasını yastığa koyup rahatça uyuduğunu her fırsatta dile getirmekten de çekinmez. Sonunda bu dünya kimseye kalmadığı gibi bu caniye de kalmaz ve 2007 yılında canını aldığı insanların yanına göçüp gider.
Tibbets, 6 Ağustos 1945’te atom bombasını Hiroşima üzerine bırakırken bu işi vatanseverlik adına yapıyordu ve bunu yıllar sonra da dile getirecekti. Vatanı için yaşlı genç, kadın erkek on binlerce sivili öldürmekten çekinmemiş, en ufak bir rahatsızlık duymamıştı. Öldürülenler ne de olsa ötekilerdi ve o, bir vatansever olarak vatanını koruyordu.
Vatansever… Acaba bu sözcüğün anlamını sorsaydık ne söylerdi bize? Onu vatansever yapan neydi? Elinden yaşam hakkını aldığı insanlar vatansever değil miydi?
Tibbets, kendi halkı için masum on binlerin canını alırken bunu vatanının bekası için yaptığını düşünüyordu. Hâlbuki vatanında kara derili insanlar, beyazların okullarına gidemiyor; onlarla eşit politik haklara sahip olamıyordu. İşin daha da trajik olanı, bu vatanın asıl sahiplerini çoktan unutmuş olmasıydı. Toprakların asıl yerlileri, milyonlarcası, vatanın yeni sahipleri tarafından en kibar ifadeyle yok edilmişlerdi.
Hani sıkça duyduğumuz bir söz var ya, “Vatan, diye diye vatanı sattılar.” İşte bu cani de “Vatanseverim!” diyerek tarihin en büyük insanlık suçunu işlemişti. Tıpkı kendini vatansever olarak tanıtan Hitler gibi…
Tarihte sıkça bu vatanseverlere(!) ve onlara safça inananlara rastlarız. Aslında vatanını sevmek insanlara ve insan haklarına saygıyla başlamaz mı? Ne demişti Mustafa Kemal: “Yurtta barış, dünyada barış…” Peki, yurtta ve dünyada barış içinde mi yaşıyoruz? Barışık olduğumuz bir komşumuz var mı? Yoksa insanlarımız sırf “Beka!” diye diye ötekileştirildi mi?
Dostlar, insan haklarına saygı duyulmasını, kimsenin ötekileştirilmemesini, yoksulluk çekmemesini istiyoruz. Sırf aynı görüşü paylaştıkları için, seçimde en önde bağırdığı için kadroların liyakat sahibi olmayanlara peşkeş çekilmesini istemiyoruz. Pazarlık masaları kurularak seçim sonrası için sözler verilmesin, diyoruz. Çok şey mi istiyoruz?
Sahiden neydi vatanseverlik?
Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın.