bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler

Cüneyt Tanyeri
Köşe Yazarı
Cüneyt Tanyeri
 

ANNENİZE ONUN YERİNE DE SARILIN

Geçen hafta Pazar günü Anneler Günü’ydü. Annesi yaşayanlar koşup onlara sımsıkı sarılmak istediler ama bu salgın dönemi önlemleri nedeniyle isteklerini gerçekleştiremediler. Annesini kaybedenler ise kederli ve gözü yaşlı olarak geçirdiler günü. Ben de bu haftaki yazımda Anneler Günü’nü ele almak istedim.   Anneler Günü'nün kökeni ABD'ye dayanıyor. İlk Anneler Günü töreni, 1908 yılında ABD'nin Batı Virginia eyaletindeki bir okulda düzenlendi. Bu kutlamadan çok anma töreniydi ve Anna Jarvis tarafından düzenlenmişti.   1864’te doğan Jarvis, on üç çocuk dünyaya getiren bir annenin onuncu çocuğuydu ama ne yazık ki kardeşlerinden birçoğunu kaybetmişti. Hayatta kalan dört çocuktan biri Anna’ydı. Annesi Maria Reeves Jarvis, Batı Virginia’lı savaş karşıtı bir öğretmendi. Kendini sağlık koşullarını iyileştirmek için mücadeleye adamıştı. Amerikan İç Savaşı’ndan sonra anneler için ‘Arkadaşlık Günü’ adı altında bir gün belirlemiş, bu günün barış ve huzur için önemli olduğunu söylemişti.   Anna, 1905 Mayıs’ının ikinci pazar gününde annesini kaybetmişti ve annesine yaşarken yeterince ilgi göstermediğini düşündüğü için çok üzülüyordu. 1907’de acısını dindirmek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte mayıs ayının ikinci pazar günü, hayatta olan ya da olmayan tüm anneler için bir kutlama yapmaya karar verdi. İlerleyen yıllarda kutlamalar gitgide yaygınlaştı. 1908’de ilk Anneler Günü, Anna’nın annesinin yirmi yıl öğretmenlik yaptığı okulda düzenlenen etkinliğe dört yüz yedi çocuk ve onların annelerinin katılımıyla kutlandı. Gelenlere annesinin en sevdiği çiçek olan beyaz karanfil dağıtıldı. Amerika Temsilciler Meclisi bu tarz özel günlerin devamının gelebileceği gerekçesiyle günü resmileştirmeyi reddetse de ABD Başkanı Woodrow Wilson 1914’te bu günü resmi ‘Anneler Günü’ olarak ilan etti.   Türkiye'de ise Anneler Günü'nün mayıs ayının ikinci pazarında kutlanması, Türk Kadınlar Birliği'nin girişimleriyle 1955 yılında kabul edildi. İlk Anneler Günü'nde yılın annesi olarak 93 Harbi sırasında Erzurum'da Aziziye Savunması’na katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelen Erzurumlu Nene Hatun seçildi.   İşte Anneler Günü’nün tarihçesi böyle… Peki, bugün için “Anne” deyince Türk insanının aklına ilk gelen isim kim olabilir? Evet… Benim de aklıma aynen sizin dudaklarınızdan dökülen o isim geldi: Mustafa kemal Atatürk’ümüzün annesi Zübeyde Hanım.   Bir de öyle bir isim var ki, büyük küçük herkes tanır. Ağlatırken güldüren, güldürürken ağlatan, hızlı hızlı koşar gibi yürüyen ve kendisine özgü kahkahası olan Hababam Sınıfı’nın elinde okul ziliyle koridorlarda koşturan Hafize Ana’sı, Gülen Gözler’de Münir Özkul’un tonton eşi Nezaket Hanım’ı, Neşeli Günler’in turşucu annesi, inatçı Saadet Hanım’ı, ‘Uykudan Önce’ isimli televizyon programının Adile Teyze’si Adile Naşit…   Anne deyince aklımıza gelen ilk isim Zübeyde Hanım, ikinci isim ise Adile Naşit oldu. Zübeyde Hanım’ı tanıtıcı birçok kaynak var ve zaten başımızın tacı... Bu nedenle ikinci ismi, Adile Naşit’i bilinmeyen yönleriyle ele almak istedim. Onu düşününce önce yüzümde bir gülümseme belirdi. Sonra onun hayatını biraz araştırdım ki ne göreyim? Onu yitireli tam otuz üç yıl olmuş. Fakat sıcaklığı, sahiciliği o kadar taze ki…   Bir de o kahkahaların ardına özenle gizlediği, biz kuzucuklarını üzmemek adına içine attığı dayanılmaz acısını öğrendim. Bu acının adı: Evlat acısı. O başkalarını güldürerek yıllarca dayanmış bu acıya. Evet, yanlış okumadınız. Adile Teyze’nin de bir çocuğu varmış ve onu on beş yaşındayken yitirmiş. Üstelik evladını kaybetmemek için öyle çile çekmiş ki…   Ahmet Naşit Keskiner, Adile Naşit’in daha on beş yaşındayken toprağa verdiği, doya doya koklayamadığı, saçlarını okşayamadığı oğlu… Kalbi doğuştan delik olan Ahmet’in iyileşmesi için Amerika’da ameliyat olması gerekiyormuş. Ameliyat masrafları ise tiyatrocu babası Ziya Keskiner ve annesi Adile Naşit’in karşılayabileceği miktarın çok üzerindeymiş. 1966 yılının parası ile tam yüz bin lira... Sanatçı arkadaşları yetişmiş imdatlarına, İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirlerini, yani yirmi bin lira vermişler aileye… Bir de “Gece Yarısı Tiyatrosu” yapılmış, o paralar ve dönemin gazetelerinin başlattığı kampanyalarla denkleştirilmiş küçük delikanlının ameliyat parası. Ahmet Amerika’ya gitmiş, başarılı da geçmiş ameliyatı ama bir gün komaya girmiş Ahmet ve bir daha uyanamamış… Tarih 16 Haziran 1966, tam da annesinin doğum gününden bir gün önce…   Biricik oğlunun ölüm haberini İzmir’deki bir oyun öncesi alan Adile Naşit, bu habere rağmen sahneye çıkmış ve bütün salonu kahkahalara boğmuş ama bu olay onun bütün hayatını değiştirmiş. İzmir’den İstanbul’a geldiği uçaktan perişan bir halde inen Hafize Ana, bir daha uçağa binmemiş ve doğum gününü kutlamamış.   Bu acı kaybın ardından kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adayan Adile Naşit, uzun süre savaş verdiği kansere takvimler 11 Aralık 1987’yi gösterdiğinde yenilmiş ardında sayısız film ve kuzucuklarını bırakarak…   Yediden yetmişe herkesin annesi, teyzesi olan Adile Naşit, oğlu Ahmet hayatını kaybettikten sonra bir daha çocuğu olsun istememiş. Her gece kaybettiği oğlu için gözyaşı döken Naşit, hayatta hiçbir şeye tamah etmemiş, hiçbir şeyin fazlasını istememiş, elindekiyle yetinmesini bilmiş. Çalıştığı filmlerden çok alacağı varken borçlu ölmüş. Bu ülkenin dışında başka bir ülkede yaşıyor olsaydı inanılmaz bir servet sahibi olurdu mutlaka. Belki çok para kazanamamış ama sevilmek onun için en büyük servet olmuş.   Ne dersiniz, annemize onun yerine de sarılalım mı?   Dostlar, edebiyatla kalın ama asla umutsuz kalmayın!  
Ekleme Tarihi: 17 Mayıs 2020 - Pazar

ANNENİZE ONUN YERİNE DE SARILIN

Geçen hafta Pazar günü Anneler Günü’ydü. Annesi yaşayanlar koşup onlara sımsıkı sarılmak istediler ama bu salgın dönemi önlemleri nedeniyle isteklerini gerçekleştiremediler. Annesini kaybedenler ise kederli ve gözü yaşlı olarak geçirdiler günü. Ben de bu haftaki yazımda Anneler Günü’nü ele almak istedim.

 

Anneler Günü'nün kökeni ABD'ye dayanıyor. İlk Anneler Günü töreni, 1908 yılında ABD'nin Batı Virginia eyaletindeki bir okulda düzenlendi. Bu kutlamadan çok anma töreniydi ve Anna Jarvis tarafından düzenlenmişti.

 

1864’te doğan Jarvis, on üç çocuk dünyaya getiren bir annenin onuncu çocuğuydu ama ne yazık ki kardeşlerinden birçoğunu kaybetmişti. Hayatta kalan dört çocuktan biri Anna’ydı. Annesi Maria Reeves Jarvis, Batı Virginia’lı savaş karşıtı bir öğretmendi. Kendini sağlık koşullarını iyileştirmek için mücadeleye adamıştı. Amerikan İç Savaşı’ndan sonra anneler için ‘Arkadaşlık Günü’ adı altında bir gün belirlemiş, bu günün barış ve huzur için önemli olduğunu söylemişti.

 

Anna, 1905 Mayıs’ının ikinci pazar gününde annesini kaybetmişti ve annesine yaşarken yeterince ilgi göstermediğini düşündüğü için çok üzülüyordu. 1907’de acısını dindirmek amacıyla arkadaşlarıyla birlikte mayıs ayının ikinci pazar günü, hayatta olan ya da olmayan tüm anneler için bir kutlama yapmaya karar verdi. İlerleyen yıllarda kutlamalar gitgide yaygınlaştı. 1908’de ilk Anneler Günü, Anna’nın annesinin yirmi yıl öğretmenlik yaptığı okulda düzenlenen etkinliğe dört yüz yedi çocuk ve onların annelerinin katılımıyla kutlandı. Gelenlere annesinin en sevdiği çiçek olan beyaz karanfil dağıtıldı. Amerika Temsilciler Meclisi bu tarz özel günlerin devamının gelebileceği gerekçesiyle günü resmileştirmeyi reddetse de ABD Başkanı Woodrow Wilson 1914’te bu günü resmi ‘Anneler Günü’ olarak ilan etti.

 

Türkiye'de ise Anneler Günü'nün mayıs ayının ikinci pazarında kutlanması, Türk Kadınlar Birliği'nin girişimleriyle 1955 yılında kabul edildi. İlk Anneler Günü'nde yılın annesi olarak 93 Harbi sırasında Erzurum'da Aziziye Savunması’na katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelen Erzurumlu Nene Hatun seçildi.

 

İşte Anneler Günü’nün tarihçesi böyle… Peki, bugün için “Anne” deyince Türk insanının aklına ilk gelen isim kim olabilir? Evet… Benim de aklıma aynen sizin dudaklarınızdan dökülen o isim geldi: Mustafa kemal Atatürk’ümüzün annesi Zübeyde Hanım.

 

Bir de öyle bir isim var ki, büyük küçük herkes tanır. Ağlatırken güldüren, güldürürken ağlatan, hızlı hızlı koşar gibi yürüyen ve kendisine özgü kahkahası olan Hababam Sınıfı’nın elinde okul ziliyle koridorlarda koşturan Hafize Ana’sı, Gülen Gözler’de Münir Özkul’un tonton eşi Nezaket Hanım’ı, Neşeli Günler’in turşucu annesi, inatçı Saadet Hanım’ı, ‘Uykudan Önce’ isimli televizyon programının Adile Teyze’si Adile Naşit…

 

Anne deyince aklımıza gelen ilk isim Zübeyde Hanım, ikinci isim ise Adile Naşit oldu. Zübeyde Hanım’ı tanıtıcı birçok kaynak var ve zaten başımızın tacı... Bu nedenle ikinci ismi, Adile Naşit’i bilinmeyen yönleriyle ele almak istedim. Onu düşününce önce yüzümde bir gülümseme belirdi. Sonra onun hayatını biraz araştırdım ki ne göreyim? Onu yitireli tam otuz üç yıl olmuş. Fakat sıcaklığı, sahiciliği o kadar taze ki…

 

Bir de o kahkahaların ardına özenle gizlediği, biz kuzucuklarını üzmemek adına içine attığı dayanılmaz acısını öğrendim. Bu acının adı: Evlat acısı. O başkalarını güldürerek yıllarca dayanmış bu acıya. Evet, yanlış okumadınız. Adile Teyze’nin de bir çocuğu varmış ve onu on beş yaşındayken yitirmiş. Üstelik evladını kaybetmemek için öyle çile çekmiş ki…

 

Ahmet Naşit Keskiner, Adile Naşit’in daha on beş yaşındayken toprağa verdiği, doya doya koklayamadığı, saçlarını okşayamadığı oğlu… Kalbi doğuştan delik olan Ahmet’in iyileşmesi için Amerika’da ameliyat olması gerekiyormuş. Ameliyat masrafları ise tiyatrocu babası Ziya Keskiner ve annesi Adile Naşit’in karşılayabileceği miktarın çok üzerindeymiş. 1966 yılının parası ile tam yüz bin lira... Sanatçı arkadaşları yetişmiş imdatlarına, İstanbul Tiyatroları bir gecelik gelirlerini, yani yirmi bin lira vermişler aileye… Bir de “Gece Yarısı Tiyatrosu” yapılmış, o paralar ve dönemin gazetelerinin başlattığı kampanyalarla denkleştirilmiş küçük delikanlının ameliyat parası. Ahmet Amerika’ya gitmiş, başarılı da geçmiş ameliyatı ama bir gün komaya girmiş Ahmet ve bir daha uyanamamış… Tarih 16 Haziran 1966, tam da annesinin doğum gününden bir gün önce…

 

Biricik oğlunun ölüm haberini İzmir’deki bir oyun öncesi alan Adile Naşit, bu habere rağmen sahneye çıkmış ve bütün salonu kahkahalara boğmuş ama bu olay onun bütün hayatını değiştirmiş. İzmir’den İstanbul’a geldiği uçaktan perişan bir halde inen Hafize Ana, bir daha uçağa binmemiş ve doğum gününü kutlamamış.

 

Bu acı kaybın ardından kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adayan Adile Naşit, uzun süre savaş verdiği kansere takvimler 11 Aralık 1987’yi gösterdiğinde yenilmiş ardında sayısız film ve kuzucuklarını bırakarak…

 

Yediden yetmişe herkesin annesi, teyzesi olan Adile Naşit, oğlu Ahmet hayatını kaybettikten sonra bir daha çocuğu olsun istememiş. Her gece kaybettiği oğlu için gözyaşı döken Naşit, hayatta hiçbir şeye tamah etmemiş, hiçbir şeyin fazlasını istememiş, elindekiyle yetinmesini bilmiş. Çalıştığı filmlerden çok alacağı varken borçlu ölmüş. Bu ülkenin dışında başka bir ülkede yaşıyor olsaydı inanılmaz bir servet sahibi olurdu mutlaka. Belki çok para kazanamamış ama sevilmek onun için en büyük servet olmuş.

 

Ne dersiniz, annemize onun yerine de sarılalım mı?

 

Dostlar, edebiyatla kalın ama asla umutsuz kalmayın!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.