İnan olsun, konser, gösteri gibi etkinliklere gitmek içimden gelmiyor. Oysa Kültür Evi işletiyorum, gitmeye, izlemeye mecburum. "Neden gitmek içinden gelmiyor?" derseniz, tek kelimeyle: Protokol.
Bir gidiyorum konser vb. etkinliğin yapılacağı yere, hemen her yer dolu, en ön koltuklar bomboş. Neden? "Protokol'e aitmiş, Onlardan da teşrif eden olmamış."
Protokol, resmi törenler de olur. Devleti temsilen resmi törenlere katılma hakkı, hatta zorunluluğu olanlar vardır. Eğlence amaçlı etkinliklerde "Protokol'e ait" yer mi olur?
Ben diyeyim, "saygı gereği", siz deyin "yağcılık için”, etkinliği düzenleyenler, en önde yer ayırdı. Yine de O devlet büyüğümüzün, "büyüklüğünü gösterip", vatandaşların arasında etkinliği izlemesi gerekir. "Büyüklük" de bunu gerektirir. Fakat nedense bizim devlet büyüklerimiz hep en önde olmayı seviyorlar.
İşin doğrusu devlet büyüklerimiz bütün törenlere katılmayı kendilerine adeta görev bilirler. "E, ne var bunda, vatandaşlarla yan yana, can cana. Bundan daha güzel ne olabilir?" diyeceksiniz ama, daha siz ağzınızı açmadan, "korumalar" girer devreye. Korumasız hareket edememek ne kötü fakat, biz bu konuyu başka zaman ele almak üzere, kibarca bu yazının dışında tutacağız.
Aslında devlet büyüklerimiz için çok üzülüyorum. Onlar da sizin benim gibi insan. Onların da sizin benim gibi gezip tozmaya, çoluk çocuğuyla eğlenmeye hakları var. Gelin görün, devlet büyüklerimiz çoluk çocuklarıyla değil, her yere "makam"larıyla gitmeyi seviyorlar. O kadar düşkünler, o kadar bağlılar ki, bir an olsun bırakmak istemiyorlar "makamlarını'. Ya birisi kapıp kaçarsa?... Makam olmazsa, kim tanır Onları? O yüzden "makam"la yatıp, makamla kalkıyor, nereye gitseler "makam"larıyla gidiyorlar. Nasreddin Hoca'nın "Kürk hikâyesi" gibi makam koltuklarından asla kalkmıyorlar.
Çok üzülüyorum Onların bu haline. Oysa Onlar da sizin benim gibi sıradan insanlardı bir ara. Biz aynıyız, aynı yerdeyiz, değişen Onlar. Her yere "makam"larıyla gitmek bir yana, ölene kadar o ‘makam’larını bırakmak istemiyorlar. "O makam, o koltuk devletin, kimsenin tapulu malı değil ki." desek de, bir türlü o koltuğu bırakmak içlerinden gelmiyor. Ölene kadar o koltuğa oturmak istiyor, sıkı sıkı sarılıyorlar. Oysa hepimizin akıbeti belli: Er geç hepimiz imamın kayığına bineceğiz...
Sayın Belediye Başkanımız Atakan Duran, sizden bir ricamız var: Lütfen, resmi olmayan tören, etkinlik vb.de ‘Protokolü’ kaldırınız. Ve hatta gidip en sondaki koltuğa oturunuz. Belki bu davranışınızla devlet büyüklerimize örnek olur, hatta koltuktan düşmeden kalkmalarını sağlamış olursunuz. Ne de olsa, "Düşenin dostu olmaz." denmiş.