bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Cüneyt Tanyeri
Köşe Yazarı
Cüneyt Tanyeri
 

AYRIŞMAKTAN BIKMAZ MI İNSAN?

Ülkemiz insanları yıllarca ayrıştırıldı/ayrıştı. Ne demek ayrışmak? Halkı; sağcı-solcu, Kürt-Türk, Alevi-Sünni vb. biçimlerde ayırmak, birbirine düşman etmek… Şimdi de nerden çıktı bu ayrışma diye soracak, bu korona salgınının kol gezdiği günlerde konumuz bu mu, diye sitem edeceksiniz, biliyorum.   Bu haftaki yazımda tam da bu sitemden söz edecek, insanları değişik biçimlerde bölmeyi kınayacağım.   Her şey televizyon ekranlarından korona virüsünün (covid-19) ülkemizde aldığı canlardan söz ederken “Şu kadar kaybımız var, hepsi yaşlıydı.” bilgisiyle başladı. O günden sonra her gün bilgilendirme sonrasında insanlarda “Oh, hayatını kaybedenlerin hepsi yaşlıymış, bize bir şey olmaz, onlar da zaten öleceklerdi!” Anlayışı hâkim olmaya başladı. Yaşı 60’ın üzerinde olanlarla dalga geçildi, hatta virüsü onlar yayıyormuş algısı oluşturuldu.   Peki, kim bu yaşlı dediğimiz insanlar? 1940 ile 1960 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 60, en delikanlısı 80 yaşında olan hâlâ ideallerinin peşinde koşan insanlar bunlar. Hani nesli tükenmek üzere olan kelaynak kuşları var ya, işte onlar gibi nesli azalmış dedelerimiz, ninelerimiz, analarımız, babalarımız, amcalarımız, dayılarımız, teyzelerimiz, öğretmenlerimiz…   Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış, hepsi yoksulluk içinde büyümüş insanlar bunlar. Hiçbiri kreş, dershane, özel okul görmemişler ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi… Harp görmüş, darp görmüş… Baskı, çatışma görmüş… Beş darbe, altı muhtıradan sağ salim çıkmış.   İkinci Dünya Savaşı’nı, Kore’yi, Vietnam’ı Kıbrıs Barış Harekâtı’nı görmüş, hatta oralarda savaşmış, sonra da Amerikan 6. Filosunu “Go Home! (Defol!)” diyerek kovmuş insanlar.   En az on ekonomik krizden nasibini almış, tecrübeli, yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil onlar.   Kandili de elektriği de görmüşler. Bilgisayarla, internetle tanışmış, hatta kullanmayı bile öğrenmişler. Üretim, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış bir nesle aitler. Çok kitap okumuş, en azından liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmişler. Birçoğu okurken çalışıp ekmeğini çıkarmış ne ailesine ne devletine yük olmamış, bir baltaya sap olmuş. Kimisi de yoksul köy çocuklarına kucak açmış Köy Enstitülerine gidip sağlıkçı ya da öğretmen olmuş. Ezilmişler ama eğilmemiş, el etek öpmemişler. Kan kusup kızılcık şerbeti içiyorum, demişler.   İşte onları eve kapatıp onların virüs gibi görülmesine çanak tutulmasınadır sitemim, öfkem. Deniz kenarında gezenler, sabah sporu yapanlar, asker uğurlayanlar, balık tutanlar, umreden gelenlere el öpmeye gidenler, pek çok atölyede, fabrikada, iş yerinde toplu çalıştırılan zavallı işçi kardeşlerimiz hâlâ dışarıda. İşte asıl virüsü yayanlar onlar değil mi?   Onlar evde oturmaktan şikâyetçi değil, çünkü bu bilgelik seviyesine gelene kadar sayısız sınavdan geçtiler. Onlar zaten evlerinde oturuyordu. Ama onları konu komşuya, çağrı merkezlerinde bunak muamelesi yapanlara muhtaç ettik. Toplumu bu kez genç-yaşlı diye ayrıştırdık.   Unutmayalım ki, hâlâ o kuşağın aklı, dirayeti ve eğitimiyle ayakta duruyoruz. Toplu iğne bile üretemeyen bir ülkede üniversiteler; şeker, demir-çelik, çimento fabrikaları kurdular. Ülkeyi demir ağlarla ördüler. Limanları, havaalanlarını, barajları köprüleri onlar yaptılar. Kendini genç ve orta yaşlı hissedenler, siz hiç törenle açılan bir fabrika gördünüz mü? Etrafınıza bir bakın 23 Nisanlarda, 29 Ekimlerde, 19 Mayıslarda, İşçi Bayramlarında tören alanında kimler var?   Onlar evlatlarımızın ve tüm çocuklarımızın üzerine tir tir titrerken, bu vefasızlık da ne? Onlar; görevini, sorumluluğunu bilen insanlar. Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir nesilden söz ediyoruz. İyi bakın, yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu nesil hâlâ hayattalar. Öfkelerinden sakının…   Kimisi bir ideal uğruna mücadele vermiş, kimisi vatan uğruna gazi olmuş. Sizin evinizde de onlardan kalan varsa korumaya alın… Çünkü bu nesil tükendi, üretimi sonlandı…   Bu nesil neden özel biliyor musunuz? Onların üzerinden silindir gibi devlet, dozer gibi emperyalizm geçti… Hayat bu nesli sınadı, öğüttü ama tüketemedi… Bu çarktan kurtulabilen şükretmeyi, tevekkülü, sabırlı olmayı, hayatta kalmayı bildi…   Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, yoldaşlığı, arkadaşlığı, son lokmayı paylaşmayı, sadakati be vefayı bildi…   Bu nesil, katı, aksi, deli ve serttir… Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir… Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi, kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…   Yani bu nesil tam bir müzelik antika eserdir… Onun için hâlâ inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge, dede, anneanne, babaanne… her neyiniz varsa değerini bilin! Oturun, onlarla konuşun. Onlardan geçmişi öğrenin… Sonra arar da bulamazsınız… Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynaklarıdır, her biri iki ayaklı birer tarih kitabıdır…   Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!  
Ekleme Tarihi: 28 Mart 2020 - Cumartesi

AYRIŞMAKTAN BIKMAZ MI İNSAN?

Ülkemiz insanları yıllarca ayrıştırıldı/ayrıştı. Ne demek ayrışmak? Halkı; sağcı-solcu, Kürt-Türk, Alevi-Sünni vb. biçimlerde ayırmak, birbirine düşman etmek… Şimdi de nerden çıktı bu ayrışma diye soracak, bu korona salgınının kol gezdiği günlerde konumuz bu mu, diye sitem edeceksiniz, biliyorum.

 

Bu haftaki yazımda tam da bu sitemden söz edecek, insanları değişik biçimlerde bölmeyi kınayacağım.

 

Her şey televizyon ekranlarından korona virüsünün (covid-19) ülkemizde aldığı canlardan söz ederken “Şu kadar kaybımız var, hepsi yaşlıydı.” bilgisiyle başladı. O günden sonra her gün bilgilendirme sonrasında insanlarda “Oh, hayatını kaybedenlerin hepsi yaşlıymış, bize bir şey olmaz, onlar da zaten öleceklerdi!” Anlayışı hâkim olmaya başladı. Yaşı 60’ın üzerinde olanlarla dalga geçildi, hatta virüsü onlar yayıyormuş algısı oluşturuldu.

 

Peki, kim bu yaşlı dediğimiz insanlar? 1940 ile 1960 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 60, en delikanlısı 80 yaşında olan hâlâ ideallerinin peşinde koşan insanlar bunlar. Hani nesli tükenmek üzere olan kelaynak kuşları var ya, işte onlar gibi nesli azalmış dedelerimiz, ninelerimiz, analarımız, babalarımız, amcalarımız, dayılarımız, teyzelerimiz, öğretmenlerimiz…

 

Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış, hepsi yoksulluk içinde büyümüş insanlar bunlar. Hiçbiri kreş, dershane, özel okul görmemişler ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi… Harp görmüş, darp görmüş… Baskı, çatışma görmüş… Beş darbe, altı muhtıradan sağ salim çıkmış.

 

İkinci Dünya Savaşı’nı, Kore’yi, Vietnam’ı Kıbrıs Barış Harekâtı’nı görmüş, hatta oralarda savaşmış, sonra da Amerikan 6. Filosunu “Go Home! (Defol!)” diyerek kovmuş insanlar.

 

En az on ekonomik krizden nasibini almış, tecrübeli, yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil onlar.

 

Kandili de elektriği de görmüşler. Bilgisayarla, internetle tanışmış, hatta kullanmayı bile öğrenmişler. Üretim, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış bir nesle aitler. Çok kitap okumuş, en azından liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmişler. Birçoğu okurken çalışıp ekmeğini çıkarmış ne ailesine ne devletine yük olmamış, bir baltaya sap olmuş. Kimisi de yoksul köy çocuklarına kucak açmış Köy Enstitülerine gidip sağlıkçı ya da öğretmen olmuş. Ezilmişler ama eğilmemiş, el etek öpmemişler. Kan kusup kızılcık şerbeti içiyorum, demişler.

 

İşte onları eve kapatıp onların virüs gibi görülmesine çanak tutulmasınadır sitemim, öfkem. Deniz kenarında gezenler, sabah sporu yapanlar, asker uğurlayanlar, balık tutanlar, umreden gelenlere el öpmeye gidenler, pek çok atölyede, fabrikada, iş yerinde toplu çalıştırılan zavallı işçi kardeşlerimiz hâlâ dışarıda. İşte asıl virüsü yayanlar onlar değil mi?

 

Onlar evde oturmaktan şikâyetçi değil, çünkü bu bilgelik seviyesine gelene kadar sayısız sınavdan geçtiler. Onlar zaten evlerinde oturuyordu. Ama onları konu komşuya, çağrı merkezlerinde bunak muamelesi yapanlara muhtaç ettik. Toplumu bu kez genç-yaşlı diye ayrıştırdık.

 

Unutmayalım ki, hâlâ o kuşağın aklı, dirayeti ve eğitimiyle ayakta duruyoruz. Toplu iğne bile üretemeyen bir ülkede üniversiteler; şeker, demir-çelik, çimento fabrikaları kurdular. Ülkeyi demir ağlarla ördüler. Limanları, havaalanlarını, barajları köprüleri onlar yaptılar. Kendini genç ve orta yaşlı hissedenler, siz hiç törenle açılan bir fabrika gördünüz mü? Etrafınıza bir bakın 23 Nisanlarda, 29 Ekimlerde, 19 Mayıslarda, İşçi Bayramlarında tören alanında kimler var?

 

Onlar evlatlarımızın ve tüm çocuklarımızın üzerine tir tir titrerken, bu vefasızlık da ne? Onlar; görevini, sorumluluğunu bilen insanlar. Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir nesilden söz ediyoruz. İyi bakın, yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu nesil hâlâ hayattalar. Öfkelerinden sakının…

 

Kimisi bir ideal uğruna mücadele vermiş, kimisi vatan uğruna gazi olmuş. Sizin evinizde de onlardan kalan varsa korumaya alın… Çünkü bu nesil tükendi, üretimi sonlandı…

 

Bu nesil neden özel biliyor musunuz? Onların üzerinden silindir gibi devlet, dozer gibi emperyalizm geçti… Hayat bu nesli sınadı, öğüttü ama tüketemedi… Bu çarktan kurtulabilen şükretmeyi, tevekkülü, sabırlı olmayı, hayatta kalmayı bildi…

 

Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, yoldaşlığı, arkadaşlığı, son lokmayı paylaşmayı, sadakati be vefayı bildi…

 

Bu nesil, katı, aksi, deli ve serttir… Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir… Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi, kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…

 

Yani bu nesil tam bir müzelik antika eserdir… Onun için hâlâ inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge, dede, anneanne, babaanne… her neyiniz varsa değerini bilin! Oturun, onlarla konuşun. Onlardan geçmişi öğrenin… Sonra arar da bulamazsınız… Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynaklarıdır, her biri iki ayaklı birer tarih kitabıdır…

 

Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.