Birisinin elinde görünmez bir teleskop , büyütmek için gün boyu habire bir adam arayacak. Bulduğunda medyada O’nu olduğundan fazla büyük gösterecek. Öyle ya bu liyakatsiz kişi günü geldiğinde lâzım olacak. Medya organlarında şişirildikçe şişecek matah biri hâline gelecek. Adı büyük adama çıktı ya; yapıştırılan meziyetleri aldım kabul ettim deyip kendisini dev aynalarında saatlerce seyredecek…
Yazdıkları okunacak, her anlattığı konu gazetelere manşet olacak, sureti, silueti dev ekranları gün boyu işgal edecek.
Atıp tutacak, mangalda ne kül ne de maşa bırakacak . Büyük bir tangırtı, nihavend makamında bir şangırtı duyarsanız bilin ki zat-ı muhteremleri arz-ı endam etmişlerdir.
Bu zat bir zamanlar, bir gün ak dediğine bir başka gün kara diyen hatırı sayılı bir politikacı olabilir. Absürt eserler üreten bir ressam, sesi var yok detone bir şarkıcı, ancak bir devre top koşturabilen bir futbolcu da olabilir.
Tüm bu ünlüler kervanına gazete köşelerinden yağcılar yardakçılar da katılabilir.
“Ha şu şarkı söyleyeni tanıyıp tanımadığımı mı soruyor sunuz ? Ben onun cemaziyülevvelini bilirim. Az mı emeğimiz geçti. Biz onun kısa pantolonla gezdiği yılları biliriz. Bizim sayemizde buralara kadar geldi. Bizi dinlese sözümüzden dışarı çıkmasa idi , Avrupa’nın medar-ı iftiharı Amerika’nın süper starı olması işten bile değildi.
Şu çenesinde varla yok arasında bir siyahlık olan, sanki takma bıyığının yarısı düşerken çenesine yapışmış olan enteli mi merak ettiniz. İyi ki sordunuz. Bu da bizim rahle-i tedrisimizden geçti cancağızım. Resimde çığır aştı. Mars’a varacak iken hurda bir uydunun hışmına uğradı. Çarpışmanın etkisiyle tornistan dünyamıza avdet etti . Çizip boyadıkları hiçbir şeye benzemiyor mu dediniz? … Adamcağız daha ne yapsın kardeşim. Yumurtaları boşaltıp içlerine rengarenk boyaları doldurur .Ne yediği ne de içtiği bellidir. Kafasının tası attıkça ilham perileri tepesine üşüştükçe yumurtaları duvarlara tuallere çarpar binlerce dolarlık eserler (!) üretir. Entel ressam ürettikçe kazanır, O kazandıkça yumurta fiyatlarına zam gelir. Adamcağız odalarından birini çift sarılı yumurtalarla lebalep doldurunca . En güzel odası folluğa çevrilir.
Siz şimdi, şu karşıdan gelen şairi de beğenmeyeceksiniz. Bir iki defa yan yana görüldük ya, bunu da pohpohlayıp bir yerlere âlâyı valâ ile getirdiğimize hükmedeceksiniz. Yok öyle yağma. Adam dün de şairdi, bugün de şair, yarın da şair olacak ve şair olarak kalacak.. Neden derseniz. Bunda bir ilham perisi var evlere şenlik. Tutmuş yakasından, yapışmış paçasından bir türlü bırakmaz. Neden bıraksın ki. Bu devirde şair zor yetişiyor. Siz eline her kalem alanın mutlaka şair olacağını mı zannediyorsunuz. Mektup yazanların azaldığı, bakkallarda zarfların ve kağıtların sararıp solduğu , telefonlaşmanın tokalaşmaktan da ileri mesafe kat ettiği bir ortamda şair mair aramayın. Kolay mı kardeşim şiirin okunmadığı, şiir kitaplarının zar zor çıktığı bir zamanda şiir yazıp şair olmak. Bu şair de mahalleden çocukluk arkadaşımız. Biz tanıttık sağa sola. Böyle bir şairi Avrupa havada kapar, Amerika şiirleriyle birlikte uzaya gönderir. Pembe bulutların üzerinde mor hülyalara dalıp ilhamı artsın diye.
MİKROSKOP (!)
Birilerinin de elinde görünmez bir mikroskop , böcek gibi ezilecek, un ufak edilecek mini minnacık kişiler aramakta. Kişileri, olayları ve dahi fikirleri küçültmek, yok saymak, mikroskobik hâle getirmek bunların işi gücü. Bu tip insanların nazarında her şey küçük ve önemsiz kendileri bulunmaz Hint kumaşıdır. Sağda solda kulağınızla mealen şöyle konuştuklarını duyarsınız ; “ Ha şu masada oturan sıska çelimsiz, pasaklı, kaşınmasına ramak kalmış uyuz adam mı?. Bariyerlere çarpmış gibi duran şu adamcık mı kariyer sahibi ?.N’apmış da n’olmuş?. Üç üniversite bitirmiş de başı göğe mi ermiş?. Elli apartman ,altmış dükkan sahibi mi olmuş?. Yazın yazlığında yazlamış da, kışın kışlığında mı kışlamış … O olsa olsa üniversitelerin birinin kapısının önünden birkaç defa geçmiştir ancak. Ürke korka bir de selfi çekip sosyal medyada resmini paylaşmıştır hava atmak için. Üniversite bitirmek kim bu mızmız kim? . Adamın saçı sakalı ağarmış kendini bitirmiş. Yağı, fitili tükenmiş kandile dönmüş…
TRAFİK CENGAVERİ (!)
Bir trafik kazasında suçu muhayyel bir varlık olan (Trafik canavarı) na yükleriz hep. Ya da suçu son model arabanın çakma çakarlı maganda sürücüsüne değil de lastiği sönük bisikletliye yükleriz. İstisnalar olmaz olur mu? Bisikletli veya motosikletli de kasksız ya da dikkatsiz olabilir. Uykusuz , yüksek promilli alkol alanlar hatalarının sonuca elbette katlanırlar.
Bisikletli kardeşimize takılmakla yazımı sonlandırıyorum.
Kardeşim: Çok çalış az ye. Bir motosiklet al. Bu şahane yollara bu bisiklet hiç yakışıyor mu?. Ne pompan var ne de rampan. Çıkmışsın hicazkar makamında son model bir yola, heybende litrelik kola vermezsin hiç mola. Bu çağda bu gürültülü ortamda, Vızır vızır arabaların yanında gidiyorsun tısıl tısıl. Kimseye çaktırmadan varacağın yere varacaksın, oldu mu ya. Egsozun yok, dumanın yok. Akaryakıta ihtiyacın yok, gelen zamlardan hiç haberin yok. Bütçeye katkın yok. Bu kentin havasını temiz tutmaya ne hakkın var be kardeşim (!)…
Mehmet Sadık Medin- 14 Ocak 1998 – (Güncelleme 29 Ekim 2023)