Hayatınızın alt üst olduğu oldu mu? Hiç üst ya da üstte olmadığım için, sık sık alt üst olma halini yaşarım. Hep altta kalmak kadar yıpratıcı bir şey yoktur. Boşuna mı "Altta kalanın canı çıksın" denmiştir? Gerçi kıvamında olursa bazen, alttan almak, hatta altta kalmak faydalıdır. Örneğin; azıyla yetinildiğinde güneş banyosu cana can katarken ölçü kaçtığında güneş altında cayır cayır yanar, zeytinyağı vb. sürünmekten Kırkpınar Pehlivanlarına dönersiniz.
Pehlivanın altta kalmayı sevmeyeceği gibi, ben de sözün altında kalmayı sevmem. Usulü adabınca karşılığını verip, üste çıkmayı bile yeğlerim. Bir de yapılan iyiliğin altında kalmamaya özen gösteririm. İşte hayat boyu üstte olduğum, altı üstü bu anlardan ibarettir ki; Onları da Dolara, Euro'ya vursanız, kimse dönüp yüzüne bakmaz. Üstelik bazılarınca "Sivri dilli", bazılarınca "Enayi" diye yaftalanırsınız. Fakat böylelerine göre, "akıllı" olmaktansa ,"enayi" olmayı yeğlemişimdir. Bize ,"Doğru, dürüst, erdemli, ahlaklı" olmayı öğretirlerdi. Tutumluluğu öğretirlerdi. Yerli mallarını kullanmanın gururuyla büyüdük. İsraf, müsriflik bilmezdik. Gelin görün, Turgut Özal’la birlikte tüketim toplumu olmaya yönlendirildik. Kısa zamanda, her an her dakika daha fazla tüketmek moda oldu. "Benim memurlarım işini bilir." sözü, toplumca kabul görüp, rüşvet alıp vermek, sıradan bir hadise olup, "Çalıyorlar ama çalışıyorlar kardeşim" diyerek alkışlandı.
Değerler, alt üst oldu kısa sürede. "Etik değil bu olanlar" diye itiraz edenler, "Eteği beğenmeyen pantolon giysin" diye ağzının payını alıyordu. Hep alttakilere oluyordu olan. Hayat, üsttekilere güzeldi. Küçük Amerika olacağız diye, yüzlerce yıllık devlet birikimimiz, geleneklerimizi bir yana bırakıp, ABD'nin talimatıyla tarımı, hayvancılığı kendimize yasakladık. Altından ne Çapanoğlu çıkacak, demeden ABD ve IMF'nin arzusuyla, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarının altından girip, üstünden çıktık. Bu topraklar neler gördü, ne badireler atlattı. Sevginin gücüyle, dayanışmayla gelindi her birinin üstesinden. Ne devlet büyükleri gördü bu topraklar, Mevlana, Şeyh Bedreddin gibi âlimler, Yunus gibi Veysel gibi ozanlar gördü. Hepsi sevgiyi öğütlediler bize, barışı, kardeşliği. "Dindar ve kindar bir nesil istiyoruz" sözlerini sarf etmemişti hiç bir devlet büyüğümüz.
Amaç nedir? Toplumu ayrıştırmanın bir maksadı mı vardır? Altı üstü ölümlü dünya. Son günlerde sürekli toplumu gerilime sevk edici beyanatlar, olaylar, üç kuruşluk aklımı alt üst ediyor. Hayatımız alt üst olmadan devlet büyüklerimize soruyoruz, altı üstü basit bir soru: Biz huzur istiyoruz, siz ne istiyorsunuz?