Toplum olarak "yalan"ı da, yalancıyı da sevmeyiz. Fakat hepimiz yalan söyleriz. Yalan söylememiş insan yoktur, desek, hatta insan yalan söyleyebilme kabiliyetine sahip canlıdır desek bile, yalan söylemiş olmayız.
Öyle herkesin kolaylıkla becerebileceği bir şey değildir, müthiş bir yetenek, fevkâlade kabiliyet gerektirir yalan söylemek. Düşünsenize, "Var olan o durum yokmuş" gibi, ya da değiştirip tamamen kendi çıkarınıza uygun, başka bir hâle dönüştürüp, bambaşka bir hikâye uyduracaksınız, üstelik bu hikâye inandırıcı olacak. Bitmedi, bu hikâyeyi jestlerle, mimiklerle, ses tonuyla, rolüne çok iyi hazırlanmış oyuncu gibi aktaracaksınız.
Bu yeteneği gelişmemiş insanlar iyi yalan söyleyemezler ve hemen ortaya çıkar yalanları. Yüzü kızarır böylelerinin. Ne diyeceğini bilemezler. Oysa yalan yeteneği gelişmiş olanlar, zaman içinde bu yeteneklerini öylesine geliştirirler ki yalanlarını yakalayıp yüzlerine vursanız bile asla utanmazlar. Öylesine pişkindirler ki, anında inkâr edip, bambaşka hikâyeler uydurup yine sizi kandırmaya çalışırlar.
Yalancı denir böylelerine. Yalan söylemeden yapamazlar. Aslında yalana bağımlı olmuşlardır, eroin bağımlısı, alkol bağımlısı gibi. Yalan olduğunu bile bile yalan söylerler. Yalan söylemeden yaşayamazlar. Yalan batağına batmışlardır ki, tedavi olmadan iyileşemezler.
Kendi yalanına kendi de inananlar vardır bir de. Yalandan oluşan öyle bir dünya kurmuşlardır ki, yalanlarla yaşamaktan başka çareleri yoktur. Sevgileri yalandır artık, duyguları yalan, hayatları yalan. Yalancıktan yaşamaktadırlar sanki.
Oysa toplum, "Beyaz yalan, Pembe yalan" diye yalan söyleyeni bağışlamaya hazırdır. Yeter ki karşısındaki insandan istifade etmek için olmasın. Üzmemek amacıyla söylenenler duymazdan gelinir.
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki her şey yalan üzerine kurulu. Gazeteler de yalan haberler, TV’de yalan haberler. Reklamlarda aldatmaca: İç şunu ver kiloyu, ye bunu gençleş kırk bir yaş. Üstelik bir damla ile çamaşırların bembeyaz...
Sağımız yalan, solumuz yalan… izlediğimiz film bile: Yalan Rüzgârı.
Peki sürekli yalanlarla yaşanan bir dünyada biz ne haldeyiz acaba? Yalancıyla, yalanla yüzyüzeyiz, iç içeyiz sürekli. Suç ortağıyız yalancıyla. Kim doğru yolu gösterecek bize?
Elbette büyüklerimiz, bilhassa devlet büyüklerimiz. Devlet büyüklerimiz yalan söylemez elbette ama nasıl söyleyeyim, çok sık fikir değiştiriyorlar. Dostları bir an da düşman, düşmanları dost olabiliyor. Elbette O'nlar daha doğrusunu bilirler ama birbirlerine hakarete varan sözler sarf edebiliyorlar.
Açıkçası sayın devlet büyüklerimiz, çocuklarımıza kötü örnek oluyorsunuz. Biz, çocuklarımıza iyiyi, doğruyu, güzeli öğretmeye çalışıyoruz. Çocuklarımız için her şey çok güzel olsun istiyoruz. Yalanla büyütmek istemiyoruz çocuklarımızı. Erdemli, onurlu, dürüst yurttaşlar olsunlar istiyoruz. Umudumuzu elimizden hiç kimse alamaz. Biliyoruz ki her şey daha güzel olacak…