bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Cüneyt Tanyeri
Köşe Yazarı
Cüneyt Tanyeri
 

HERKES GİBİ GÖRMEK

Görme engelli dendiği zaman hemen aklımıza halk ozanı Âşık Veysel gelir. Hepimiz ozanın başına neler geldiğini az çok biliriz. Peki, toplumumuzda başka görme engelliler yok mu? Elbette var… Ancak çoğu kez onların yaşam mücadelesini ya televizyonlardan ya da gazetelerden öğreniriz. İşte bugünkü yazımda gözleri görmediği halde birçok kitap yazan bir yazarımızdan söz edeceğim.   Yazarımız bu kez Tireli değil… Konu insan olunca, hele bir de görme engelli olunca ne fark eder ki nereli olduğu?..   Anlatmadan geçmek olur mu gözleri görmeyen Recep Akın’ı?... Onu daktilonun başında yazarken görene kadar inanmamıştım önce. Göz görmeden nasıl daktilo kullanır bir insan? Kullanıyormuş hem de mükemmel…   Roman yazıyordu. Tuşlara basarken onu şaşkınlıkla izliyordum. O son derece rahattı. Cümleler birbiri ardına şekilleniyordu. Kendimi bu kadar aciz htiğim an olmamıştı. Hele gördüğü halde iki kelimeyi yan yana getiremeyen insanları düşününce imkânsızı başarıyordu. Ezbere bastığı tuşlarla oluşturduğu paragrafları okurken hayranlığım ve şaşkınlığım bir kat daha artıyordu. Bir sayfayı yazması on dakika gibi kısa bir süre alıyordu. O dakikalarda henüz az sonra duyacaklarımın en az daktilo kullanışı kadar beni şaşırtacağını bilmiyordum.   Benim için karanlık, onun için aydınlık odasında kanepeye oturduk. Malum çay ve kahve faslından sonra "Ben çocukken görüyordum aslında!" diye girdi söze ve anlatmaya başladı. "Sınıfta öğretmenim beni en arkaya oturtmuştu. Tahtaya yazılanları bulanık görüyordum, yanımda oturan arkadaşımın defterine bakarak anlıyordum. Öğretmenim fark edene kadar kör olma yolunda ilerlediğimi ben dâhil kimse bilemedi.   Okula başladığımda altı yaşındaydım. Üç yıl böyle geçti. Bir gün benim tahtaya bakmadığımı fark eden öğretmenim nedenini öğrenince ön sıraya aldı ama yine bulanıktı her şey. Bulanık ne demek, onu da bilmiyordum. Sonra ailemi çağırdı ve beni doktora yolladı. Doktor, daha önce gelseydi gözü kurtarırdık, demiş babama. Ve dördüncü sınıftan sonra da tamamen karardı dünya.”   O acıklı öyküsünü anlatırken ben, gözlerim dolmuş; yoksulluğa, cahilliğe isyana bir kez daha hazırlanırken vurucu söz geldi: "Beni doktora geç götüren aileme ve arka sıraya oturtan öğretmenime hiç kızmadım. Çünkü ben dünyayı herkesin benim gibi bulanık gördüğünü sanıyordum. Göremiyorum, diye hiç şikâyetçi olmadım!" dedi.   İşte söz bitmişti.   "Ben, herkes benim gibi bulanık görüyor sanıyordum!"   Dostlar, hepimiz bu dünyayı herkesin bizim gibi gördüğünü sanmıyor muyuz? Ta ki başkalarının ne gördüğünü öğrendiğimiz güne kadar. Ve çoğu kez de geç kalmıyor muyuz?   …   KIRK YILLIK KANİ, OLUR MU YANİ   Divan şairlerinden Ebubekir Kani Efendi genç bir Rum dilberine gönlünü kaptırmış. Yaşı elliye yaklaşan Kani'nin aşkı da o derece olgun çıkmış ve güzel kız da onu sevmiş. Ne var ki sevdiği bir papazın kızı çıkmış. Kani, aşkını mutlu sona erdirmek için kıza evlenme teklif etmiş ama kızın ailesinin cevabı “Hıristiyan olmayan birine kızımızı veremeyiz! Ancak din değiştirirsen kabul ederiz!” olmuş.   Bu cevabı alan Kani Bey de karşılık olarak Hıristiyanlarda sıkça kullanılan “Yani” adını hatırlayarak demiş ki: “Yapmayın papaz efendi, kırk yıllık Kani, hiç olur mu Yani?..”   Dostlar; edebiyatla kalın, umutsuz kalmayın.  
Ekleme Tarihi: 10 Haziran 2019 - Pazartesi

HERKES GİBİ GÖRMEK

Görme engelli dendiği zaman hemen aklımıza halk ozanı Âşık Veysel gelir. Hepimiz ozanın başına neler geldiğini az çok biliriz. Peki, toplumumuzda başka görme engelliler yok mu? Elbette var… Ancak çoğu kez onların yaşam mücadelesini ya televizyonlardan ya da gazetelerden öğreniriz. İşte bugünkü yazımda gözleri görmediği halde birçok kitap yazan bir yazarımızdan söz edeceğim.

 

Yazarımız bu kez Tireli değil… Konu insan olunca, hele bir de görme engelli olunca ne fark eder ki nereli olduğu?..

 

Anlatmadan geçmek olur mu gözleri görmeyen Recep Akın’ı?... Onu daktilonun başında yazarken görene kadar inanmamıştım önce. Göz görmeden nasıl daktilo kullanır bir insan? Kullanıyormuş hem de mükemmel…

 

Roman yazıyordu. Tuşlara basarken onu şaşkınlıkla izliyordum. O son derece rahattı. Cümleler birbiri ardına şekilleniyordu. Kendimi bu kadar aciz htiğim an olmamıştı. Hele gördüğü halde iki kelimeyi yan yana getiremeyen insanları düşününce imkânsızı başarıyordu. Ezbere bastığı tuşlarla oluşturduğu paragrafları okurken hayranlığım ve şaşkınlığım bir kat daha artıyordu. Bir sayfayı yazması on dakika gibi kısa bir süre alıyordu. O dakikalarda henüz az sonra duyacaklarımın en az daktilo kullanışı kadar beni şaşırtacağını bilmiyordum.

 

Benim için karanlık, onun için aydınlık odasında kanepeye oturduk. Malum çay ve kahve faslından sonra "Ben çocukken görüyordum aslında!" diye girdi söze ve anlatmaya başladı. "Sınıfta öğretmenim beni en arkaya oturtmuştu. Tahtaya yazılanları bulanık görüyordum, yanımda oturan arkadaşımın defterine bakarak anlıyordum. Öğretmenim fark edene kadar kör olma yolunda ilerlediğimi ben dâhil kimse bilemedi.

 

Okula başladığımda altı yaşındaydım. Üç yıl böyle geçti. Bir gün benim tahtaya bakmadığımı fark eden öğretmenim nedenini öğrenince ön sıraya aldı ama yine bulanıktı her şey. Bulanık ne demek, onu da bilmiyordum. Sonra ailemi çağırdı ve beni doktora yolladı. Doktor, daha önce gelseydi gözü kurtarırdık, demiş babama. Ve dördüncü sınıftan sonra da tamamen karardı dünya.”

 

O acıklı öyküsünü anlatırken ben, gözlerim dolmuş; yoksulluğa, cahilliğe isyana bir kez daha hazırlanırken vurucu söz geldi: "Beni doktora geç götüren aileme ve arka sıraya oturtan öğretmenime hiç kızmadım. Çünkü ben dünyayı herkesin benim gibi bulanık gördüğünü sanıyordum. Göremiyorum, diye hiç şikâyetçi olmadım!" dedi.

 

İşte söz bitmişti.

 

"Ben, herkes benim gibi bulanık görüyor sanıyordum!"

 

Dostlar, hepimiz bu dünyayı herkesin bizim gibi gördüğünü sanmıyor muyuz? Ta ki başkalarının ne gördüğünü öğrendiğimiz güne kadar. Ve çoğu kez de geç kalmıyor muyuz?

 

 

KIRK YILLIK KANİ, OLUR MU YANİ

 

Divan şairlerinden Ebubekir Kani Efendi genç bir Rum dilberine gönlünü kaptırmış. Yaşı elliye yaklaşan Kani'nin aşkı da o derece olgun çıkmış ve güzel kız da onu sevmiş. Ne var ki sevdiği bir papazın kızı çıkmış. Kani, aşkını mutlu sona erdirmek için kıza evlenme teklif etmiş ama kızın ailesinin cevabı “Hıristiyan olmayan birine kızımızı veremeyiz! Ancak din değiştirirsen kabul ederiz!” olmuş.

 

Bu cevabı alan Kani Bey de karşılık olarak Hıristiyanlarda sıkça kullanılan “Yani” adını hatırlayarak demiş ki: “Yapmayın papaz efendi, kırk yıllık Kani, hiç olur mu Yani?..”

 

Dostlar; edebiyatla kalın, umutsuz kalmayın.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.