2-8 Nisan tarihlerinde Kıbrıs’taydım. Bir gün Magosa’da konakladıktan ve Magosa’nın gezilebilecek yerlerini gezdikten sonra geri kalan zamanımızı Girne Öğretmen Evinde geçirdik. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetinin ortasında bulunan bu kent Kıbrıs’ın tamamını gezebilmek için en uygun yer. Buradan Kıbrıs’ın en uç noktalarına kadar bir saat içinde ulaşılabiliyorsun. Lefkoşa’yı, Lefke’yi, Güzelyurt’u bu nedenle rahatça gezme fırsatı bulduk.
Girne’de Kale’yi, Özgürlük ve Barış Müzesini, Özgürlük Anıtını. Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu Şehitliğini ziyaret ettik. Makarios’un avukatı, ünlü silah tüccarı, Pavlodis’in gizemli Mavi Köşkünü gezip, 1974 harekâtı sırasında, Lefke’ye, Omorfo’ya ( Güzelyurt ) nakledilirken şarampola düşen tankı görmek için Beşparmak Dağlarına özel araçla tırmandık. Girne hem doğal güzelliğiyle hem de tarihi özellikleriyle, hem de Barış Harekâtı’nda oynadığı rol itibarıyla Kıbrıs Türkünün övünç kaynağı olan güzel bir şehir.
Ben bugün Girne ‘de yaşadığım bir günü nakletmek istiyorum sizlere. Tarih 4 Nisan 2019 günlerden Cuma. Cuma namazını kılmak üzere bir cami aramaya giriştim. Öğretmenevine en yakın caminin Yazıcızade Camii olduğunu öğrendim. Yürüyerek gittim. Eski ve dar bir sokağın içinde oyuncak gibi bir cami ile karşılaştım. Osmanlı tarzı bir cami ve yine ona uygun kısa bir minaresi olan camiye girip bir köşeye oturdum. Biraz sonra ezan okundu, namaza durduk. Daha sonra da genç , sakallı, sarışın bir imam minbere çıkıp Cuma hutbesini okudu. Sonunda dua etmeye başladı, şehitlerimizin ve Necmettin Erbakan hocanın ruhuna Fatiha diyerek hutbesini bitirdi. Dehşete düşmüştüm. Erbakan Hoca’nın adının zikredilmesinden asla rahatsız olamazdım. Ama birlikte ve daha büyük sorumluluk taşıyarak Barış Harekâtı emrini veren Ecevit’in adının hutbede zikredilmemesine ciddi bir itirazım olmalıydı. Atatürk’ün “ Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkacağımız yerler olmamalı “ sözünü de hatırlayarak Hocaya hatasını hatırlatmam gerektiğini düşündüm. Namazın sonuna kadar cami de kaldım. O sırada camide 10 - 15 kişi kadar cemaat kalmıştı. Hocaya “Allah kabul etsin “ deyip elini sıktıktan sonra kendimi tanıttım. Ve ilave ettim;” Hocam Erbakan Hoca Kıbrıs harekâtının mimarlarından biri olarak hayır dualarımızı hak ediyor. Ama harekâtın esas sorumlusu olan rahmetli Ecevit dualarımızı hak etmiyor mu? Harekâtın komutanı Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu duaya hak etmiyor mu? “diye sordum. Etrafımızda kalan üç beş kişi bana hak verdiklerini belirtircesine “Evet, Atatürk’ün adı da anılmalıydı, bir başkası da Rauf Denktaş da unutulmamalıydı.” Diye katkıda bulundu. Bu haklı eleştirilere genç imam büyük bir saygı ile karşılık verdi. “ Evet, Hocam haklısınız, ben caminin geçici fahri imamıyım. Girne Amerikan Üniversitesinde Mimarlık okuyorum. Heyecandan aklıma Erbakan geliverdi. Ecevit’i de, Atatürk’ü de, Denktaş’ı da, Karaoğlanoğlunu’da anmam gerekirdi diyerek adeta özür diledi. Ben de bu eksikliklerde kasıt olmadığını öğrenmekten son derece mutlu oldum. Hatta fahri olarak böyle bir görevi ifa ettiği için genç imamı tebrik bile ettim. Helalleşerek camiden dışarı çıktık.
Cemaatten iki kişi ile cami dışında da yorumlarımız devam etti. Bir ara bu kişilerle tanışmak istedim. Solumdaki arkadaşa nerelisin diye sordum. Cevabı Trabzonluyum oldu. Maşallah Trabzonlular burada yoğunsunuz diye karşılık verdim. Daha sonra da diğerine sordum.”Nereli siniz? Cevap müthişti. ”Tireliyim.”deyince ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz. Kollarımı kocaman açarak gel seninle bir kucaklaşalım dedim. İki hemşehri hasretle, samimi, bir şekilde sımsıkı kucaklaşmıştık.
Kısa bir sohbet faslından sonra daha iyi tanışmak üzere yakınlardaki bir kahvehaneye davet etti hemşehrim. Oturduk birer çay içtik. Aynı yaşlardaydık. Tire’de ortak arkadaşlarımız vardı. 12 yaşında başlayan müezzinlik görevi Tire’deki Karahasan Camii İmamı olan babası sayesinde başlamış. Yedi yıldır da her Cuma Yazıcızade Camiine gelir fahri müezzin olarak görev yaparmış. Konuşmalardan on parmağında on hüner olduğu anlaşılıyordu. İlk defa karşılaşmıştık ama kısa sürede birbirimizi iyice kaynaşmıştık. Ama sohbete doyum olmuyordu. Yeniden ve daha müsait bir zamanda buluşmak üzere ayrılma zamanı gelmişti. Beni Öğretmenevinin önüne kadar arabasıyla getirdi.
Kendisini ilk kez görmüştüm ama O’nu bir başka şekilde tanıyordum. Sizler de tanıyorsunuz bu yeni arkadaşımı: Hani Tire tanıtım müziği vardı ya Tire ağzıyla söylediği, hani “Tak tak kebabı yicemin “ adlı türkünün söz yazarı, bestekârı ve solisti Asil Özgül’dü bu yeni arkadaşım. Tanımaktan mutlu oldum, böyle bir hemşehrimin 40 yıldır Kıbrıs’ta önemli başarılara imza atmış olmasından gurur duydum.
Asil özgül’le yaptığımız görüşmelerin ayrıntılarını daha sonra sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.