Edebiyat camiasında pek saygın bir isim olan Necip Fazıl çıkardığı “Ağaç” dergisinde oldukça önemli ve farklı şairlere de yer vererek dikkate değer bir uğraşa yönelir. Beğeniyle karşılanan ve ilgiyle takip edilen bu dergide genç ve acemi şairler büyük isimlerin yanında şiir yazmak isterler. Dergide şiir yazmak isteyenler olduğu gibi bizzat Necip Fazıl’ın şiir istediği şairler de olur. Bunlardan ikisi Orhan Veli ve Oktay Rıfat’tır.
Orhan Veli ve Oktay Rıfat gelen teklif karşısında oldukça heyecanlanırlar ve bir an önce gönderecekleri şiirleri seçerler. Bu şiirler Günlük konuşma diliyle yazılmış ölçüsüz ve uyaksız şiirlerdir.
Dergi haftalık olarak yayımlanmaktadır. Bir hafta, bu iki genç şair için geçmek bilmez. En sonunda dergi çıkar. Koşa koşa gidip Ağaç dergisini alırlar. Kalp atışlarını parmak uçlarında duyarak titrek elleriyle açarlar. Sayfaları karıştırırlar, sağa sola çevirirler, içindekiler bölümüne bakarlar. Bir anda yüzleri düşer, benizleri atar. Şiirleri yoktur. Yayımlanmamıştır. “Nasıl olur, bizden şiir isteyen Necip Fazıl değil miydi? İstedi, gönderdik. Niye yayımlanmadı öyleyse?” diye düşünmüş olmalılar fakat pes etmemeye karar verirler. İyimserce “Belki haftaya ha… Ne dersin?” diye sorarlar birbirlerine. Şiirlerinin beğenilmediğini zannederek gelecek haftaki yeni sayı için tekrar şiir seçip gönderirler Necip Fazıl’a.
Bir hafta daha geçer. Yine heyecanla ama kötü ihtimali göz önünde tutan iki şair dergiyi hızlıca tararlar. Telaşla yapraklarını çevirirler. Şiirleri yine yoktur. Bir nevi kendileriyle alay edildiğini düşünen şairler bu kez heyecanla gönderdikleri şiirleri öfkeyle geri isterler dergiden. Beklerler fakat şiirleri yayımlanmadığı gibi bu kez de geri gelmemektedir. Ne yapacağını bilemeyen bu iki şairimiz en büyük güç kaynaklarını kullanmak isterler ve birlikte bir şiir yazarlar:
“Ağaca taş attım / Düşmedi taşım / Düşmedi taşım / Taşımı ağaç yedi / Taşımı isterim / Taşımı isterim.”
Şiirdeki “ağaç” sözcüğü “Ağaç” dergisini, taş ise iki şairimizin şiirlerini simgeler. “Ağaç” dergisine şiir göndermeleri “Ağaca taş atmak” olarak şiirlerinin yayımlanmaması “Düşmedi taşım” şeklinde, şiirlerini istemeleri fakat şiirlerinin geri gelmeyişi ise “taşımı ağaç yedi, taşımı isterim.” dizeleriyle beliriverir.
Bu durum şairlerimizi derinden etkiler. İçlerinde bir ukde olarak kalmıştır dergide şiirlerinin yayımlanmaması. Bu ukde Orhan Veli’nin “Ağacım” şiirinde karşımıza çıkar:
“Mahallemizde / Senden başka ağaç olsaydı / Seni bu kadar sevmezdim / Fakat eğer sen / Bizimle beraber / Kaydırak oynamasını bilseydin / Seni daha çok severdim. / Güzel ağacım! / Sen kuruduğun zaman / Biz de inşallah / Başka mahalleye taşınmış oluruz.”
Çok anlamlı dizelerden oluşur bu şiir de. “Mahallemizde senden başka ağaç olsaydı, seni bu kadar sevmezdim.” dizelerinden iki genç şairimizin tek fırsatlarının “Ağaç” dergisi olduğu anlaşılır. Daha sonra da ekliyorlar, “Bizimle beraber kaydırak oynamasını bilseydin seni daha çok severdim.” Yani bizim şiirlerimizi yayımlasaydınız sizi daha çok severdik. Buraya kadar biraz övgü ve biraz sitemle gelen dizeler birden bedduaya dönüşüveriyor, “Sen kuruduğun zaman, biz de inşallah başka mahalleye taşınmış oluruz.” Ağaç dergisinin kapanması ve “Ağaç” kapandığında bu iki genç şairimizin başka bir dergide emin adımlarla yola çıkma isteği göze çarpar.
Tek dilekleri “Ağaç”ın bir yaprağında kendi adlarını duyurabilmek olan bu iki şairimizin gerçekten de diledikleri olur. Ağaç kapanır. Yıllar sonra Orhan Veli, Oktay Rıfat aralarına aldıkları Melih Cevdet’le beraber başka mahalleye taşınırlar, başka bir dergidir bu. Üstelik kendilerinin çıkarmış oldukları bir dergi… Oraya taşlarını atarlar ve bu kez düşürürler, çünkü taş attıkları yer bu kez “Ağaç” değil, “Yaprak”tır. “Ağaç”a duydukları öfkeyi “Yaprak”la çıkarmak arzusu muydu bu? Bilemem.
Yeni derginin adı “Yaprak”tır… Bir zamanlar alaya alınan iki genç şairimizin çabalarıyla çıkarılan bir dergi… Tek yapraktan oluşur. Sanırım bu, iki genç şairimizin geçmişi anımsamalarının ürünüdür. Şiirlerinin yayımlanacağını düşündükleri “Ağaç” dergisinin bir yaprağının öfkeyle ama aynı zamanda gururla koparılma hali...
Ağaç büyüdü, yaprak filizlendi. Oradan Garipçiler çıkıverdi. Zaman geçti, “Ağaç” kurudu ve unutuldu; ama “Yaprak” içinde hüznü ve kini taşıyarak hep canlı kaldı.
Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!