bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Orotoryo ve marşların efendisi

Tire 02.04.2014 - 09:48, Güncelleme: 19.02.2023 - 03:58
 

Orotoryo ve marşların efendisi

Kurtuluş Savaşı Destanı, Gelibolu Destanı, Sevdam İzmir ve Öğretmenler Oratoryosu ile 20’yi aşkın marşın beste ve söz yazarı İzmirli sanatçı Zefer Suntekin “gelecek kuşaklar için tüm gücüyle üretmeye devam edeceğim” dedi.
Bestelerini yaparken bazen 1 kelime için sabahladığını anlatan Suntekin, “Çanakkale’de bir Mehmet” adlı eserini yazarken ise dedesinin Çanakkale’de nasıl şehit düştüğünü anneannesinden dinledikten sonra eseri 45 dakikada tamamladığını söyledi. Suntekin, ulusal destanlarımız ile 57’inci Alay ve Sarıkamış marşlarını yazarken yaşadığı duygu yoğunluğu, “sanki bilinmeyen bir güç kalemi eline aldı o yazdı” cümleleriyle dile getirdi. Yüzyıllardır, yüzünü çağdaşlığa ve medeniyete döndürmüş İzmir’in bazen ne yazık ki yetiştirdiği değerlerin bile farkına varmayız. Belki de ne acıdır umursamayız. Oysa onlar, yaşadığı kente ve ülkesine sonuna kadar sahip çıkan, üretken ve çalışkan insanlardır. Eserleriyle geçmişten günmüze köprü olup, nesiller arasındaki bağları güçlendirirler. Bu gün sizlere İzmir sevdalısı bir sanatçı, 60 yaşındaki Zafer Suntekin’i tanıtacağız. O, aslında bir müzisyen değil, ama gelin görün ki bestelediği orotoryo ve marşlarla çoktan ülke litaratüründe seçkin sanatçılar arasında yerini almayı başarmış biri. Eserleriyle gönülleri feth etmiş, devlet ve kurumlar tarafından sayısız kere ödüller layık görülmüş. “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Gelibolu Destanı”, “Sevdam İzmir” ve “Öğretmenler Oratoryosu” ile 20’yi aşkın marşın beste ve söz yazarı Zafer Suntekin gelecek kuşaklar için tüm gücüyle üretmeye devam ediyor. İzmir Güzelbahçe’de, eşi Ayşen hanımla mütavazi bir hayat süren sanatçı, bestelerini yazarken bazen bir kelime için sabahlara kadar düşündüğünü ancak ulusal destanlarımız ile 57’inci Alay ve Sarıkamış marşlarını yazarken ise sanki gizli bir gücün kendisine yardım ettiğini ifade ediyor. Evli ve 2 çocuk babası Suntekin’i şimdi daha yakından tanıyalım. ZAFER SUNTEKİN’İ TANIYABİLİR MİYİZ ? -1954’te İzmir’in Selçuk ilçesinde doğdum. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Babam Ödemişli, annem ise Tireli. Çocukluğum Bayındır’da geçti. Lise ve Yükesek okulu İzmir’de bitirdim. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümündan mezun olduktan sonra, Muğla’nın Ortaca ve Dalaman Liseleri’nde biyoloji öğretmenliği yaptım. 22 yıl süren öğretmenlik hayatımı Seferihisar Asil Nadir lisesinde noktaladım. Sonra, eski İzmir Milli Eğitim Müdürü ve İlköğretim Genel Müdürü Zeki Bİlgin İnanlı tarafından vilayette görevlendirildim. Burada, İl Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmenler Sanat Topluluğu’nu kurdum. 1998’den 2005 yılına kadar İzmir’deki tüm Milli günler yazarı bestecisi ve şefi olarak benim eserlerimle yönetildi. 2003 yılında ise dönemin İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu taradından valiliğin sanat danışmanlığı görevine getirildim. SİZİ EN ÇOK ETKİLEYEN GÖREVİNİZ NEYDİ ? -2009 yılında dönemin Mardin Valisi Hasan Duruer’in davetiyle 18 Mart Çanakkale törenleri için 10 gün süreyle Mardin’e gittim. Artuk Üniversitesi’nde, toplam 90 çocuğa kendi yazıp bestelediğim “Çanakkale Destanı Orotoryosu” konulu çalışmamla eğitim verdim. Mardinlilerin, “vatan ve millet” duygularına ne denli hasret kaldığını kendi gözlerimle şahit oldum. Çok büyük bir katılım oldu. Orotoryo, olağanüstü bir ilgi gördü. Etnik kökenleri farkılı olabilir ama o insanlarla aynı duyguları paylaşmak beni son derece mutlu etti. Ege Orman Vakfı da benimle birlikte Mardin’e gelerek, kıraç topraklar olarak bilinen Mardin’de toplam bin fidanlık “İzmir Ormanı” oluşturdu. Daha sonra ise İzmir’de faaliyet gösteren bir televizyon kanalı o çocukları İzmir’e davet etti. Aslında İzmir ve Mardin arasında güzel bir kültür köprüsü oluşturduk. Mardinliler, İzmir’den geldiğimizde öğrenince bizlere bir hayli ilgi gösterdiler. Bir kadın, “Mardin dışarıda yanlış biliniyor. Bizi kötü anlatyıyorlar. Bizde, gecenin köründe bir kadın başında bir tepsi altınla dışarı çıksa, kimse o kadına yan gözle bakmaz. Burada, gördüklerinizi ve bizlerin nasıl insanlar olduğunu İzmir’de anlatın” dedi. Biz de, halklar arasında bir nevi gönüllü kültür elçiliği görevini üstlendik. ASLINDA MÜZİSYEN DEĞİL BİYOLOGSUNUZ. MÜZİKLE NASIL TANIŞTINIZ ? -Çocukluk yıllarımda, rahmetli babam Kemal Fethi Suntekin sayesinde tanıştım. O benim herşeyimdi. Evimizde, mandolin, gitar ve melodika gibi müzik aletleri vardı. Halam Hikmet Günsel “şan” öğretmeniydi. Şu an 80 yaşında ve aktif olarak halen müzikle ilgileniyor. Yazar ve müzisyen bir aileden geliyorum. Bestelirimi ise gitarımla yapyorum. En unutamadığım anlardan biri de, 2000 yılında düzenlenen Uluslararası İzmir Festivali, “Sevdam İzmir” adlı benim bestelediğim orotoryo ile açıldı. 2002 yılı içinde Güney Deniz saha Komutanlığı “Çanakkale Zaferi” kutlamalarını benimle birlikte ilk kez karargah dışına taşıdı. Öğretmenlik mesleğini çok seviyorum. Öğretmenler için bestelediğim “Bir sevgidir öğretmen” adlı eserim ilk kez sergilendiğinde aldığım olumlu tepkileri unutamıyorum. 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle düzenlenen programda, stajer bir öğretmen salonda yanıma gelerek, “mesleğimi bırakma kararı almıştım. Ancak, eserinizi dinledikten sonra mesleğime devam etme kararı aldım” dedi. 90 yaşında bir başka emekli öğretmen ise “şimdi tekrar görev verseler seve seve tekrar mesleğime dönerim” diye duygularını dile getirdi. İsmini bilmediğim salondaki bir seyrci de, “Moralim çok bozuktu. Ülkeme olan inancımı kaybetmiştim. Bestelediğiniz eseriniz sayesinde ülkeme olan inancım tekrar arttı. Yılmamam gerekir. Hala ülkem için birçeyler yapabilirim” deyip, beni onurlandırdı. BAŞLICA ESERLERİNİZ NELER ? -Toplam 4 orotoryo besteledim. Eserlerim arasında, “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Gelibolu Destanı”, “Sevdam İzmir” ve “Öğretmenler” orotoryolarını sayabilirim. Bunun yanında, Ege Orman Vakfı, 57’inci Topçu Tugayı, İzmir Ticaret Odası Vakfı, Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu, 68’liler Harp Okulu Mezunları ile Karaburun Belediyesi için literatüre giren marşlar yazdım. Bu anlamda 20 aşkın marşın söz ve beste yazarıyım. Orotoryolarımın içinde ise sayıları 30’u bulan marşlarım var. 30 yılı aşkın bir süredir durmadan üretiyorum. Elim ayağım tuttuğu ve sesimin titremediği sürece müzikle iç içe olmaya devam edeceğim. Bunun yanında, çocuklar için “Çocukluğun Güzelliği” adlı müzikali besteledim. Eşim, çocuklarla olan ilişkimi yakından bildiği için zaman zaman bana “fareli köyün kavacısı” şeklinde takılır. Gelecek kuşaklar için tüm gücümle üretmeye devam edeceğim. Bir çok eğitim kurumunda danışmanlık görevinde bulundum. Gençlik yıllarımda ise iyi bir futbolcuydum. İzmir ‘in tanınmış kulüplerinden biri olan Tekelspor’da unutulmaz efsane isim Beytullah Baliç’in talebesiydim. Dizimden sakatlanıp, futboldan kopunca, tamamen müziğe yöneldim. Zamanında, Rıdvan Dilmem stilinde başarılı bir futbolcuydum. ESERLERİNİZİ BESTELERKEN NELER HİSSEDİYORSUNUZ ? HİÇ ZORLANDIĞINIZ ANLAR OLDU MU ? Elbette, bazen bir kelime için elimde gitarımla sabahlara kadar düşündüğüm oluyor. Bazen ise ilham kendiğinden geliyor. Örneğin, “Çanakkale’de bir Mehmet” adlı eserimi yazarken büyük dedemin Çanakkale’de nasıl şehit düştüğünü anneannem anlatmıştı. Sanki olayları bire bir yaşayarak, bu eserimi toplam 45 dakikada bitirdim. Ayrıca, ulusal destanlarımız başta olmak üzere, “Sarıkamış” ve “57’inci Alay” marşlarını yazrken yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatamam. Sanki gizli bir güç o anlarda elimdeki kaleme hükmediyordu. Ben değil, sanki kalem kendiğinden yazıyordu.  Şehitlerimize, gazilerimize ve isimsiz kahramanlarımıza olan vefa ve minnet borcumu elimden geldiğince eserlerime yansıtmaya çalıştım. Ancak ne yaparsak yapalım, onlara olan borcumuzu ödeyebileceğimiz kanısında değilim. GEÇMİNİZLE BAĞLARINIZI NASIL GÜÇLÜ TUTTUNUZ ? Çocukluğumun geçtiği yerlerle bağımı hiçbir zaman kopardadım. Eserlerimin içinde, Tire, Ödemiş, Bayındır, Selçuk ve Muğla’dan bir şekilde bahsederim. Bu anlamda vefa duygusuna önem veririm. 20 Nisan’da, “Çanakkale Destanı” adlı orotoryoyu Tire’de sergilemeyi planlıyoruz. Maddiyata önem veren biri değilim. Bugüne kadar, Ordu, Milli Eğitim ve Emniyet teşkilatı için bestelediğim eserlerden ücret almadım. Ordu, Emniyet ve Milli Eğitim camiası tarafından pek çok kereler plaket ve şeref belgesi ile ödüllendirildim. Yaptığım hizmetlerden dolayı “Şeref Gazisi” ünvanına sahibim. 2005 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra hanım ve toplam 71 vali eşinin katılımıyla düzenlenen 2’inci Ulusal Eğitim Kongresi, “Kurtuluştan Ulusal Eğitime” adlı eserimle açılmıştı. Yaşadığım mutluluk ve gurur benim için herşeyden önemliydi. Bundan sonra yaşamımı çok sevgiğim İzmir’de sürdüreceğim. Sanatçı asla emekli olmaz diye düşünüyorum. Başta ülkem olmak üzere bu güzel kentin insanlarına eserlerimle hizmet etmeye elimden geldiğimce devam edeceğim.
Kurtuluş Savaşı Destanı, Gelibolu Destanı, Sevdam İzmir ve Öğretmenler Oratoryosu ile 20’yi aşkın marşın beste ve söz yazarı İzmirli sanatçı Zefer Suntekin “gelecek kuşaklar için tüm gücüyle üretmeye devam edeceğim” dedi.

Bestelerini yaparken bazen 1 kelime için sabahladığını anlatan Suntekin, “Çanakkale’de bir Mehmet” adlı eserini yazarken ise dedesinin Çanakkale’de nasıl şehit düştüğünü anneannesinden dinledikten sonra eseri 45 dakikada tamamladığını söyledi.

Suntekin, ulusal destanlarımız ile 57’inci Alay ve Sarıkamış marşlarını yazarken yaşadığı duygu yoğunluğu, “sanki bilinmeyen bir güç kalemi eline aldı o yazdı” cümleleriyle dile getirdi.

Yüzyıllardır, yüzünü çağdaşlığa ve medeniyete döndürmüş İzmir’in bazen ne yazık ki yetiştirdiği değerlerin bile farkına varmayız. Belki de ne acıdır umursamayız. Oysa onlar, yaşadığı kente ve ülkesine sonuna kadar sahip çıkan, üretken ve çalışkan insanlardır. Eserleriyle geçmişten günmüze köprü olup, nesiller arasındaki bağları güçlendirirler. Bu gün sizlere İzmir sevdalısı bir sanatçı, 60 yaşındaki Zafer Suntekin’i tanıtacağız. O, aslında bir müzisyen değil, ama gelin görün ki bestelediği orotoryo ve marşlarla çoktan ülke litaratüründe seçkin sanatçılar arasında yerini almayı başarmış biri. Eserleriyle gönülleri feth etmiş, devlet ve kurumlar tarafından sayısız kere ödüller layık görülmüş. “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Gelibolu Destanı”, “Sevdam İzmir” ve “Öğretmenler Oratoryosu” ile 20’yi aşkın marşın beste ve söz yazarı Zafer Suntekin gelecek kuşaklar için tüm gücüyle üretmeye devam ediyor. İzmir Güzelbahçe’de, eşi Ayşen hanımla mütavazi bir hayat süren sanatçı, bestelerini yazarken bazen bir kelime için sabahlara kadar düşündüğünü ancak ulusal destanlarımız ile 57’inci Alay ve Sarıkamış marşlarını yazarken ise sanki gizli bir gücün kendisine yardım ettiğini ifade ediyor. Evli ve 2 çocuk babası Suntekin’i şimdi daha yakından tanıyalım.

ZAFER SUNTEKİN’İ TANIYABİLİR MİYİZ ?

-1954’te İzmir’in Selçuk ilçesinde doğdum. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Babam Ödemişli, annem ise Tireli. Çocukluğum Bayındır’da geçti. Lise ve Yükesek okulu İzmir’de bitirdim. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümündan mezun olduktan sonra, Muğla’nın Ortaca ve Dalaman Liseleri’nde biyoloji öğretmenliği yaptım. 22 yıl süren öğretmenlik hayatımı Seferihisar Asil Nadir lisesinde noktaladım. Sonra, eski İzmir Milli Eğitim Müdürü ve İlköğretim Genel Müdürü Zeki Bİlgin İnanlı tarafından vilayette görevlendirildim. Burada, İl Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmenler Sanat Topluluğu’nu kurdum. 1998’den 2005 yılına kadar İzmir’deki tüm Milli günler yazarı bestecisi ve şefi olarak benim eserlerimle yönetildi. 2003 yılında ise dönemin İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu taradından valiliğin sanat danışmanlığı görevine getirildim.

SİZİ EN ÇOK ETKİLEYEN GÖREVİNİZ NEYDİ ?

-2009 yılında dönemin Mardin Valisi Hasan Duruer’in davetiyle 18 Mart Çanakkale törenleri için 10 gün süreyle Mardin’e gittim. Artuk Üniversitesi’nde, toplam 90 çocuğa kendi yazıp bestelediğim “Çanakkale Destanı Orotoryosu” konulu çalışmamla eğitim verdim. Mardinlilerin, “vatan ve millet” duygularına ne denli hasret kaldığını kendi gözlerimle şahit oldum. Çok büyük bir katılım oldu. Orotoryo, olağanüstü bir ilgi gördü. Etnik kökenleri farkılı olabilir ama o insanlarla aynı duyguları paylaşmak beni son derece mutlu etti. Ege Orman Vakfı da benimle birlikte Mardin’e gelerek, kıraç topraklar olarak bilinen Mardin’de toplam bin fidanlık “İzmir Ormanı” oluşturdu. Daha sonra ise İzmir’de faaliyet gösteren bir televizyon kanalı o çocukları İzmir’e davet etti. Aslında İzmir ve Mardin arasında güzel bir kültür köprüsü oluşturduk. Mardinliler, İzmir’den geldiğimizde öğrenince bizlere bir hayli ilgi gösterdiler. Bir kadın, “Mardin dışarıda yanlış biliniyor. Bizi kötü anlatyıyorlar. Bizde, gecenin köründe bir kadın başında bir tepsi altınla dışarı çıksa, kimse o kadına yan gözle bakmaz. Burada, gördüklerinizi ve bizlerin nasıl insanlar olduğunu İzmir’de anlatın” dedi. Biz de, halklar arasında bir nevi gönüllü kültür elçiliği görevini üstlendik.

ASLINDA MÜZİSYEN DEĞİL BİYOLOGSUNUZ. MÜZİKLE NASIL TANIŞTINIZ ?

-Çocukluk yıllarımda, rahmetli babam Kemal Fethi Suntekin sayesinde tanıştım. O benim herşeyimdi. Evimizde, mandolin, gitar ve melodika gibi müzik aletleri vardı. Halam Hikmet Günsel “şan” öğretmeniydi. Şu an 80 yaşında ve aktif olarak halen müzikle ilgileniyor. Yazar ve müzisyen bir aileden geliyorum. Bestelirimi ise gitarımla yapyorum. En unutamadığım anlardan biri de, 2000 yılında düzenlenen Uluslararası İzmir Festivali, “Sevdam İzmir” adlı benim bestelediğim orotoryo ile açıldı. 2002 yılı içinde Güney Deniz saha Komutanlığı “Çanakkale Zaferi” kutlamalarını benimle birlikte ilk kez karargah dışına taşıdı. Öğretmenlik mesleğini çok seviyorum. Öğretmenler için bestelediğim “Bir sevgidir öğretmen” adlı eserim ilk kez sergilendiğinde aldığım olumlu tepkileri unutamıyorum. 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle düzenlenen programda, stajer bir öğretmen salonda yanıma gelerek, “mesleğimi bırakma kararı almıştım. Ancak, eserinizi dinledikten sonra mesleğime devam etme kararı aldım” dedi. 90 yaşında bir başka emekli öğretmen ise “şimdi tekrar görev verseler seve seve tekrar mesleğime dönerim” diye duygularını dile getirdi. İsmini bilmediğim salondaki bir seyrci de, “Moralim çok bozuktu. Ülkeme olan inancımı kaybetmiştim. Bestelediğiniz eseriniz sayesinde ülkeme olan inancım tekrar arttı. Yılmamam gerekir. Hala ülkem için birçeyler yapabilirim” deyip, beni onurlandırdı.

BAŞLICA ESERLERİNİZ NELER ?

-Toplam 4 orotoryo besteledim. Eserlerim arasında, “Kurtuluş Savaşı Destanı”, “Gelibolu Destanı”, “Sevdam İzmir” ve “Öğretmenler” orotoryolarını sayabilirim. Bunun yanında, Ege Orman Vakfı, 57’inci Topçu Tugayı, İzmir Ticaret Odası Vakfı, Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu, 68’liler Harp Okulu Mezunları ile Karaburun Belediyesi için literatüre giren marşlar yazdım. Bu anlamda 20 aşkın marşın söz ve beste yazarıyım. Orotoryolarımın içinde ise sayıları 30’u bulan marşlarım var. 30 yılı aşkın bir süredir durmadan üretiyorum. Elim ayağım tuttuğu ve sesimin titremediği sürece müzikle iç içe olmaya devam edeceğim. Bunun yanında, çocuklar için “Çocukluğun Güzelliği” adlı müzikali besteledim. Eşim, çocuklarla olan ilişkimi yakından bildiği için zaman zaman bana “fareli köyün kavacısı” şeklinde takılır. Gelecek kuşaklar için tüm gücümle üretmeye devam edeceğim. Bir çok eğitim kurumunda danışmanlık görevinde bulundum. Gençlik yıllarımda ise iyi bir futbolcuydum. İzmir ‘in tanınmış kulüplerinden biri olan Tekelspor’da unutulmaz efsane isim Beytullah Baliç’in talebesiydim. Dizimden sakatlanıp, futboldan kopunca, tamamen müziğe yöneldim. Zamanında, Rıdvan Dilmem stilinde başarılı bir futbolcuydum.

ESERLERİNİZİ BESTELERKEN NELER HİSSEDİYORSUNUZ ? HİÇ ZORLANDIĞINIZ ANLAR OLDU MU ?

Elbette, bazen bir kelime için elimde gitarımla sabahlara kadar düşündüğüm oluyor. Bazen ise ilham kendiğinden geliyor. Örneğin, “Çanakkale’de bir Mehmet” adlı eserimi yazarken büyük dedemin Çanakkale’de nasıl şehit düştüğünü anneannem anlatmıştı. Sanki olayları bire bir yaşayarak, bu eserimi toplam 45 dakikada bitirdim. Ayrıca, ulusal destanlarımız başta olmak üzere, “Sarıkamış” ve “57’inci Alay” marşlarını yazrken yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatamam. Sanki gizli bir güç o anlarda elimdeki kaleme hükmediyordu. Ben değil, sanki kalem kendiğinden yazıyordu.  Şehitlerimize, gazilerimize ve isimsiz kahramanlarımıza olan vefa ve minnet borcumu elimden geldiğince eserlerime yansıtmaya çalıştım. Ancak ne yaparsak yapalım, onlara olan borcumuzu ödeyebileceğimiz kanısında değilim.

GEÇMİNİZLE BAĞLARINIZI NASIL GÜÇLÜ TUTTUNUZ ?

Çocukluğumun geçtiği yerlerle bağımı hiçbir zaman kopardadım. Eserlerimin içinde, Tire, Ödemiş, Bayındır, Selçuk ve Muğla’dan bir şekilde bahsederim. Bu anlamda vefa duygusuna önem veririm. 20 Nisan’da, “Çanakkale Destanı” adlı orotoryoyu Tire’de sergilemeyi planlıyoruz. Maddiyata önem veren biri değilim. Bugüne kadar, Ordu, Milli Eğitim ve Emniyet teşkilatı için bestelediğim eserlerden ücret almadım. Ordu, Emniyet ve Milli Eğitim camiası tarafından pek çok kereler plaket ve şeref belgesi ile ödüllendirildim. Yaptığım hizmetlerden dolayı “Şeref Gazisi” ünvanına sahibim. 2005 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra hanım ve toplam 71 vali eşinin katılımıyla düzenlenen 2’inci Ulusal Eğitim Kongresi, “Kurtuluştan Ulusal Eğitime” adlı eserimle açılmıştı. Yaşadığım mutluluk ve gurur benim için herşeyden önemliydi. Bundan sonra yaşamımı çok sevgiğim İzmir’de sürdüreceğim. Sanatçı asla emekli olmaz diye düşünüyorum. Başta ülkem olmak üzere bu güzel kentin insanlarına eserlerimle hizmet etmeye elimden geldiğimce devam edeceğim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.