Ömür boyu bir baltaya sap olamadım gitti. Siz kısmet deyin, ben kabiliyetsizlik, neye elimi attımsa kuruttum. Oysa ne hayallerim, ne umutlarım vardı. İnsanlığı kurtaracak, insanlıkla beraber ben de kurtulacaktım. "Sen kim İnsanlığı kurtarmak kim?" diyenler olduysa da dinleyen nerede…
İşin komik yanı, bunca yıl geçti, insanlığı kurtaramadığım gibi, insanlık nasıl kurtarılır, onu bile hâlâ bilmiyorum.
O arada yaşıtlarım meslek sahibi oldular. Aralarında milletvekili, bakan, general olanlar bile oldu. Ben daha ne olacağımı bile bilmiyorum. "Baş ol da, ister soğan başı ol!" diyen olduysa da, baş olmaktansa ayak olmayı, yeğleyen bir yapım var. Kimseye buyruk veremem, herkesi kendimle bir tutarım. "Eşek olduktan sonra, semer vuran çok olurmuş." derler ya, benim bu özelliğimi gören, benden nasıl istifade edebileceğinin hesabına düşmüş. Çünkü insanlar arasındaki en önemli ilişki, çıkar ilişkisiymiş. Bunu bir hayli geç öğrendim. Meğer biz insanlığı nasıl kurtaracağız diye düşünürken, O'nlar bizi daha nasıl sömürebiliriz, diye düşünürlermiş.
Bize "doğru, dürüst, erdemli" olmamızı öğütler, "her şeye rağmen insanları sevmemizi" söylerlerken, O'nlar bütün insanları çıkarları uğruna parmaklarında oynatıyorlarmış. Öğrenmenin yaşı yok. Peki ben ne yapacağım da nasıl O'nların tutsağı olmaktan kurtulacağım? Arkadaşlarım da hepsi benim gibi, saf, samimi, iyi niyetli. Kimsenin çıkarında gözleri yok. Hatta bir kısmının durumu benden bile kötü. Her şeyden umutlarını kesmişler, kendilerinden bile.
Çevreme bakayım, başarılı olmuş kim varsa, O'nu örnek alayım, dedim ama lâf aramızda hiçbiri örnek alınacak gibi değil. Kime baksam, öyle özenilecek, imrenilecek hayatları yok. Her birinin etrafında şak şakcı, poh pohcu, dalkavuk. Hiç biri kendileri değil, göründükleri gibi değil sahte. Kendilerini o şak şak çıkarın gözünden görüyorlar.
İşin aslı en başarılı meslek, şak şakcılık, dalkavukluk. Fakat ben de nerede o kabiliyet? Tam zamanında, belli dozda içilecek antibiyotik gibi, övgüyü, dozunda, kararında, zamanında verebilmek lazım. Ben daha kendi ilaçlarımı bile doğru düzgün kullanamıyorum… Şak şakçının her şeyden önce şahsiyetini terk edip, O şahısın yerine geçmesi gerekir. Kolay iş mi? İmkânsız beceremem. O'nunla yatacak, O'nunla kalkacak… Ayı'ya dayı denilir mi? Gerçeği değil de, aksini nasıl savunur insan? "Deyin" diyorlar, "Atasözüdür" Demek ki toplumun şak şakcılara, dalkavuklara ihtiyacı var. Yöneticilerimiz şak şakcılar, dalkavuklar olmadan yöneticilik yapamıyorlar?... Hiç olur mu canım öyle şey? Koskoca yönetici bu!.. E, bu şak şakcılar neyin nesi peki? Üstelik bir elleri yağda, bir elleri balda. Deniliyor ki, işsizlik, özellikle genç işsizler her geçen yıl artıyormuş. Üretime yönelik yatırımlar yapılmadıkça bu sayı daha da artacakmış.
Ee, dalkavukluk ne güne duruyor “Ekmek elden su gölden”. Devletimizin üretime yönelik yatırım yapmamasının bence bir tek nedeni var. Gençlerimizin, hatta bütün toplumun, şak şakcılık, dalkavukluk yapmasını istiyor. Yoksa bunca bilim adamı, ekonomist, işadamı istihdam diye yırtınırken niye devletimiz israfa yatırım yapsın. Hâlâ benim gibi bir baltaya sap olamadıysanız, dalkavukluğu öğrenmenizi öneririm. Hele birazcık da eğilip bükülebiliyorsanız çok kısa sürede büyük mevkii sahibi olacağınızı şimdiden söyleyebilirim.