bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Fatih Bayrakcı
Köşe Yazarı
Fatih Bayrakcı
 

UNUTTUK BİZ!

Neyi unuttuk?   Millî değerlerimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü, tarihimizi, edebiyatımızı, görgü kurallarımızı, dilimizi, ahlâkımızı... gibi birçok önem arz eden, bizi biz yapan; Türk Milleti olduğumuzu daha ilk bakışta belli eden motifleri ne yazık ki unuttuk!   Elbette olması gerektiği gibi yerine getirelemeyen milletimize özgü bu değerlerin, tamamen yok olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz. Türk Milletimizin değerleri tarihte yerini ne zaman aldı ise bugün halen o değerlerimiz bilinmekte ve yaşatılmaktadır. Ancak değinilmesi gereken mühim mesele ise çağdaş ve refah toplumumuzun daha güzel aydın yarınlara ulaşmasını sağlayacak, toplumsal sorunların çözümüne kilometre taşı olacak olan yeni neslimizin gerek duyduğu eğitimi onlara doğru bir şekilde sunamıyor olmamız. Doğru bireylerin yetiştirilmesinde önemli rol oynayan etkenler yeteri kadar sağlanamadığı, sağlanmış dahi olsa bireyin gelişimine katkı sağlayacak pekiştirme amaçlı ek yardımlar alınmaması ne yazık ki bireye kazandırılan eğitimin işe yaramamasına neden oluyor.   Günümüzde birçok çocuk eğitimden, sevgiden ve doğru davranıştan mahrum bırakılıyor. Onların sorunlarını dinlemekten kaçınıyor veya gereken ilgiyi göstermeyi bilmiyoruz. Nedense bilmediğimiz birçok konuda da yine kendi bilgisizliğimizi-eksikliklerimizi gidermek yerine daha sert ve uygun olmayan kalıplara giriyoruz.   Gençlerimizin bir hatasını gördüğümüzde onları sorularımızla linç ediyoruz hatta daha kötüsü kaba kuvvete başvuruyoruz. Tüm bu olumsuz tepkilerimizin sonucunda ise evden kaçmalar, kötü alışkanlıklar, aile bireyleri arasında meydana gelen sorunlar, yanlış yaklaşımlara mâruz bırakılmış bireyin asosyal tutum sergilemesi, çevresiyle olan iletişimini yitirmesi gibi toplumumuzun refahını kötü yönde etkileyen durumlarla karşı karşıya geliyoruz. Yetişkin bireyler ise birbirleriyle olan iletişim döngüsünde kimin patron olduğunu gösterme çabasından kendilerini alamıyorlar. Alamıyorlar ki başta bahsettiğimiz değerlerimizin kaybına aslında bu zararsız gibi görünen olumsuzlukların neden olduğunu düşünemeyecek kadar içinde bulundukları durumlara kendilerini kaptırıyorlar.   Yaşlılarımıza olan yaklaşımlar ise içler acısı. Kadınlara olan tutumuza diyecek yok!   Kıymetli okurlarımız ilk cümleleri okuduğunda doğal olarak kendini savunmaya alarak: "hayır unutmadık! Biz bunların farkındayız!" diyebilirler. Böyle düşünmelerini sağlayacak faaliyetleri hatırlamaya çalışarak inkâr etmek için ellerinden gelen gayreti sarfedecekler hatta. Ancak durum oldukça üzücü. Bunu kabul edelim.   "Eskiden böyle değildi!" Dediğiniz ne varsa bu üzücü durumun bir parçası. Çünkü o cümleyi kurduğunuzda aslında demek istediğiniz: hatalı ya da eksik gördüğünüz bir durumun bir olumsuz davranışın eleştirisi. Ne yazık ki bu aralar epeyce "eskiden böyle değildi!" diyoruz.   Yoksunluğunu çektiğimiz güzel davranışlara zarar veren, olumsuz örnek oluşturan davranışların temeline göz atacak olursak eğer, rahatsız olduğumuz birçok durumun nedenlerini kolayca bulabiliriz. Hoşnut olmadığımız hal ve hareketlerin size neden olumsuz ya da neden öyle yapılmaması gerektiğini düşünmeden, önyargılı bir şekilde düşünecek olursanız, bu olumsuz durumun döngüsüne farkında olmadan kendinizi de dahil etmiş olduğunuz anlamına gelir. Maalesef o kadar kendimizi kaybedip dahil olduk ki artık bireylerle olan iletişimimizi kaybettik. Konuşmak, iletişim kurmanın yalnızca 10'udur. İletişimde geri kalan kısımların 60'ı beden dilimiz ve 30'luk kısmı ise ses tonumuzdur. Bugünlerde ise kelimelere ait olan 10'luk kısmın 5'ini siyasiler dışında kullanan sayısı parmakla sayılabilecek kadar az.   Bizi bu kadar tahammülsüz yapan nedir?   Bizi bu kadar tahammülsüz yapan, bizim ne istediğimizi bilmememizin ta kendisidir. Aslı menfi çıkar ilişkisine dayanan birlikteliklerimizi; arkadaşlıkla, dostlukla adlandırarak kendimizi ve karşımızdakini aldatmaktır. Gerçekler insanı hiçbir zaman mutlu etmez. "Çünkü ancak bir gerçek bizim çıkarlarımızı besliyorsa mutlu eder." Elbette hayır! Sadece artık saygı ve sevgi başta olmak üzere yaklaşımlarımızı gerekli olduğu için değil, öyle istenildiği için yapıyoruz. Bu da demek oluyor ki ortaya çıkan sorunların nedeni aslında apaçık bireyin kendisinden kaynaklı. Kavramların aslolan anlamları yerine bizim onlara yüklediğimiz anlamlarla iletişim kurarak devasa kavram kargaşaları ortaya çıkardık. Şüphesiz bu durumda bizi basitçe hallolabilecek sorunları kalp kırarak, hakaret ederek çözüme kavuşturmaya yönlendirdi. Tabii ki çözümden ziyade ömürlük küskünlükler, kinler, intikamlar, acımasızca hatasını kollamalar, küçük düşürmeler gibi daha binlerce insanlık dışı davranışlarımızı besleyen duygularımız ortaya çıktı. Kontrolden çıktık!   En kötüsü de hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamaya devam etmemiz. "Ne yani ölelim mi?" diyebilirsiniz. Hayır ölmenizi kimse istemiyor. Ancak şunu unutmayın aklınıza gelen ne varsa bu kötü ve bir o kadar da acı olaylara dair; ancak bir merhum bu kadar canlı sessiz kalabilirdi.   Filhakika en büyük insanlık suçu şahit olduğu kötü olaylar karşısında "dur" diyememesidir.   Artık bencil yaşamayı bırakarak olumsuz konularla ilgili elimizden geldiğince farkındalıklar meydana getirmeye çalışalım.   Duyumlarımızla, sezgilerimizle, duyduklarımızla ve gördüklerimizle hareket etmeden önce görülmeyen noktanın olup, olmadığını düşünelim. Toplumumuzdaki refah, ancak o topluma mensup bireylerin değerlerine sahip çıkmasıyla sağlanır. Eksiklikleri değinmekten kaçınmayın. Saygı, sevgi ve hürmetle....   Şair-yazar Fatih BAYRAKCI
Ekleme Tarihi: 21 Ağustos 2019 - Çarşamba

UNUTTUK BİZ!

Neyi unuttuk?

 

Millî değerlerimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü, tarihimizi, edebiyatımızı, görgü kurallarımızı, dilimizi, ahlâkımızı... gibi birçok önem arz eden, bizi biz yapan; Türk Milleti olduğumuzu daha ilk bakışta belli eden motifleri ne yazık ki unuttuk!

 

Elbette olması gerektiği gibi yerine getirelemeyen milletimize özgü bu değerlerin, tamamen yok olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz. Türk Milletimizin değerleri tarihte yerini ne zaman aldı ise bugün halen o değerlerimiz bilinmekte ve yaşatılmaktadır. Ancak değinilmesi gereken mühim mesele ise çağdaş ve refah toplumumuzun daha güzel aydın yarınlara ulaşmasını sağlayacak, toplumsal sorunların çözümüne kilometre taşı olacak olan yeni neslimizin gerek duyduğu eğitimi onlara doğru bir şekilde sunamıyor olmamız. Doğru bireylerin yetiştirilmesinde önemli rol oynayan etkenler yeteri kadar sağlanamadığı, sağlanmış dahi olsa bireyin gelişimine katkı sağlayacak pekiştirme amaçlı ek yardımlar alınmaması ne yazık ki bireye kazandırılan eğitimin işe yaramamasına neden oluyor.

 

Günümüzde birçok çocuk eğitimden, sevgiden ve doğru davranıştan mahrum bırakılıyor. Onların sorunlarını dinlemekten kaçınıyor veya gereken ilgiyi göstermeyi bilmiyoruz. Nedense bilmediğimiz birçok konuda da yine kendi bilgisizliğimizi-eksikliklerimizi gidermek yerine daha sert ve uygun olmayan kalıplara giriyoruz.

 

Gençlerimizin bir hatasını gördüğümüzde onları sorularımızla linç ediyoruz hatta daha kötüsü kaba kuvvete başvuruyoruz. Tüm bu olumsuz tepkilerimizin sonucunda ise evden kaçmalar, kötü alışkanlıklar, aile bireyleri arasında meydana gelen sorunlar, yanlış yaklaşımlara mâruz bırakılmış bireyin asosyal tutum sergilemesi, çevresiyle olan iletişimini yitirmesi gibi toplumumuzun refahını kötü yönde etkileyen durumlarla karşı karşıya geliyoruz. Yetişkin bireyler ise birbirleriyle olan iletişim döngüsünde kimin patron olduğunu gösterme çabasından kendilerini alamıyorlar. Alamıyorlar ki başta bahsettiğimiz değerlerimizin kaybına aslında bu zararsız gibi görünen olumsuzlukların neden olduğunu düşünemeyecek kadar içinde bulundukları durumlara kendilerini kaptırıyorlar.

 

Yaşlılarımıza olan yaklaşımlar ise içler acısı.

Kadınlara olan tutumuza diyecek yok!

 

Kıymetli okurlarımız ilk cümleleri okuduğunda doğal olarak kendini savunmaya alarak: "hayır unutmadık! Biz bunların farkındayız!" diyebilirler. Böyle düşünmelerini sağlayacak faaliyetleri hatırlamaya çalışarak inkâr etmek için ellerinden gelen gayreti sarfedecekler hatta. Ancak durum oldukça üzücü. Bunu kabul edelim.

 

"Eskiden böyle değildi!" Dediğiniz ne varsa bu üzücü durumun bir parçası. Çünkü o cümleyi kurduğunuzda aslında demek istediğiniz: hatalı ya da eksik gördüğünüz bir durumun bir olumsuz davranışın eleştirisi. Ne yazık ki bu aralar epeyce "eskiden böyle değildi!" diyoruz.

 

Yoksunluğunu çektiğimiz güzel davranışlara zarar veren, olumsuz örnek oluşturan davranışların temeline göz atacak olursak eğer, rahatsız olduğumuz birçok durumun nedenlerini kolayca bulabiliriz. Hoşnut olmadığımız hal ve hareketlerin size neden olumsuz ya da neden öyle yapılmaması gerektiğini düşünmeden, önyargılı bir şekilde düşünecek olursanız, bu olumsuz durumun döngüsüne farkında olmadan kendinizi de dahil etmiş olduğunuz anlamına gelir. Maalesef o kadar kendimizi kaybedip dahil olduk ki artık bireylerle olan iletişimimizi kaybettik. Konuşmak, iletişim kurmanın yalnızca 10'udur. İletişimde geri kalan kısımların 60'ı beden dilimiz ve 30'luk kısmı ise ses tonumuzdur. Bugünlerde ise kelimelere ait olan 10'luk kısmın 5'ini siyasiler dışında kullanan sayısı parmakla sayılabilecek kadar az.

 

Bizi bu kadar tahammülsüz yapan nedir?

 

Bizi bu kadar tahammülsüz yapan, bizim ne istediğimizi bilmememizin ta kendisidir. Aslı menfi çıkar ilişkisine dayanan birlikteliklerimizi; arkadaşlıkla, dostlukla adlandırarak kendimizi ve karşımızdakini aldatmaktır. Gerçekler insanı hiçbir zaman mutlu etmez. "Çünkü ancak bir gerçek bizim çıkarlarımızı besliyorsa mutlu eder." Elbette hayır! Sadece artık saygı ve sevgi başta olmak üzere yaklaşımlarımızı gerekli olduğu için değil, öyle istenildiği için yapıyoruz. Bu da demek oluyor ki ortaya çıkan sorunların nedeni aslında apaçık bireyin kendisinden kaynaklı. Kavramların aslolan anlamları yerine bizim onlara yüklediğimiz anlamlarla iletişim kurarak devasa kavram kargaşaları ortaya çıkardık. Şüphesiz bu durumda bizi basitçe hallolabilecek sorunları kalp kırarak, hakaret ederek çözüme kavuşturmaya yönlendirdi. Tabii ki çözümden ziyade ömürlük küskünlükler, kinler, intikamlar, acımasızca hatasını kollamalar, küçük düşürmeler gibi daha binlerce insanlık dışı davranışlarımızı besleyen duygularımız ortaya çıktı. Kontrolden çıktık!

 

En kötüsü de hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamaya devam etmemiz. "Ne yani ölelim mi?" diyebilirsiniz. Hayır ölmenizi kimse istemiyor. Ancak şunu unutmayın aklınıza gelen ne varsa bu kötü ve bir o kadar da acı olaylara dair; ancak bir merhum bu kadar canlı sessiz kalabilirdi.

 

Filhakika en büyük insanlık suçu şahit olduğu kötü olaylar karşısında "dur" diyememesidir.

 

Artık bencil yaşamayı bırakarak olumsuz konularla ilgili elimizden geldiğince farkındalıklar meydana getirmeye çalışalım.

 

Duyumlarımızla, sezgilerimizle, duyduklarımızla ve gördüklerimizle hareket etmeden önce görülmeyen noktanın olup, olmadığını düşünelim. Toplumumuzdaki refah, ancak o topluma mensup bireylerin değerlerine sahip çıkmasıyla sağlanır. Eksiklikleri değinmekten kaçınmayın. Saygı, sevgi ve hürmetle....

 

Şair-yazar Fatih BAYRAKCI

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.